Masallı seçim kampanyası
24 Ağustos 2013Yasemin Karakaşoğlu, tipik bir politikacı özelliklerine sahip olmaması ve renkli kişiliğiyle dikkat çekiyor. Çocuklara Bremen mızıkacıları masalını okuyor. Bir Türkçe, bir Almanca... Önündeki sandalyelerde oturan küçüklere, farklı dillerde kulağa farklı da gelse, hepsinin aynı şeyi hissettiğini anlatmaya çalışıyor. Ve tüm farklılıklara rağmen birlik olunursa, o zaman güçlü olunabileceğini... 48 yaşındaki kültürlerarası eğitim profesörü, eğlendirici bir şekilde eğitimde masallardan, hikayelerden yararlanıyor, kedi taklidi yapıyor, ses oyunlarına başvuruyor.
Masal okumak onun için sadece bir seçim kampanyası şovu değil. “Eğilip bükülmek zorunda kalmadığım sürece biraz şov iyidir” diyen Karakaşoğlu, öğrencilik yıllarında bir rock grubunda şarkıcılık yaptığını, ayrıca öğretim üyesi olarak da öğrencilerin ilgisini 1-2 saat boyunca canlı tutabilmek için eğlendirici olmak gerektiğini belirtiyor.
Odak noktası göçmenler
Karakaşoğlu, göçmen kökenli çocuklara gelecek için nasıl daha iyi fırsatlar tanınabileceği ve eğitim sisteminin bu hedef doğrultusunda nasıl organize edilmesi gerektiği konularında araştırmalar yapıyor. Karakaşoğlu, şunları kaydediyor:
“Eğitimin çok kültürlülüğe dayalı bir şekilde oluşturulması gerek. Çocuk yuvalarında uygulamaya geçirilen didaktik proje ve modeller kültürlerarası açılıma yönelik olmalı. Çok dillilik ve insan hakları kavramının çocukluğun erken aşamalarından itibaren oluşturulması, yeni bir eğitim politikasının bence çok önemli bir ögesi.”
Karakaşoğlu, Sosyal Demokrat Parti başbakan adayı Peer Steinbrück’ün seçim kampanya ekibinde yer alıyor ve ismi müstakbel eğitim bakanı adayları arasında geçiyor. Kendisi ise hiçbir parti mensubu değil. Siyasete de girmek istemiyor.
'Türkiye'de okula gittiğim için şanslıyım'
Almanya’nın kuzeyindeki Wilhelmshaven kentinde Alman anne ve Türk babanın çocuğu olarak dünyaya gelen Karakaşoğlu, Almanya'da göçmenlerin ana dillerindeki eğitimin daha güçlü bir şekilde teşvik edilmesi gerektiğini savunuyor. Kendi içinde yetiştiği aile çevresini bir şans olarak nitelendiren Karakaşoğlu, üniversite öğrenimi için Türkiye’den Almanya’ya gelen babasının, kültürlerarası iletişim konusunda kendisine çok yardımcı olduğunu belirtiyor:
“Çocukluğumda bir yıl Türkiye’de okula gittiğim için şanslıyım. Bu, beni Türkiye’ye ısındırdı. Bana o kadar olumlu etkileri oldu ki, sonradan, gideceğim yönü bilmediğim, Türkçeyi konuşmayı reddettiğim gençlikteki depresyon döneminin ardından gidip Türkoloji okudum ve herşey içimde yeniden canlandı. Sonra yine Türkiye’ye gidip üniversitede bir sömestr orada okudum, meslekî olarak da çok sayıda Türkün çalıştığı ve aralarında Türkçe konuştukları alanlarda bulundum. Böylece içimde canlı kaldı ve eşimin de Alman olmasına rağmen Türkiye’den gelen, orada büyümüş biri olması nedeniyle aile içinde de Türkçe konuşulması, iki dil arasında gidip gelinmesi, günlük hayatın bir parçası.”
Karakaşoğlu'nun türban raporu
Karakaşoğlu, Alman Anayasa Mahkemesi’ne taşınan türban davasıyla kamuoyunda tanınmıştı. Baden Württemberg eyaletinde öğretmenlik için başvuran bir Türk kadın, okulların dinî konularda tarafsız davranması ilkesi gereği işe alınmamış, konu mahkemeye taşınmıştı. Resmî makamlar, başörtüsü takmanın entegrasyona istekli olmamanın ve siyasî açıdan düşmanca bir tutumun sembolü olduğunu savunmuştu.
Anayasa Mahkemesi'nde Karakaşoğlu’nun bilirkişi raporu göz önüne alındı. Karakaşoğlu, araştırmaları sonucu ancak kendi kimliğinin korunması durumunda entegrasyonun başarılı olabileceğini, dinî aidiyetin ya da ailevi geleneklerin sembolü olarak başörtüsü takmanın uyum önünde engel değil, aksine bir ön koşul olduğunu gösterdi. Anayasa Mahkemesi 2003 yılındaki kararında derste başörtüsü takmanın öğretmenin temel hakkı olduğuna ve eyaletin bu kişinin çalışmasını engelleyemeyeceğine hükmetti.
'Dinî kurallar dönemine göre değerlendirilmeli'
Karakaşoğlu kendisi açısındansa başörtüsü konusunu şöyle değerlendiriyor:
“Başörtüsü takmak benim için hiç söz konusu olmadı. Ben, başörtüsü takmanın alışıldık bir durum olmadığı bir aileden geliyorum. Babam bana din ile ilgili olarak, kuralların tüm zamanlar için geçerli olmadığını öğretti. Tarihte bu kuralın kadınların korunması için gerekli ve anlamlı olduğu dönemler bulunduğunu, şimdi ise farklı bir çağda yaşadığımızı söylerdi. Kuralların, toplumdaki gelişim bağlamında uygulanması gerek.”
© Deutsche Welle Türkçe
Wolfgang Dick / Beklan Kulaksızoğlu
Editör: Ercan Coşkun