1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Peker'in iddiaları: Gazi davası yeniden açılır mı?

1 Haziran 2021

Sedat Peker, eski İçişleri Bakanı Ağar'ın "adamlarının" bir cemevine saldırı hazırlığında olduğunu öne sürdü. Peker'in sözleri, 1995'teki Gazi katliamında derin devletin rolüne ilişkin iddiaları yeniden gündeme getirdi.

https://p.dw.com/p/3uJIf
Gazi Katliamı'nın 10. yıldönümü (2005)
Gazi Katliamı'nın 10. yıldönümü (2005) Fotoğraf: Osman Orsal/AP Photo/picture alliance

Suç örgütü kurmakla suçlanan ve yurt dışında yaşayan Sedat Peker, yaptığı açıklamalarla Türkiye'nin gündeminde kalmayı sürdürüyor. Sedat Peker, Pazartesi akşamı sosyal medya platformu Twitter üzerinden yaptığı açıklamada, Gaziosmanpaşa'da 1995 yılında düzenlenen saldırıdan daha büyük bir eylemin eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın adamları tarafından planlandığını öne sürdü. Peker, "Planları bir cemevine saldırıdır" dedi.

Peki Peker'in hem Mehmet Ağar'ı zan altında bırakan hem de geçmişteki acılı hafızayı tazeleyen iddiaları bugün için ne ifade ediyor?

İstanbul Gazi Mahallesi'nde 12 Mart 1995'te üç kahvehanenin taranmasıyla başlayan olaylar 23 kişinin hayatını kaybetmesi, 653 kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanmıştı.

"Provokasyon iddiaları vardı"

DW Türkçe'ye konuşan gazeteci Ali Topuz, Gazi katliamı sonrasında gündeme gelen iddiaları hatırlatırak "Gazi olaylarının İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne getirilmek istenen Hüseyin Kocadağ'ın yolunu açmayı hedefleyen bir provokasyon olduğu o dönem çok konuşulan iddialardan biriydi. Hüseyin Kocadağ, Susurluk'taki kazada ölen polis şefiydi. İbrahim Şahin, Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz gibi özel harekatçı polislerin eğitmen ve amirlerinden biriydi" diyor.

Gazi katliamının üzerinden çeyrek asırdan fazla zaman geçti. Bu süreçte iktidarlar değişse adalet talebi karşılıksız kaldı. Tüm sorumlular yargılanmadan dava zamanaşımına uğradı. 2004'te yapılan düzenlemeyle insanlığa karşı işlenen suçlar ile bu suçlarda zamanaşımı kaldırıldı ancak bu düzenleme geriye işletilmedi.

Sadece iki kişi ceza aldı

Olayların başladığı günden itibaren davanın avukatlığını yapan Remzi Kazmaz da DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede dava sürecinde yaşanan zorluklara dikkat çekiyor. İstanbul'da açılması gereken davanın, olayın gerçekleştiği yerden 1200 kilometre uzakta olan Trabzon'a sürgün edildiğini hatırlatan Kazmaz, davanın sekiz yıl sürdüğünü ve 23 kişinin yaşamını yitirdiği olayla ilgili sadece iki polis memurunun 1 yıl 8 ay ve 3 yıl hapis cezası aldığını vurguluyor.

Gazi davasının avukatlarından Remzi Kaymaz
Gazi davasının avukatlarından Remzi Kaymaz Fotoğraf: privat

Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, basit bir cinayet davası olarak görülen davada, 20 sanıktan 18'i beraat etmişti. Susurluk Skandalı ile ilgili Başbakanlık tarafından yapılan soruşturmada Meclis Araştırma Komisyonu'na ifade veren dönemin İstihbarat Daire Başkanı Hanefi Avcı, avukatların taleplerine rağmen davada tanık olarak dinlenmemişti.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 26 Temmuz 2005'te "Sorumluların, uygun ve yeterli soruşturma yapmadıkları, öldürme koşullarının uygun ve yeterli bir incelemeye alınmadığı, yargılamanın çok ağır adımlarla ilerlediği, cezaların görece hafif olduğu" gerekçesiyle Türkiye'yi mahkum etti ve her ölüm olayı için 30 bin Euro manevi tazminat ödenmesine hükmetti.

"Davanın önü açıldı"

Kazmaz'a göre Peker'in iddiaları, davanın yeniden açılmasının yolunu açtı. Kazmaz, "Sedat Peker'in tweeti ile beraber ortaya yeni bir delil çıktı. Evet, davanın tekrar açılabilmesinin yolunu da açtı bu konuşmalar" diyor ve yeniden Hanefi Avcı'ya işaret ediyor:

"Gerek Susurluk raporu gerekse bu konularla ilgili bugüne kadar anlatılan Gazi'de yapılan katliamın arkasında derin devletin olduğunu gösteriyor. Şimdi artık bir fırsat geçmiştir. Bugüne kadar görenler görmedi. Konuşma zamanı. Tarihi bir davanın tekrar açılabilmesinin yolu ortaya çıkmışsa bütün faili meçhuller bununla birlikte tekrar tekrar yargılanacaklar. Sıra Hanefi Avcı’da. Gazi Katliamı Davası’nın kara kutusu olan Hanefi Avcı eğer Sedat Peker gibi bu konularla ilgili ayrıntılı bilgiler verebilirse ben inanıyorum ki Gazi Katliamı Davası gibi diğer katliam davalarının da önü açılacaktır."

"Sorumlusu devlettir"

Alevi Dernekleri Federasyonu ise Alevi toplumu olarak 1978'deki Maraş Katliamı, 1980 Çorum Katliamı, 1993 Sivas Katliamı ve Gazi Katliamının arkasında derin devletin olduğunu farkında olduklarını vurguluyor.

DW Türkçe'ye konuşan Alevi Dernekleri Federasyonu Başkanı Celal Fırat, "Eğer herhangi bir cemevimize saldırı olsa bunun kesin kez sorumlusu devlettir" ifadelerini kullanıyor. Devletin cemevlerinin ve Alevi toplumunun güvenliği almakla mükellef olduğunu vurgulayan Fırat, sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Yeri geldiğinde evlerimize çarpı işareti konuldu. Ne dediler? Birkaç tane çocuk dediler. Veyahut da birkaç tane sarhoş dediler. Ama bunların çocukların işi olmadığını da birçok anlamda görüyoruz,. Devlet bu meselelerin üzerine gitmeli. Artık bu mafyatik söylemlerden kendini arındırmalı. Bağırsaklarını temizlemeli."

Gazi'de taranan kahvelerden birinde kuzeninin yaralandığını anlatan gazeteci Berivan Tapan ise "Ben daha küçüktüm. Kanlar içindeyken hastane yerine apar topar karakola götürüldüğü kalmış aklımda. Ağar'ın adını üç yaşında çocuklar bile bilir Gazi'de" diyor.

DW Türkçe'ye konuşan Tapan, "Üzerinden onlarca yıl geçse de yangın yerine dönen Gazi Mahallesi'ni unutmaz Aleviler; tıpkı Çorum'u, Maraş'ı, Sivas'ı, Madımak'ı unutmadıkları gibi. Zaten sistem de buna izin vermez, hep bir yenisini ekler" ifadelerini kullanıyor.

Alevi Dernekleri Federasyonu Başkanı Celal Fırat
Alevi Dernekleri Federasyonu Başkanı Celal FıratFotoğraf: privat

"Ağar sadece bir isim"

Maraş, Çorum ve Sivas katliamlarıyla hesaplaşmayan iktidarların kendi sonlarını hazırladığı görüşünde olan Tapan, "Sedat Peker, Mehmet Ağar ve niceleri aslında birer isim sadece. Sistem, miadını dolduran 'adamlarının' yerine 'eline, beline, diline' sahip çıkamayan yeni isimler bulur kendine, yeni Alevi düşmanları yaratır, yeni katliamlar planlar. Sonuç olarak Alevi'yseniz bilemezsiniz kapınızın ne zaman kırmızı çarpıyla işaretleneceğini" diye konuşuyor.

Gazeteci Ali Topuz da Sedat Peker'in yeni saldırı iddiasıyla ilgili ise bu türden bir provokatif saldırının 90'larda olduğu gibi ortalığı karıştırma potansiyelinin düşük olduğunu savunuyor. Topuz, "O zaman bu işlere tepki verecek güçlü bir kamuoyu vardı. Şimdi ise toplum içten içe eziyet çekiyor ve kaygı duyuyor olsa da, eylem potansiyelini yitirdi" diyor.

"Amacı kendine güven yaratmak"

Peki Peker, bu açıklamalarıyla ne yapmaya çalışıyor?

Topuz, Peker'in bu hamlesiyle Ağar'ın Susurluk kazası öncesinde başlayarak bugüne kadar bu tür işleri yapan bir kişi olduğu inancını pekiştirmeyi hedeflediği görüşünde.

Peker'in bir metoda bağlı olarak hareket ettiğini düşünen Topuz'a göre, bu yöntemin boyutlarından biri de kamuoyunda önce dikkat sonra da kendi lehine güven ve empati yaratabilmek. Peker'in başından itibaren Alevilik ile ilgili sembol ve bilgileri kullanmasındaki amacının bu olduğunu ifade eden Topuz, "Şimdi de bir yandan acılı hafızayı tazelerken kaygıları tahrik edip dikkati artırıyor. Diğer yandan da Mehmet Ağar'ın itibarını aşındırmaya devam ediyor. Tabii 2010'lardan itibaren Alevilere yönelik kapı işaretleme ve cemevlerine yönelik işaretleme, yazılama, yer yer fiziksel saldırıya varan işleri de hatırlamamız gerekiyor. Muhtemelen bu saldırganlıkların arkasında Gazi Cemevi'ne saldırıyı yapan türden paramiliter akıl ve grupların payı var. Ve muhtemelen, esasen Sedat Peker bu döneme ilişkin daha çok bilgiye ve görgüye sahip olmalı. Tabi oralara girmeyecektir benim tahminim bu yönde" diye konuşuyor. 

Sedat Peker, yayınladığı videolarda gazeteci-yazar Uğur Mumcu cinayetinde de Mehmet Ağar'ın parmağı olduğunu öne sürmüştü.

Pelin Ünker

© Deutsche Welle Türkçe