Orta Doğu ülkelerinden korona manzaraları
3 Ocak 2021Faten Cebai, Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta yaşıyor. 29 yaşındaki video muhabiri ve medya eğitmenine kulak veriyoruz:
Uzun bir yolculuktu. Dokuz ay önce yeni bir iş için Katar’ın başkenti Doha'ya taşınmıştım. Oraya varır varmaz pandemi nedeniyle bir kapanma ilan edildi. Ailemden uzakta yalnızdım ve zamanla duygusal olarak daha da kötüleştim. Yeni işim ve korona beni o şehre bağlamıştı. Ailemi ziyaret etmek isteseydim, geri dönemezdim. Oysa işe yeni başlamıştım. Bu benim için zor bir zamandı; sosyal ilişkilerden yoksun, dairemde bir başımaydım. Korona salgınının bir müddet daha varlığını sürdüreceğini idrak ettikten sonra kadrolu görevimi bırakıp mesleğimi serbest çalışan olarak icra etmeye karar verdim ve birkaç hafta önce Beyrut'a geri döndüm. Yine aynı şirket için çalışmaya devam ediyorum ama bu kez uzaktan.
Bu kararı verdiğim için mutluyum. Bu şekilde en azından memleketimde sevdiklerimle birlikteyim. Evden çalışabildiğim için şanslı olduğumu biliyorum. Ama aynı zamanda bu sanal hayat benim için hayli yorucu da oluyor. Uzun süre arkadaşlarımla internet üzerinden de görüşmedim. Çünkü yeterince çevrimiçiydim zaten. Ama yavaş yavaş bu duruma alışmaya başladım.
İki kent arasında bir mukayese yapmam gerekirse; Doha, Beyrut’a nazaran çok daha düzenliydi. Pandemi önlemleri daha netti, maske takmak zorunluydu ve insanlar genelde kurallara uyuyordu. Beyrut'ta durum böyle değil.
Burada, birçok şeyde olduğu gibi, hükümet meselenin ciddiyetini pek umursamıyor sanki. En azından benim izlenimim bu şekilde. Burada da kapanma ilan edildi, ancak insanların çok azı maske takıyor ve bu nedenle de hastalık buluşmaya devam ediyor. Lübnan’a gelmesi biraz zaman alacak da olsa, yeni geliştirilen aşıdan dolayı hayli iyimserim. Diğer ülkelerde halkın aşılanmasına çoktan başlanmışken, bizim bu kadar uzun süre beklemek zorunda olmamız elbette utanç verici. Yine de bence en kötüsü geride kaldı. Belki de 2021'in ikinci yarısında pek çok şey düzelecek.
"Tekrar korona bulaşmasından korkuyorum"
Hüda Hayti 41 yaşında ve Suriye'nin kuzeyindeki İdlib'de bir kadın merkezini yönetiyor. Bu vilayet, Suriye savaşındaki isyancıların son sığınağı olarak biliniyor. Bize şunları anlatıyor:
Bu hastalık hafife alınmamalı. Eylül sonunda koronavirüse yakalandım ve enfeksiyonun etkilerini bugün bile hâlâ yoğun şekilde hissediyorum. Konsantre olmakta güçlük çekiyorum. Nefes almakta güçlük çekiyorum ve bu da maske takmayı zorlaştırıyor. Aynı zamanda tekrar enfeksiyon kapmaktan korkuyorum. Semptom gösteren herkesten uzak duruyorum.
Pandemi başladığında bunun pek farkında değildim. Burada savaş koşulları mevcut olduğundan başka pek çok hastalık da var. O kadar çok zorlukla karşı karşıyayız ki korona salgını uzun süre gündemin üst sıralarda yer almadı. Her şeye rağmen tüm önlemlere riayet etmeye çalıştım ama yine de virüs kapmaktan kurtulamadım.
Benim daire sahibi olmak gibi bir lüksüm var. Fakat aşırı kalabalık mülteci kamplarındaki insanlar ne yapsın? Genelde bir çadırı en az on kişi paylaşıyor. Maske, dezenfektan ve eldiven eksikliği had safhada. Düzinelerce insan ortak bir banyoyu kullanıyor. Korona krizinin başlangıcından bu yana, İdlib'de yeterince test kiti mevcut değil. Son birkaç ayda, elimizdeki kısıtlı kaynaklarla virüse karşı cansiperane şekilde nasıl savaşmak zorunda kaldık. Doğrusunu isterseniz, korona aşısının yakın gelecekte İdlib'e ulaşacağını tahmin etmiyorum. Bu yüzden buna kafa yormuyorum bile.
"Kapanmalar ve can sıkıntısı beni yıpratıyor"
Loreen Msallam, Filistin idaresindeki Batı Şeria bölgesinde bulunan Beyt Cala beldesinde yaşıyor. 38 yaşında ve bu yıl açılan bir dil okulunun müdürlüğünü yapıyor. Bölgedeki pandemi sürecine onun gözünden bakıyoruz:
Bu kadar uzun süre, böyle bir durumda yaşayacağımızı düşünmemiştim. Ancak pandeminin başlangıcında virüs kapma korkusu daha fazlaydı. Elbette burada da birçok vaka var, ama neyse ki hastalığı zorlu seyreden birine henüz rastlamadım. Beni daha ziyade yıpratan, sürekli tekrarlanan kapanmalar ve can sıkıntısı.
Üç çocuğum var. Uzaktan eğitim derslerine katılabilmeleri için hepsine birer bilgisayar almamız gerekti. Onlara derslerinde yardımcı oluyorum. Bütün bunlar yoğun bir strese neden oluyor. Ayrıca insanlarla temastan mümkün mertebe kaçınıyoruz. Ama ben eski sosyal hayatımı da çok özlüyorum.
Hükümetimiz gerekli önlemleri almaya çalıştı. Ancak bu o kadar kolay değil, çünkü burada hâlâ koronavirüs diye bir salgının olmadığına inanan insanlar var. Fakat benim anlamadığım şey, sadece iki günlük tecrit uygulamasının her hafta tekrarlanıyor olması. Yalnızca cuma ve cumartesi günleri her yer kapatılıyor. Bunun mantığını kimse anlamıyor. Zira diğer günlerde hayat, normal akışında devam ediyor.
Geleceğe endişeyle bakıyorum. Şimdi daha da bulaşıcı olan yeni bir mutasyon var. Tam her şeyin iyiye gittiğini düşünürken bir de bu mutasyon olayı çıktı. Akabinde yine bir tam kapanma olabilir diye endişeliyim. Aşıya gelince; saygı duyuyorum. Henüz aşı olup olmayacağımı bilmiyorum. Ama aynı zamanda bir aşının nasıl bu kadar hızlı geliştirilebileceğini anlamak için yeteri kadar biliye sahip olmadığıma da inanıyorum.
"Düğünümü birkaç kez ertelemek zorunda kaldım"
Şimdiki durağımız Ürdün'ün başkenti Amman. 27 yaşındaki mimar Deema Deeb Ebu Dalo alıyor sözü:
Pandeminin başlangıcında, Ürdün hükümeti durumu kontrol altına aldı. İnsan sağlığına odaklanıldı. İlk uzun tecrit kararı, doğru ve gerekliydi. Ancak zamanla hükümet bence kontrolü kaybetti. Birçok insan geçinebilmek için her gün çalışmak zorunda. Çalışıp para kazanmakla hem çocuklarının eğitim masrafını karşılıyorlar hem de ruh sağlıklarını koruyorlar.
Sürekli tekrar eden kapanmalar yerine, uzun vadeli bir hükümet stratejisiyle halkı bilgilendirmeye yönelik kampanyalara daha fazla yatırım yapılmalı ki, insanlar neden belirli önlemlere uymak zorunda olduklarını iyice anlayıp benimsesin.
Burada pek çok insanın, koronaya dair endişeye kapılma lüksü yok. Çünkü öncelikle ailelerini geçindirmeleri gerekiyor. Ayrıca hemen hemen hiç ekonomik yardım yapılmıyor. Hükümetin sınırlı kaynakları olduğunu biliyorum, ama mevcut olanı daha iyi kullanabilirlerdi. Kapanmalardan dolayı acı çektim. Kronik bir hastalığım var ve insanlar gerekli önlemleri almadıkları için kendimi sürekli izole etmem gerekti. Bu da beni ziyadesiyle yıprattı.
Ayrıca ailemden uzun süre ayrı kaldım, annem Dubai'de yaşıyor. Düğünümü birkaç kez ertelemek zorunda kaldım. Duygusal gelgitler yaşadım. Neyse ki kendimi şimdi çok daha iyi hissediyorum. Mimarlık yüksek lisansımı bitirdim, evlendim ve geleceğe umutla bakıyorum. Uluslararası toplumun bir aşı geliştirmesine sevindim. Ancak yine de hemen aşı olmayı düşünmüyorum. Hakkında daha fazla bilgi edinmem gerekiyor.
"Bir sürü başka hastalığımız var"
Korona izlenimlerimizde son olarak 29 yaşındaki Yemenli gazeteci Emel Mansur’a kulak veriyoruz. Başkent Sanaa’da yaşayan Mansur, 2013 yılından beri savaş koşulların hâkim olduğu ülkesindeki durumu şöyle özetliyor:
Tavrıma belki şaşırabilirsiniz; özellikle de savaş ve yoksulluğun hüküm sürdüğü bir ülkeden geldiğim için. Koronavirüs korkum kayboldu. Yemen'deki birçok insan, koronanın varlığını bile unuttu; ben de onlardan biriyim. Yerel medyada da bu konuda neredeyse hiç haber yapılmıyor.
Oysa bundan dokuz ay önce çok korkuyordum; maske taktım ve mesafemi korudum. Burada pek fazla test yapılamıyor çünkü imkanlar kısıtlı. Bu nedenle de en azından kendi çevremden, korona vakalarına dair bir şey duymuyorum. Belki de bizim hiçbir şey fark etmememiz isteniyor, bilmiyorum. Okullar ve üniversiteler açık, herkes işe gidiyor, şehirler dolu.
Bir noktadan sonra sadece yorgunluk ve bıkkınlık hissediyordum. Artık korku içinde yaşamak istemiyordum ve günlük hayatıma normal şekilde devam etmeye karar verdim. Maskemi çıkardım. Zaten kimse mesafeye de dikkat etmiyor; en azından benim izlenimim bu. Burada pek çok başka hastalıkla mücadele ediyoruz. Odak noktası artık sadece korona değil. Kimin neden öldüğünü de bilmiyoruz. Ülkenin her yerinde yüksek işsizlik oranı, fahiş düzeyde hayat pahalılığı ve paramızın döviz karşısında giderek değer kaybetmesi gibi başka büyük sorunlarımız var. Anlayacağınız, kimse koronayı düşünecek durumda değil.
Yemen'de yakın gelecekte mümkün olsa bile, ben şu anda virüse karşı aşı olmayı düşünmüyorum. Şimdiye kadar aşısız da ayakta kalmayı başardım. Belki bu düşüncelerim ve hayat tarzım hatalı olabilir. Ama durum bundan ibaret.
Diana Hodali
© Deutsche Welle Türkçe