OHAL'de muhalefetin 2019 hesapları
12 Ocak 2018Türkiye'de 2019'da gerçekleşecek üçlü seçimlere henüz bir yıldan fazla bir süre olmasına karşın meclisteki partiler şimdiden mesajlarını vermeye başladı.
Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi liderleri seçimlerde gündeme gelebilecek ittifak seçeneklerine olumlu yaklaştıklarını belirten açıklamalar yaparken, MHP lideri Devlet Bahçeli, hafta başında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a doğrudan desteğini ilan etti.
Ancak Türkiye'de olağanüstü hal koşullarına atıfta bulunan meclisteki üçüncü parti Halkların Demokratik Partisi bu tip ittifakları değerlendirmenin erken olduğu kanaatinde. HDP temsilcilerine göre ilk olarak ülkede demokratik şartlarda bir seçim yapılmasını sağlayacak "güçlü bir mücadele cephesinin oluşturulması" gerekiyor.
Partinin Mardin Milletvekili Mithat Sancar, "Öncelik, seçimlerde kimin aday olacağı, nasıl ittifak yapılacağı değil, öncelik seçimlere daha özgürlükçü ve demokratik şartlarda gitmenin nasıl mümkün olduğudur" diyor ve 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra ilan edilen olağanüstü hal koşullarına dikkat çekiyor.
Sancar, DW Türkçe için yaptığı değerlendirmede özgür ve demokratik olmayan ortamda eşit siyasi bir yarışın mümkün olmadığını vurguluyor ve partisinin OHAL şartlarına rağmen siyasi muhalefeti verimli bir şekilde yürütmeye gayret ettiğini hatırlatıyor.
Siyasi muhalefetin daralan alanı
DW Türkçe'nin konuştuğu yorumcular Türkiye'de parlamenter muhalefetin son birkaç yıldır erozyona uğradığı konusunda hem fikir. Ancak 2016 yılının mayıs ayında 138 milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması ve takip eden OHAL döneminde muhalefet faaliyetlerinin zorlaşması konusunda bir kırılma yaşandığını ifade ediyorlar.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın da aralarında bulunduğu dokuz HDP'li vekil halen tutuklu. CHP milletvekili Enis Berberoğlu da Haziran ayında tutuklandı, daha sonra Ekim ayında dosyasının yeniden incelenmesine karar verilmesine karşın hâlâ hapiste.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Mehmet Ali Tuğtan, OHAL şartlarında muhalefet alanının daraldığı ve muhalefet etmenin güçleştiği görüşünde.
DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Tuğtan, "OHAL'in kalıcılaşması ile netleşen şey, Türkiye için oldukça dar ve ancak olağanüstü şartlar devam ettiği sürece devam ettirilebilecek bir düzenin öngörüldüğü" şeklinde konuşuyor.
Akademisyene göre bu durum bir anlamda muhalafet-iktidar dengesi sayesinde ortaya çıkan bir özgürlükler alanı olan demokrasiye zarar veriyor. Tuğtan 2019'da yapılacak seçimleri "Muhalefet alanı ne kadar darsa, iktidarın yaptıkları üzerindeki şaibe de o kadar büyük olur" şeklinde değerlendiriyor.
Muhalefet etmenin giderek zorlaştığı konusunda aynı görüşte olan gazeteci Kadri Gürsel, tüm olumsuzluklara rağmen ne parlamenter muhalefetten ne de genel anlamda muhalefetten vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyor.
Yaklaşık bir sene boyunca tutuklu bir şekilde cezaevinde tutulan Cumhuriyet gazetesi yazarı, DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, ülkedeki daralan siyasi muhalefet alanında faaliyet gösteren partilerin "durumun geçici olduğunu bilerek, Türkiye'de tam teşekküllü bir demokrasi varmış gibi muhalefet işlevinde ısrar etmeleri ve bu konuda kararlı bir tutum almaları gerekiyor" sözlerini kullanıyor.
Normalleşme için OHAL'in kalkması yetersiz
Temmuz 2016'da ilanından bu yana beş kere uzatılan OHAL'in, Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ'ın bu hafta başındaki açıklamasıyla birlikte bir kez daha uzatılması bekleniyor.
Türkiye'de iktidar çevrelerine yakın olmayan kesimlerde birçok kişi siyasi muhalefetteki olumsuzlukların ve engellemelerin sonlanması için OHAL'in kalkmasının bir önkoşul olması gerektiğini savunuyor.
Ancak HDP için daha fazlası gerekiyor. "Sadece OHAL'in kalkması yetmez" diyor Sancar ve düşüncelerini "Çıkarılan KHK'lar ile hukuk devleti ve demokrasi ağır yaralar aldı ve bu alanda çok büyük tahribatlar yapıldı. Bu tahribatların da giderilmesini sağlayacak bir normalleşme programının demokrasi cephesi tarafından oluşturulmasına ihtiyaç var" sözleriyle ifade ediyor.
Darbe girişimi sonrası faillerin yakalanıp hızlı ve etkin bir şekilde adalete teslim edilmeleri için çıkarılan olağanüstü halden meslekten uzaklaştırmalarla birlikte yüz binlerce insan bir şekilde etkilendi. Ancak aradan geçen süre boyunca Gülen yapılanması ile ilişikisi olduğu ileri sürülen çevrelerin ne derece etkisiz hale getirildiği kamuoyu nezdinde meçhul denebilir.
Bilgi Üniversitesi'nden Tuğtan, bu çevrelerin tespit edilip yakalanmadığı sürece OHAL'in amacına ulaşmasının ve normalleşmenin gerçekleşmesinin güç olduğunu kaydediyor. Akademisyen bir de uyarıda bulunuyor: "Bu olmadan sona erecek OHAL sadece karmaşa ve çatışmanın artması ile sonuçlanacaktır. (Gülen yapılanması) FETÖ'nün siyasi kolu ile hesaplaşma ertelendikçe OHAL'in sona ermesi ile normalleşme olması ihtimali de azalıyor."
Kadri Gürsel OHAL'in kalkmasının normalleşmenin birinci adımı olduğunu belirtmekle birlikte, tek başına yeterli olmayacağını kaydediyor. Türkiye'nin bir gerçeklik denetimi yapması gerektiğini söyleyen gazeteci/yazar, "Bu gerçeklik denetimini yapmak ve bu yönde de iktidarı zorlamak da Türkiye’de hem parlamenter muhalefetin hem de sivil toplumun görevidir" diyor.
Yorumcular için OHAL'in gidişatı ve yaklaşan üçlü seçimler Türkiye'nin yakın gelecekte seyrini belirleyecek gibi görünüyor. Ancak Gürsel OHAL sonrasında adı konmamış bir OHAL rejiminin tesis edilmesine mahal verilmemesi gerektiği düşüncesinde.
Gazeteci "Kimi gözlemcilere göre veya kimi durumlara göre gelecek olan başkanlık rejiminin de - eğer gelirse tabii - bugünkü OHAL rejiminden pek farklı olmayacağı aşikar" diyor ve sözlerini sonlandırıyor: "Çünkü şu anda kanun hükmünde kararnamelerle yönetilen bir ülke, keyfi bir yönetim var."
Çağrı Özdemir
© Deutsche Welle Türkçe