1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Putin'in iktidarda 25. yılı: Eski dost, yeni düşman

Bernd Riegert
31 Aralık 2024

Rusya Devlet Başkanı Putin göreve başladığı zaman Batı'da reformcu olarak görülürken, artık bir "tehdit" olarak değerlendiriliyor. Putin'in 25 yıldır iktidarda olduğu Rusya'nın AB ve NATO ile ilişkileri nasıl değişti?

https://p.dw.com/p/4od2k
Vladimir Putin 25 yıldır Rusya'yı yönetiyor.
Vladimir Putin 25 yıldır Rusya'yı yönetiyor. Fotoğraf: Ramil Sitdikov/AP Photo/picture alliance

Vladimir Putin 1999 yılının Ağustos ayında Rusya Federasyonu Başbakanı oldu. Putin, 1999'u 2000 yılına bağlayan gece yarısından itibaren de ağır hasta olan Boris Yeltsin'in halefi olarak devlet başkanlığı görevini üstlendi.

Putin o dönemde, Avrupa'da daha çok 90'lı yılların kaotik Rusya'sını yeniden düzenlemesi beklenen bir reformcu olarak görülüyordu. Nitekim göreve gelir gelmez dünyaya, Rusya'nın büyük bir güç olduğunu ve bu gücü koruyacağı mesajını verdi.

Putin, dönemin ABD Başkanı George W. Bush ile 2001 yılının Haziran ayında ikili bir görüşme gerçekleştirdi. Toplantı sonrası açıklama yapan Bush, Putin için "güvenilir ve açık sözlü" ifadelerini kullanırken, konuşmasının devamında "Putin'in ruhunu gördüğünü" söyledi.

Vladimir Putin Eylül 2001'de Almanya'da Federal Meclis'te de bir konuşma yaparak, Avrupa'ya Rusya ile güvenlik ortaklığı teklifinde bulundu. Putin Alman milletvekillerine hitabında bir yandan ABD'nin Batılı ülkeler üzerindeki yönetim rolünü sorgularken, diğer yandan Rusya'nın gelecekte olası NATO ve Avrupa Birliği (AB) üyeliğini de göz ardı etmediği mesajını verdi.

Bu süreçte AB ve Rusya çeşitli destek programları ve iş birliği konusunda mutabakat anlaşmaları yaparken, stratejik ortaklık arayışlarına girildi. NATO Moskova'da bir ofis açtı, Rusya da Brüksel'de NATO nezdinde bir temsilcilik kurdu. Özel olarak oluşturulan bir NATO-Rusya Konseyi Doğu Avrupa ülkelerinin İttifak'a gönüllü katılımının alt yapısını oluşturma çalışmaları başlattı.

AB'nin başlıca petrol ve gaz tedarikçilerinden biri olan Rusya, bu süreçte Avrupa ile ticari ilişkilerini çok daha iyi noktalara taşıdı.

Dönemin Almanya Başbakanı Gerhard Schröder 2004 yılında yaptığı bir açıklamada, Rusya'da muhalefete ve basın özgürlüğüne yönelik baskıların ayyuka çıkmasına rağmen Putin'i "kusursuz bir demokrat" olarak nitelendirdi. Nitekim Schröder, görev süresinin ardından Rus devlet enerji şirketlerinde bol kazançlı görevler üstlendi.

Vladimir Putin Rus üretimi silahları incelerken.
Vladimir Putin Rus üretimi silahları incelerken. Fotoğraf: Alexei Nikolsky/dpa/picture alliance

Putin'in dönüşümü

2007 yılında Münih'teki Güvenlik Konferansı'nda konuşan Vladimir Putin daha önce sergilediği tavrın tersi bir görüntü verdi.

Batı'nın Rusya'yı büyük bir güç olarak kabul etmediğinden yakınan Rusya Devlet Başkanı, NATO'nun genişlemesini eleştirerek, askeri ittifakı verdiği sözü ihlal etmekle suçladı. Putin, NATO ülkeleri tarafından Rusya'nın sınırlarına doğru genişlememenin taahhüt edildiğini ancak bunların göz ardı edildiğini savundu. Oysa 1997'de Rusya NATO ile yaptığı bir anlaşmayla ittifakın genişlemesine itiraz etmeyeceğini onaylamıştı. 

Silahsızlanma anlaşmalarını askıya alan Rusya, ABD'nin planlandığı füze savunma sistemini sert bir şekilde eleştirdi. Nisan 2008'deki NATO zirvesinde Ukrayna ve Gürcistan'a NATO üyeliğine onay çıkması ise Vladimir Putin'i adeta çileden çıkardı.

Ağustos 2008'de Gürcistan'daki bir çatışmaya müdahale eden Rusya kısa süren bir savaşın sonunda Güney Osetya ve Abhazya'yı Rusya'nın kontrolü altına aldı. Putin böylece Avrupalılara askeri gücünü de göstermiş oldu.

Buna karşın AB Komisyonu 2013 yılında bile uzun vadeli bir vizyon olarak Putin Rusya'sı ile "Lizbon'dan Vladivostok'a uzanan ortak bir ekonomik ve beşeri alan yaratma planından" söz ediyordu.

Vladimir Putin 2001'de Alman Meclisi'nde bir konuşma yapmıştı.
Vladimir Putin 2001'de Alman Meclisi'nde bir konuşma yapmıştı. Fotoğraf: Peer Grimm/dpa/picture alliance

Putin'in savaşları

Ukrayna'da 2014 baharında, Rusya yanlısı Devlet Başkanı Viktor Janukoviç görevden alınarak, ülkeyi terk etmek zorunda kalmasıyla sonuçlanan demokratik Maidan devrimi sonrasında Rusya Ukrayna'ya saldırı başlattı. Bununla da yetinmeyip uluslararası hukuku ihlal ederek Kırım Yarımadası'nı ilhak etti ve Rusya yanlısı ayrılıkçılarla birlikte Ukrayna'nın doğusundaki bazı bölgeleri kontrolü altına aldı.

Batı Rusya'nın bu saldırılarına yaptırımlarla karşılık vererek, arabuluculuk girişimlerinde bulunsa da etkili olmadı. Dönemin Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande, Minsk Anlaşması için arabuluculuk yapsalar da Rusya geri adım atmadı. Ancak bu süreç Merkel'in daha sonra söylediği gibi Ukrayna'ya "güçlenmesi için zaman kazandırmış" oldu.

AB ile Rusya arasındaki ilişkiler kötüleşmesine ve Avrupa'da Putin'in otokratik bir yönetici olarak görülmeye başlanmasına rağmen, Rusya'dan enerji ithalatına ara verilmedi.

2021'de AB, Rusya ile karşılıklı ilişkileri "olumsuz bir sarmalda" şeklinde tanımladı.

Mart 2022'de, Rus birliklerinin Ukrayna'yı geniş çaplı işgalinden kısa bir süre sonra, ABD Başkanı Joe Biden Putin'i "acımasız bir diktatör, bir savaş suçlusu, bir katil" sözleriyle ağır şekilde eleştirdi.

O andan itibaren NATO da Putin Rusya'sını "Avrupa'da barışa yönelik en büyük tehdit" olarak tanımlarken, "doğudaki yeni eski düşman" olarak gördüğünü belirtti. 

AB de bu süreçte Rusya'ya kapsamlı yaptırımlar uygulamaya başladı. Petrol ve doğal gaz tedariğini hızla sonlandırmak için harekete geçti, ancak bunu savaşın başlamasının üzerinden iki yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen tam olarak gerçekleştiremedi. Rus sıvılaştırılmış gazının Avrupa'ya sevkiyatı sürüyor.

Rusya ile ticaret her ne kadar küçülse de birçok Avrupalı şirket hâlâ Rusya'da iş yapıyor. Gıda, ilaç ve kimya endüstrileri yaptırımlardan etkilenmiyor.

Putin'in göreve gelmesinden 25 yıl sonra NATO yeni bir silahlanma hamlesine hazırlanıyor. Rus saldırganlığına karşı savunma artık ittifakın ana görevi haline geldi.

DW Türkçe'ye engelsiz nasıl erişebilirim?