1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

NATO zirvesinin Türkiye için sonuçları neler oldu?

12 Temmuz 2024

Türkiye açısından Washington Zirvesi'nin en büyük kazanımı 2026 zirvesi için Türkiye'nin ev sahipliğinin karara bağlanması oldu. Peki Türkiye zirvede ne elde etti ne edemedi?

https://p.dw.com/p/4iEKJ
NATO zirvesi grup fotoğrafı
NATO'nun Washington'daki zirvesinde 32 ülkenin liderleri bir araya geldiFotoğraf: Kay Nietfeld/dpa/picture alliance

NATO 75'inci yıldönümünde düzenlediği Washington Zirvesi ile Rusya'yı doğrudan tehdit olarak tanımlayarak Çin'e yönelik eleştirilerinin dozunu artırırken, Ankara açısından en büyük kazanımlardan biri 2026 zirvesi için Türkiye'nin ev sahipliğinin karara bağlanması oldu.

NATO üyesi 32 ülkenin liderleri 9-11 Temmuz tarihleri arasında Washington'da bir araya geldi. Zirve sonrası yayınlanan 38 maddelik ortak bildiride önemli kararlara imza atıldı.

Bu arada zirve marjında olması beklenen ABD Başkanı Joe Biden'ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la Beyaz Saray'da görüşmesi ise gerçekleşmedi. Böylelikle Erdoğan ilk kez bir ABD Başkanı tarafından resmi ziyaretle ağırlanmamış oldu.

2025'ten sonraki zirve Türkiye'de olacak

Washington Zirvesi'nin Türkiye açısından en önemli kazanımlarından biri 2025'teki Hollanda Lahey buluşmasından sonraki zirvenin Türkiye'de yapılmasının karara bağlanması oldu.

Türkiye'deki son NATO zirvesi 2004 yılında İstanbul'da düzenlenmişti.

Türk diplomatik kaynaklar Türkiye'nin muhtemelen de İstanbul'un ev sahipliği yapacağı bu zirve için yüksek olasılıkla 2026 yılını işaret ediyor.

Türkiye'nin eski NATO Daimi Temsilcisi Emekli Büyükelçi Mehmet Fatih Ceylan zirve sonuç bildirisinde tarih olarak 2026'nın zikredilmediğini çünkü normalde NATO zirvelerinin genelde iki yıllık periyotlar içinde yapıldığını ancak Rusya'nın Ukrayna işgali ile bu durumun değiştiğini söylüyor.

"Bu yine bir yıl şeklinde mi devam edecek yoksa tekrar iki yıla mı çıkarılacak, şu anda kestirmek güç" diyen Ceylan da 2026 yılını yüksek ihtimal dahilinde görüyor ve bu kararın alınmasını önemli ve anlamlı buluyor.

Peki 2026 zirvesi için Türkiye'nin seçilmesinin sembolik önemi ne?

Zirve sonuçlarını DW Türkçe'ye değerlendiren EDAM Direktörü Sinan Ülgen 2026 zirvesinin Türkiye'de yapılacağının teyit edilmesini Türkiye açısından bir diplomatik kazanım olarak değerlendirerek, şöyle konuşuyor:

"2004 yılından bu yana Türkiye'de bir NATO zirvesi yapılmıyordu. Dolayısıyla aradan yaklaşık 22 yıl geçtikten sonra bu zirve yapılacak. 2026'daki muhtemel güvenlik konjonktürü göz önüne alındığında yine kritik bir döneme tekabül edecek bu zirve. Bu da Türkiye bakımından diplomatik kazanım olarak görülmeli."

Ceylan da son dönemlerde İttifak ile ilgili Türkiye içinde yapılan tartışmaları hatırlatıyor. "Biz içinde miyiz, dışında mıyız, bunu bir türlü kestiremiyoruz. Sen bu kulübün 72 yıldır içindesin. Ama dışındaymışsın gibi konuşuyorsun. İçeriden tabii ki eleştirirsin veya hatalı bir yöne gittiğine inanıyorsan oturur bunu müzakere edersin" diyen Ceylan, bu zirvenin Türkiye'de yapılacak olmasının Türkiye'nin İttifak'ın içinde olduğunu göstermesi açısından önemli ve anlamlı olduğunu ifade ediyor.

"Terörizmle mücadele" Ankara'nın beklentilerini karşılıyor mu?

Zirvede NATO'nun "terörizmle mücadeledeki katkıları ve izleyeceği strateji" hakkındaki belge de güncellendi. Türkiye'nin bu konudaki hassasiyeti biliniyor ve Ankara zaman zaman başta ABD olmak üzere müttefiklerini yeterli destek vermedikleri gerekçesiyle eleştiriyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı Erdoğan, zirve öncesindeki açıklamasında terörle mücadele ve müttefikler arasında savunma sanayi ticareti önündeki engellerin kaldırılmasının önemli olduğunu söylemiştiFotoğraf: Stephanie Scarbrough/AP/picture alliance

DW Türkçe'nin diplomatik kaynaklardan edindiği bilgiye göre zirve sonuç bildirisinde "terörizmle mücadele" NATO'nun karşı karşıya olduğu ikinci büyük tehdit olarak kayda geçirildi ve daha önce atanan "Terörizmle Mücadele Koordinatörü" için daha rahat çalışabileceği bir ortam yaratıldı.

Ceylan, "terörle mücadele" konusunun aslında NATO için yeni olmadığını, yıllar içinde farklı müttefiklerde ardı ardına düzenlenen terör saldırıları ile müktesebatın giderek genişlediğini söyleyerek, son bildirinin birçok yerinin bu konuda eskiden üzerinde mutabık kalınmış formüllere dayandığını belirtiyor.

İttifak'ın "terörle mücadeleye 360 derece panoramik açıyla" baktığını belirten Ceylan, rehberin güncellemesinin önemli olduğunu söylüyor. Ceylan, "NATO terörle mücadele konusunda Türkiye'nin de girişimleriyle geçmişe kıyasla zaman içinde daha ileri bir noktaya getirildi" diyor.

Ceylan Vilnius zirvesinde Kuzey, Orta ve Güney Avrupa için olmak üzere üç tane bölgesel savunma planının geliştirildiğini hatırlatarak, "Güney Avrupa için geliştirilen bölgesel savunma planının tehdit değerlendirmesi bölümünde Türkiye'nin ne elde ettiğine bakmak lazım" diyor.

Ceylan'ın da dikkat çektiği şekilde bu savunma planları gizli belgeler.

Ülgen de "terörle mücadeleye" asimetrik tehdit bağlamında siyasi öncelik olarak atıfta bulunulmasını önemli bularak, şunları söylüyor:

"NATO'nun terörle mücadele stratejisine yönelik iki tane revize ettiği eylem planı var. Biri, teröre karşı yani counter terörizm eylem planı. İkincisi de uluslararası toplumun terörle mücadele konusundaki tutumuna yönelik bir eylem planı. Bu ikisi de Türkiye'nin gündeminde önemli yer tutan unsurlar."

Öte yandan Türk diplomatik kaynaklar balistik füze savunması bağlamında, tehdidin büyüdüğünün açık bir şekilde kayda geçirildiğine ve tüm NATO müttefiklerinin tamamen koruma kapsamına alınması taahhüdünün yeniden kabul edildiğine de dikkat çekiyor.

Savunma yaptırımları için istenen alındı mı?

Zirveye giderken Ankara'nın en önemli önceliklerinden biri de savunma alanında Türkiye'ye yönelik bazı müttefik ülkelerin sınırlama ve kısıtlamalarının hafifletilmesi idi.

Türk diplomatik kaynaklar zirvede "müttefiklerin birbirlerine yaptırım uygulamamaları gerektiği" yönünde Vilnius Zirvesi'nde alınan kararın yeniden teyit edildiğini belirtirken, diğer taraftan bu teyidin çok güçlü ifadelerle yapılmaması ise dikkat çekti.

Türkiye savunma yaptırımları ile ilgili özellikle ABD ve Almanya ile sorunlar yaşıyor.

Sonuç bildirisinin 11'inci maddesinde bu konuya yer verilerek, "Müttefikler arasında savunma ticareti ve yatırımın önündeki engelleri, uygun olan bir şekilde, azaltmaya ve ortadan kaldırmaya devam edeceğiz" ifadesi kullanılıyor.

Ceylan müttefikler arası savunma ticareti ve yatırımların önündeki engellerin kaldırılması, teknoloji paylaşımının daha geniş ölçekte yapılması konusunun 2021'den bu yana NATO'nun gündeminde olduğunu anımsatarak, son bildiride geçmişte kullanılan formüllerin teyit edilmesini çok yeterli görmese de önemli buluyor. Ceylan, "Eğer akılcı yollardan kullanılırsa bu Türk savunma sanayi için yeni imkanlar ortaya çıkarabilir" diyor.

Bu arada NATO'nun savunma harcamaları bakımından belirlediği düzeyin Türkiye tarafından karşılanmış olduğu da zirvede kayda geçirildi. Türkiye'nin savunma harcamaları Türkiye Gayrisafi Milli Hasılası'nın yüzde 2'si düzeyinde seyrediyor.

Türkiye'nin Vilnius Zirvesi'nde kabul ettiği NATO'nun savunma sanayii kapasitesinin geliştirilmesine yönelik destek planını yinelediği ve yeni bir destek taahhüdünde bulunduğu da öğrenildi.

İsrail'in NATO'yla ortaklık ilişkisi

Bu arada zirvede Gazze'de devam eden savaş Türkiye'nin istediği ölçüde ele alınmazken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın basın toplantısında İsrail'in NATO ile ortaklığı ile ilgili açıklamaları gündeme taşındı.

Erdoğan "İttifakımızın temel değerlerini ayaklar altına alan İsrail yönetiminin, NATO ile ortaklık ilişkisini sürdürmesi mümkün değildir. Filistin topraklarında kapsamlı ve sürdürülebilir barış tesis edilene kadar İsrail ile NATO nezdinde iş birliği yapılması yönündeki girişimler, Türkiye tarafından onaylanmayacaktır" ifadelerini kullandı.

Uzun yıllar hem Brüksel hem de Ankara'da NATO mesaisi yapan Emekli Büyükelçi Ceylan, NATO ile Akdeniz diyaloğu çerçevesinde ortaklığı bulunan İsrail için neler yapılabileceğini şöyle aktardı:

"Akdeniz Diyaloğu çerçevesinde yapılan müzakereleri veya NATO'nun İsrail'le ikili çerçevedeki temaslarını kesmeye dönüp tutum izlenebilir. Bunu Mavi Marmara döneminde de yapmıştık. Mesela NATO yetkililerinin İsrail yetkilileriyle olan temaslarına izin vermemiştik."

Öte yandan Ceylan, Akdeniz Diyaloğu kapsamında sadece İsrail'in değil diğer Akdeniz ülkelerinin de bulunduğuna ve Türkiye'nin engellemelerine onların da takılabileceğine dikkat çekerken, İspanya gibi bazı müttefiklerin ise Türkiye'ye bu politikasında destek olabileceğini ekliyor.

Ukrayna'ya katkılar için önemli karar

Zirvenin Türkiye için bir diğer önemli sonucu Ukrayna'ya yönelik parasal olmayan katkıların da NATO tarafından tanınması oldu.

Müttefikler önümüzdeki yıl boyunca Ukrayna'ya 43 milyar dolarlık askeri yardım sözü verdi.

Bu çerçevede edinilen bilgiye göre Türkiye'nin Montrö Sözleşmesi'ni uygulaması ve süreç boyunca sarf ettiği diplomatik girişimlerin katkılar arasında sayılması söz konusu olabilir.

Ülgen bu kararın Türkiye açısından detaylarını şöyle açıklıyor:

"Bunun pratikte nasıl hayata geçirileceği konusunda henüz yeterince bir somut çerçeve oluşmuş değil. Çünkü Türkiye'nin özellikle mesela Boğazlar rejimini tetiklemesi ve Montrö Sözleşmesi'nin 19'uncu maddesini devreye sokması Rusya için Karadeniz donanması itibariyle sıkıntı yarattı. Ama bunun rakamsal karşılığa dökmek nasıl olacak bunu henüz bilmiyoruz."

Rusya, savaşan devletin savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesini yasaklayan Montrö'nün 19'uncu maddesi nedeniyle Akdeniz'den Karadeniz donanmasına gemi transfer edemedi ve bunun da savaşta Ukrayna lehine bir etkisi oldu.

Ülgen, sonuç bildirisi ile böyle bir ilkenin kabul edilmesinin Türkiye'nin avantajına olduğunu söyleyerek, çünkü Türkiye'nin ayni değil ama hibe yardımlar bakımından birçok NATO ülkesinin oldukça gerisinde olduğuna işaret ediyor.

NATO'nun güney ülkeleriyle irtibatı

Ülgen, bu zirvenin Türkiye bakımından bir önceki İsveç ve Finlandiya'nın üyeliklerinin tartışma konusu olduğu NATO zirvesi kadar zor ve sorunlu bir toplantı olmadığına da dikkat çekerken vurgulanması gereken önemli bir sonucu NATO'nun güneyindeki ülkelere yönelik bir strateji ortaya koyması olarak gösteriyor.

Bu amaçla içinde Türkiye'den de bir temsilcinin bulunduğu bir uzmanlar raporunun kabul edildiğini belirten Ülgen, "Şimdi bu rapor doğrultusunda NATO güney ülkeleriyle irtibatını güçlendirmek için bir özel temsilci atayacak. Bu da Türkiye'nin genel olarak NATO içinde savunduğu bir tutum. Çünkü yalnızca doğudan gelen Rusya tehlikesine karşı değil aynı zamanda güneyden gelen tehditlere karşı da duyarlı olunması konusunda Türkiye ısrarcı" tespitinde bulunuyor.

Öte yandan zirvede NATO-AB ilişkileri açısından iki örgüt arasında iş birliğinin "daha eski bir döneme dayanan bir müktesebat temelinde yürütülmesi" karara bağlandı. Türk diplomatik kaynaklar bu yazım şeklinin Türkiye'nin tercih ettiği bir politikayı yansıtması açısından önem taşıdığını belirtiyor.

 

DW-Korrespondentin Gülsen Solaker
Gülsen Solaker Dış politika ve iç siyasi gelişmeler ağırlıklı olarak 1997’den beri çalışan gazeteci.