Üçüncü intifada korkusu
9 Kasım 2014İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun Kudüs'teki Mescid-i Aksa'nın da içinde bulunduğu Harem-üş-Şerif bölgesindeki politikalarının devam edeceği ve "Kudüs'ün ebedi başkentleri" olduğu şeklindeki sözleri tansiyonu bir anda yükseltti. Filistinlilerin öfkesi giderek artarken, üçüncü intifadayı başlatabilecekleri de iddia ediliyor. Peki yeni bir intifadanın patlak vermesi gerçekten mümkün mü?
Gerginlik nasıl başladı?
Bölgedeki gerginlik aslında İsrail askerlerinin Ramallah yakınlarında 14 yaşındaki bir Filistinli genci vurmasıyla başladı. Gencin öldürmesinden sonra iki hafta arayla İsraillilere iki kez araçlı saldırı düzenlendi, ölen ve yaralananlar oldu. Filistinli'yi vuran askerler ise gencin molotofkokteyli atmaya teşebbüs ettiğini söyledi. Bu olaydan birkaç gün önce düzenlenen olaylı protesto gösterisi sırasında da 13 yaşındaki bir Filistinli İsrail askerleri tarafından öldürülmüştü. Ve bu olaylar sırasında Netanyahu hükümeti, Filistinli İsrail vatandaşlarının yaşadığı Kudüs'ün doğu kesiminde bin konut daha inşa edileceğini duyurdu.
İsrail yönetimi aynı zamanda, güvenlik güçlerine taşla saldıranların 20 yıla kadar hapis cezasına çarptırılmasını öngören bir yasa tasarısı üzerinde çalışıyor.
Bölgede 90'lı ve 2000'li yılların başlarında yükselen tansiyonun ardından iki kez intifada patlak vermiş ve beş yıl süren ikinci intifada sırasında 500 İsrailli ile 3 bin 600 Filistinli ölmüştü.
Sessiz direniş
Filistinli gazeteci-yazar Davud Kuttab, Filistinliler arasında ‘sessiz intifada' başladığını ve siyasi liderlerinden kopan grupların hayatta kalmakta ve direniş göstermekte son derece yaratıcı olduklarını söylüyor. Kuttab bu gruplar arasından 1953 yılında kurulan Tahrir Partisi ile kendilerine yasak olmasına rağmen Zeytin Dağı'nda dua etmek isteyen Musevileri oraya sokmayan ‘El Aksa Kadınları'nı örnek gösteriyor.
İsrail yönetiminin keyfi kararlarının Filistinlileri şiddete sürüklediğini ve sıradan Filistinli sivillerin de şiddete yöneldiğini belirten hukukçu Rania Madi, Filistinliler arasında dini radikalleşme olabileceğine ise ihtimal vermiyor.
IŞİD tarzı radikalleşme olmayacağını, çünkü Filistinlilerin dini bakımdan ahenk içinde bir camia oluşturduklarını belirten Madi sözlerini, “Ama yine de endişeliyim. İşgal altında dünyaya gelen üçüncü nesil yakınlarının nasıl öldürüldüğünü, tutuklandığını, hapse atıldığını ve haklarının ellerinden alındığını görüp yaşıyor. Bu durumda radikalleşmemek mümkün değil. İşte beni asıl bu durum endişelendiriyor” diye sürdürdü.
Filistinliler gelecekte bağımsız devletlerinin başkenti olmasını arzuladıkları Kudüs'ün geleceğinden de endişeli. İsrail'in izlediği politikalar umutlarını kırıyor. ‘El Kuds' gazetesinde geçtiğimiz günlerde yer alan bir yorumda da "İsrail'in planlarında Kudüs'ün müstakbel Filistin devletinin değil İsrail devletinin tartışmasız başkenti olmasının öngörüldüğü" dile getiriliyordu.
"İntifada olmaz"
Harem-üş-Şerif bölgesinin İsrailli din adamına yapılan saldırıdan sonra saatlerce Müslümanlara kapatılması Filistinlilerin endişelerinin yersiz olmadığını gösteriyor. 2000 yılında Ariel Şaron muhalefet lideri olarak bin dolayında asker, polis, gazeteci ve politikacı ile birlikte Müslümanların bu kutsal bölgesinde boy göstererek Kudüs'ün gelecekteki statüsü hakkında ne düşündüğünü belli etmişti.
Cemaatin kutsal mabedinde dua etmekten alıkonmasını provokasyon olarak nitelendiren hukukçu Rania Madi, Filistinlilerin ibadet kültürlerini korumak ve dini vecibelerini yerine getirebilmek için mücadele verdiklerini belirtiyor. Sürekli baskının yeni bir intifada yaratmasını beklemediğini ise şöyle ifade ediyor:
“Yeni bir intifada başlayacağına ihtimal vermiyorum. Filistin güvenlik birimleri de buna izin vermeyecektir. İntifada olursa ayaklanma Filistin özerk yönetimini hedef alacaktır. Ama Filistin polisi buna fırsat vermez. Tek tük gösteriler olabilir, ama bütün bölgeye yayılacağını sanmıyorum.”
© Deutsche Welle Türkçe
Kersten Knipp