Otoriter liderler kendilerini çok beğenir, çok ciddiye alır. Genelde narsisizmlerini besleyecek insanlarla çevrilidirler. Kararlarına bir etkisi olmasa da çevrelerince onaylanmak isterler. Hastalık derecesinde bir sevgi, adanmışlık onlar mutlu eder. "Canım sana feda olsun. Rabbim benim ömründen alsın size versin" gibisinden nidalar duyduklarında, "O ne demek, öyle şey olur mu?!" demek yerine, duygulanırlar; gözlerinden damla damla yaşlar süzülüverir.
Kendi duygusallıklarından etkilenip, daha da duygulanırlar sonra. Herkes onlara hayran olmalı ve onlardan korkmalıdır. Gözlerinin içine dik dik bakarsanız, istedikleri gibi davranmazsanız, mesela gazeteciyseniz ve istenmeyen bir soru sorarsanız, ömrübillah affetmezler sizi. En çok da ne zaman bozulurlar biliyor musunuz? Ciddiye alınmadıklarında. Kendileriyle dalga geçildiğinde. Mizahla madara edildiklerinde.
TCK 299 ve sayısız suç duyuruları
Yukarıda anlattığım durumu maalesef Türkiye'de bire bir yaşıyoruz. Recep Tayyip Erdoğan kendisine muhalefet edilmesinden hoşlanmıyor. Çevresindekiler ve (basit bir ifade olacak ama doğru) işe yerleştirdiği kamu görevlileri ve muhtemelen avukatları hemen harekete geçiyor. Kendini Erdoğan üzerinden var eden, AKP'ye, MHP'ye yamanıp küçük faydalar sağlamayı hedefleyen bir grup insan da var. Bu insanlar yemiyor içmiyor, Cumhurbaşkanı'na hakaret edildiği iddiasıyla sayısız suç duyurusunda bulunuyor. CİMER nasıl çökmüyor, hayret! Savcıların masaları çökebilir çünkü. İddia ediyorum, Erdoğan'ı ne kadar severlerse sevsinler, bazı savcılar önlerine bu suç duyuruları geldiğinde en basitinden söyleniyor olabilirler. Zaten Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı olan TCK 299, bildiğiniz istismar ediliyor çünkü.
Ne var ki bazı savcılar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına rağmen TCK 299'u çok seviyor. Bunun son örneğini, 7'den 70'e, kadın, erkek, çoluk çocuk, yurdum insanının eğlencesi TikTok'taki Erdoğan videoları hakkında soruşturma açılınca gördük. Videoları görmeyen kaldıysa diye anlatayım kısaca. İnsanlar paralarını sayarken, arkalarında davudi sesiyle "Yastıklarınızın altındaki altınları ve paraları çıkarın, dövizleri çıkarın" diye talimat veren bir Erdoğan beliriyor. Erdoğan çıkar çıkmaz TikTok'çu arkadaşlar paraları gerisin geriye saklıyor. Hakikaten komik videolar bunlar. İnsanların hem yasaklar, hem de ekonomik imkansızlıklardan sokağa çıkamadıkları şu dönemde hâlâ güven talep eden iktidara cevabı bu. Bir nevi yaratıcı direniş örneği her biri.
Anayasal bir hak olan sokağa çıkma eyleminin cezalandırıldığı, genelde cop, gaz ve gözaltıyla karşılık bulduğu memleketimizde, sorunlarıyla sosyal medyada dalga geçerek kalabalıklaşıyor insanlar. Tek tek paylaşılan gönderiler, eğlenceli bir gösteriye dönüşüyor. Sonra birileri bundan "rahatsız" oluveriyor.
Erdoğan'ın başbakan iken kaybettiği davalar
Ne var ki otoriter liderler mizahla savaştıkça daha fazla mizah konusu oluyor. Erdoğan, 2004'te henüz başbakanken, Cumhuriyet Gazetesi'nde kendini ipe dolanmış kedi olarak çizen Musa Kart hakkında dava açmış ama sonunda bu davayı kaybetmişti. O zaman yargıyı istediği gibi şekillendirememişti çünkü. Bu dava üzerine Penguen dergisi 2005 yılında kapağında Erdoğan'ı dokuz hayvan şeklinde çizerek çıktı. Dergi logosundaki pengueni de Erdoğan suretli yapmıştı. Bu dava da dergi lehine sonuçlanmıştı. Erdoğan o sıralar TCK 299'dan "yararlanamıyordu" ama tazminat davası açıyordu.
Erdoğan'a hakaret iddiasıyla açılan soruşturma ve davalarla bugün sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada rekor üzerine rekor kırılıyor. Adalet Bakanlığı verilerine göre, cumhurbaşkanı seçildiği 2014'ten 2022'ye kadar Erdoğan hakkında hakaret suçlamasıyla açılan soruşturma sayısı 194 bin 142 oldu. Dava sayısı ise, sıkı durun, 44 bin 675. TCK 299'dan açılan bu davaların, 4 bin 864'ü hapis cezası olmak üzere, 16 bin 993'ü cezayla sonuçlanmış.
Bu işte bir gariplik yok mu sizce de? Herhalde yeryüzünde bu kadar çok hakarete uğradığını iddia eden ya da uğradığı iddia edilen az lider vardır. O koltukta oturup bir taraftan da, "Kimse benimle dalga geçemez" diyen lider sayısı da öyle çok değil. Aralarında Esad, Putin gibi isimler var işte.
Türkiye'de bu dönem Osmanlı'nın II. Abdülhamit'li İstibdat Dönemi'ni hatırlatıyor. Bir tek "muzır" ve edebe aykırı görülen eserleri satmayı, dağıtmayı ve üzerinde taşımayı da suç sayan nizamnamemiz eksik. Eh, o da bu sosyal medya çağında mümkün değil. Ankara'dan, "Bu cep telefonları iyi de, şu TikTok filan olmasaydı" diyen birilerini duyar gibiyim.
Mizah, baskıya ve hatta diktatörlüklere karşı yenilemez bir direniş aracı. Gülmek devrimci bir eylem. Bu yüzden Erdoğan cumhurbaşkanı koltuğunda oturduğu sürece, bizleri daha fazla siyasi mizah, savcılarıysa daha çok iş bekliyor.