Makovsky: Erdoğan utanç verici olacağını düşünüyor olabilir
19 Şubat 2024ABD'nin önde gelen Türkiye uzmanlarından Alan Makovsky, Ankara-Washington hattındaki son gelişmeleri DW Türkçe'ye değerlendirirken, S-400 ve YPG meseleleri çözümlenmeden ABD-Türkiye ilişkilerinde yeni bir sayfa açılamayacağını söyledi.
Ankara'nın kullanmadığı S-400'leri elden çıkarmaması için bir neden bulunmadığını aktaran Makovsky, bunun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için "kişisel bir mesele" gibi göründüğüne işaret etti, "Erdoğan S-400'leri elden çıkarmanın onun için utanç verici olacağını düşünüyor olabilir" dedi.
Ankara'nın Ege'de gerilimi tırmandırması durumunda ABD'nin F-16'ları Türkiye'ye teslim etmeyebileceğine dikkat çeken Makovsky, ABD'nin Savunma Sanayii Başkanlığı'na (SSB) uyguladığı yaptırımlar nedeniyle F-16'ların Türk Hava Kuvvetlerine satıldığı bilgisini aktardı, "Uydurulan bu yolun hukuki bakımdan meşruiyeti çok da ikna edici değil tabii ki" görüşünü kaydetti.
Makovsky ayrıca ABD'nin YPG ile iş birliğinde Türkiye'nin de sorumluluğu olduğunu savundu ve bunun nedenlerini sıraladı.
Geçmişte ABD Kongresinde ve ABD Dışişleri Bakanlığında görevler üstlenmiş olan Makovsky, Washington merkezli düşünce kuruluşu Amerikan İlerleme Merkezinin (CAP) ulusal güvenlik ve uluslararası politikalardan sorumlu kıdemli uzmanı. Alan Makovsky'ye yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:
DW Türkçe: Rus muhalif lider Aleksey Navalni'nin cezaevinde hayatını kaybetmesi dünyanın en önemli gündem maddesi haline gelirken, Türkiye'de hiç yankı bulmaması dikkat çekiyor. Ne AKP hükümeti ne muhalefet bir açıklama yaptı, Rus muhalif liderin ölümü Türk basınında da neredeyse hiç yer bulamadı…
Alan Makovsky: Çok da sürpriz değil. Rusya'da olduğu gibi muhalifler öldürülmüyor ama nihayetinde Türkiye'de de muhalif siyasetçiler siyasi saiklerle yargılanıyor, cezaevlerinde tutuluyor, en tanınmışları Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala… Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Rusya ile ilişkileri konusunda endişeleri olduğu da biliniyor, Navalni'nin ölümüne sessiz kalmaları şaşırtmıyor.
Türkiye'nin İsveç'in NATO üyeliğini onaylaması, ABD'nin de Türkiye'ye F-16 satışına yeşil ışık yakmasıyla ilişkilerde normalleşmeye dönük önemli bir dönüm noktası yaşandığı yorumları yapılıyor. Siz gelişmeleri nasıl görüyorsunuz?
Hayır, bunu bir dönüm noktası olarak görmüyorum. ABD-Türkiye ilişkilerinde bir dönüm noktasından söz edebilmemiz için S-400 meselesi ya da YPG meselesinin, tercihen de her ikisinin, çözüme kavuşturulması gerekiyor. Ama şu anda o noktada değiliz. Bakın, Türkiye'ye F-16'lar için yeşil ışık yakmak en kötü yarışmacıya verilen, aslında küçük düşüren, bir tür teselli ödülü gibi.
Ne kastettiğinizi açar mısınız?
Türkiye yeni nesil F-35 savaş uçaklarının ortak üreticisi konumunda iken, bu savaş uçakları ile hava savunmasını güçlendirecek iken, Rusya'dan satın aldığı S-400'ler nedeniyle, yaptırımlar kapsamına alındı. Ve Erdoğan İsveç'in NATO üyeliğini rehin tutmasaydı F-16'ları da alamazdı. Ayrıca ortada garip bir durum da var. Normalde Türkiye'nin büyük askeri alımlarını Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB) yapıyor ama S-400 alımı nedeniyle SSB ABD yaptırımları kapsamına alınmıştı. Dolaysıyla F-16'lar Türk Hava Kuvvetlerine satılacak. Uydurulan bu yolun hukuki bakımdan meşruiyeti çok da ikna edici değil tabii ki… Dolaysıyla 'dönüm noktası' teşkil edebilecek bir zemin göremiyorum. Ama şu anda bunun mevcut olmaması, bunun istenmediği anlamına da gelmiyor. Bildiğiniz gibi ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Vekili Victoria Nuland Türkiye'ye giderek S-400 meselesi çözümlendiği takdirde Türkiye'yi F-35 ailesine de geri almaktan memnuniyet duyacakları mesajını verdi. Ancak Dışişleri Bakanı Fidan'ın bundan bir kaç gün sonra yaptığı açıklamalar bu yönde adım atılacağına işaret etmiyor…
Ocak ayında Türkiye'nin Washington Büyükelçiliği görevinden ayrılarak emekli olan Murat Mercan, bir kaç gün önce EKOTÜRK TV'ye verdiği söyleşide "İsteyip de yapamadığınız bir şey oldu mu?" sorusuna son derece ilginç bir yanıt verdi. Mercan, F-16'lara onay sonrasında sosyal medyada yaptığı "F-35: Nerede kalmıştık?" paylaşımını hatırlatarak, "Ben inanıyorum, yani eğer Ankara'da siyasi irade oluşursa, F-35 meselesini de çözeriz… Hani bir gün F-35 konusu çözülürse ondan mutlu olurum" dedi. Yani Mercan, çözüm için aslında Ankara'ya işaret etmiş oldu…
Bu ilginç bir açıklama… Şu açık: Türkiye'nin S-400'lerden kurtulmaması için bir neden yok, şimdiye kadar neden hala kurtulmamış olmalarını da gerçekten anlamıyorum. Kullanmadıkları ve kullanmayacakları bir ürün için 2,5 milyar dolar harcadılar. Türkiye'nin Erdoğan'ın bu tercihi uğruna yaşadığı kayıp devasa boyutta. Peki gelinen noktada Erdoğan için S-400'leri elden çıkarmanın oluşturacağı herhangi bir maliyet var mı? Bence yok. Oysa bunun Türkiye'ye sağlayacağı kazanım büyük olacaktır.
Ankara'da çözümü sağlayacak siyasi iradenin oluşumunu önleyen nedenler ne olabilir?
Bunu bilmek imkansız. Kişisel bir mesele gibi görünüyor, zira iç politikada bir bedel ödeyeceğini sanmıyorum ve bunun Rusya ile ilişkilere etkisini çok fazla zorlanmadan yönetebileceğini düşünüyorum. Erdoğan S-400'leri elden çıkarmanın onun için utanç verici olacağını düşünüyor olabilir…
Erdoğan'ın dış politikadaki ani U dönüşleri göz önünde bulundurulduğunda, bu konuda çok da hassas olduğu izlenimi oluşmuyor. Mısır, Yunanistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan ile ilişkilerde radikal değişimlere tanıklık ettik…
Yani S-400'leri elden çıkarmak Erdoğan için biraz utanç verici olabilir. Ama tabanı onu bunun için cezalandırmaz. Ne istiyorsa yapabiliyor zaten. Neredeyse tamamen kontrol ettiği Türk medyası da her ne yaparsa yapsın onu destekliyor. Pek çok konuda yaptığı gibi bu konuda da U dönüşü yapabilir tabii. Neden yapmadığını gerçekten bilmiyorum çünkü yapsa Türkiye'nin kazanımı büyük olur. Benim tahminim şimdiye kadar itibarını korumak adına bu konuda adım atmaktan çekindiği yönünde…
Peki bu sorun ne şekilde çözüme kavuşturulabilir?
Türkiye S-400'leri Ukrayna ya da üçüncü bir ülkeye verdiği takdirde bu Rusya'nın hoşuna gitmez. İşlevsiz hale getirmek için ABD'yi davet etseler bu da Rusya'nın hoşuna gitmez. Ama Türkiye kendisi imha ederse, Rusya buna bayılmayabilir ama müeyyidesi olmaz. Hatırlarsanız Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov da bir noktada Türkiye'nin satın aldığı S-400'lerle istediğini yapabileceğini söylemişti…
Bu arada Biden yönetiminin Türkiye'ye F-16 satışını, bu savaş uçaklarıyla Yunanistan hava sahasının ihlal edilmemesi, NATO'nun ortak hedefleri dışında kullanılmaması şartıyla onayladığını belirtilirken, Türk yetkililer F-16'ların kullanımına yönelik herhangi bir şartın söz konusu olmadığını söylüyor. Sizdeki bilgi nedir?
Kamuoyuna açıklanmamış bir mektup olduğu ve Biden yönetiminin bu mektubunda Kongreye, Türkiye'nin Ege'de agresif bir tutum takınması halinde ABD'nin Türkiye'ye F-16'ları teslim etmeyeceği güvencesini verdiği belirtiliyor.
Zaten Türkiye, Doğu Akdeniz'de tepki çeken sondaj faaliyetlerini durdurdu, Yunanistan ile başlayan normalleşme süreciyle Ege'de it dalaşı, hava sahası ihlalleriyle ilgili tartışmalar da bıçak gibi kesildi. Taraflar üzerinde uzlaşılmış bir yol haritası izliyor gibiler. ABD Türkiye'nin F-16 talebine Yunanistan'ın F-35 talebine eş zamanlı yeşil ışık yaktı. Hatta geçen hafta da Brüksel'de yine Türkiye ve Yunanistan aynı anda, Almanya liderliğinde oluşturulan Avrupa Gökyüzü Kalkanı Girişimi'ne (ESSİ) kabul edildi. Üzerinde uzlaşılmış ama kamuoyuna açıklanmayan bir yol haritası mı var?
Evet, şüphesiz ki perde arkasında bazı gelişmeler yaşanıyor. Burada önemli olan, Erdoğan'ın bir süreliğine istikrara ihtiyaç duyuyor olması. Türkiye ekonomisi için, yabancı yatırımcıları çekmek için buna ihtiyacı var ayrıca talep ettiği F-16'ları teslim alabilmesi için de bu gerekli. F-16 modernizasyon kitlerinin tedarikine bir yıl, yeni savaş uçaklarının teslimatı da 3 ya da 4 yıl alacak. Bunları da teslim almak isteyecektir. Bir de ABD'nin her savunma sanayi ihracatında zaten bunların sadece savunma amaçlı kullanılması şartı var zaten.
Siz ikili ilişkilerde yeni bir dönem için YPG meselesinin de kilit önem taşıdığına dikkat çektiniz. Bir zamanlar "stratejik ortaklık" olarak tanımlanan Türk-Amerikan ilişkileri ağırlıklı olarak savunma ve askeri iş birliğine dayanıyordu. En ağır güven bunalımı da bu alanda yaşanıyor. Türkiye'ye göre bunun sorumlusu ABD. Türkiye, YPG'nin PKK'nın Suriye uzantısı olduğunu, bu nedenle ABD'nin bu yapı ile ilişkilerini sonlandırması gerektiğini söylüyor. ABD ise YPG'nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri'ni (SDG) IŞİD ile mücadelede "önemli bir müttefik" olarak nitelendiriyor. Peki bu noktaya nasıl gelindi ve sorunun çözümü mümkün mü?
Washington'a göre ABD, PKK ile iş birliği yapmıyor, YPG'yi resmi olarak ayrı bir yapı olarak görüyor.
İyi de YPG'nin PKK ile bağlantısını da kimse inkar etmiyor…
Evet, ama bunu kimse Washington'da resmi olarak ifade etmez. ABD, 2014'te IŞİD'in Kobani bölgesine saldırılarını yoğunlaştırması üzerine Türkiye'den Suriye'ye girip Kobani'yi kurtarmasını istedi. Ama Erdoğan bunu reddetti. Erdoğan'ın "Kobani düştü düşecek" sözlerini hepimiz hatırlıyoruz… ABD müdahale etmek istemiyordu, Pentagon başta Kobani'nin stratejik olmadığını söylemişti. Ama ABD'de televizyonlara yansıyan görüntüler baskıyı arttırdı. Türkiye istemeyince, ABD müdahale etti ve bölgeye girince de YPG ile ilişki ilk buluşma itibariyle "romantik bir ilişkiye" evrilmeye başladı. Çünkü ABD, IŞİD'i kayıp vermeden mağlup etmek istiyordu. YPG'nin de bunu sağlayabileceği görüldü. Ayrıca bu ilişkinin başladığı konjonktür de göz ardı edilmemeli. Türkiye o dönem PKK ile müzakere ediyordu, çözüm süreci vardı. Türkiye'nin kendisinin PYD ile ilişkileri vardı. O yıl yanlış hatırlamıyorsam Salih Müslim'i iki kez ağırlamışlardı.
Bu ilişkinin başlamasında Türkiye'nin de bir sorumluluğu olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Şunu çok net ifade etmek istiyorum: Anlattıklarım, Türkiye'nin ABD'nin YPG ile ilişkisinden rahatsız olmak için bir nedeni olmadığı anlamına kesinlikle gelmiyor. Ancak bu sürece nasıl gelindiğine ayna tutuyorum. Türkiye 2014'te Kobani'ye girip IŞİD'i bozguna uğratsaydı muhtemelen bu süreç yaşanmayabilirdi. Ayrıca Türkiye'nin o dönem kendisinin PKK ve PYD ile ilişkilerinin olması da YPG'nin gayrimeşruluğunu azaltmış ve ABD'nin YPG ile çalışmasını daha kabul edilebilir hale getirmişti.
Son 10 yılda çok şey değişti. ABD destekli SDG, Suriye topraklarının önemli bir bölümünü kontrol eder hale gelirken, Türkiye, terör tehdidiyle mücadelesini sürdüreceğini söyleyerek, hem Irak hem Suriye'de operasyonlar yürütüyor. Bu arada İsrail-Hamas savaşı nedeniyle ABD ile İran arasında tırmanan gerilim de Suriye ve Irak'a yansımış durumda. Bütün bunlar yaşanırken ABD'nin hem Irak'tan hem de Suriye'den çekilmeye hazırlandığı iddia ediliyor. Siz buna ihtimal veriyor musunuz?
ABD'nin özellikle şimdi, ateş altındayken çekilmesine ihtimal vermiyorum. Bu yapılırsa, dünyaya ABD'nin saldırılar yoluyla geri çekilmesinin sağlanabildiği mesajı verilmiş olunur. Ayrıca Biden'ın Suriyeli Kürtlere bir taahhüdü var ve bundan cayan bir görüntü vermek isteyeceğini düşünmüyorum. Dolayısıyla ABD, askerlerini, üslerini hedef alan saldırılara, bu saldırıları yapan İran'ın vekillerini hedef alarak karşılık vermeye devam edecektir.
Türkiye son dönemde, özellikle Kuzey Irak'ta askerlerini hedef alan PKK saldırıları sonrasında, dikkatini Süleymaniye'ye çevirmiş durumda. Ankara, Bağdat ve özellikle de Kürdistan Yurtseverler Birliği'ne (KYB) art arda uyarılar yapıyor. Özellikle KYB'yi teröre "kol kanat germekle" suçluyor. Bazı siyasi analistler ise Türkiye'yi hedef alan PKK saldırıların arkasında, Kuzey Irak'ta nüfuz alanını genişletmek isteyen İran'ın olabileceğini söylüyorlar. Bölge, ABD ve İsrail'in İran ile mücadelesine sahne olurken aslından aynı zamanda Türkiye ile İran arasındaki güç mücadelesine de sahne oluyor. Son gelişmeleri siz nasıl görüyorsunuz?
Türkiye'nin ABD'nin bölgeden çekilmemesini tercih ettiği görüşündeyim. Çünkü Türkiye, İran ile baş başa kalmak istemez…Rusya'nın İran ile artan oranda dostane ilişkileri de var, özellikle de Suriye'de. İran Rusya'ya silah da tedarik ediyor.
Bu nedenle Türkiye'nin Washington yönetimine eleştirilerine rağmen, aslında ABD'nin bu bölgeleri İran'ın yörüngesinden uzak tutması ve belli bir istikrar sağlaması için Irak ve Suriye'de kalmasını tercih ettiği kanaatindeyim.
Peki bu gelişmeler Türkiye ile ABD'yi, YPG meselesine rağmen, bölgede askeri alanda iş birliğine yöneltir mi?
Açıktan bir iş birliği olmaz. Bu son derece zor çünkü Ankara'da ABD'ye çok büyük bir öfke var. Ama örneğin IŞİD'e karşı ya da İran'ı zayıflatacak somut hedeflere yönelik operasyonlarda iş birliği yapmaları mümkün. Bu arada ABD, Türkiye ve vekillerinin YPG'yi vurmasına çok da sert bir şekilde protesto da etmedi. Görünen o ki ABD aslında Türkiye ile bir ihtilafa girmek istemiyor.
Ancak ABD Ekim ayında Suriye'de F-16'larıyla Türk SİHA'sını vurdu… Hatta kimi siyasi gözlemciler bunu ikinci "Çuval olayı" olarak da tanımladı…
Ama SİHA YPG için değil, ABD askerlerine tehdit oluşturduğu gerekçesiyle vuruldu…
İsrail-Hamas savaşı ile gerilimin daha da arttığı, Ortadoğu'da daha geniş bir alana yayılacak büyük bir savaşın patlak vereceği öngörülerini paylaşıyor musunuz?
Umarım yaşanmaz. İsrail ile Hizbullah arasındaki ihtilafın tırmanması ciddi bir endişe oluşturuyor. Oyunun kuralları değişti, taraflar daha önce aşmadıkları eşikleri aşıyor, birbirlerine yapmadıklarını yapıyorlar. Durum kötüleşti ama benim gözlemim her iki tarafın gerilimi kontrol altında tutmaya çalıştığı yönünde. İran'ın istediği takdirde vekillerini kontrol edebildiği, Hizbullah'ın İran'ın yapmasına izin verdiğinin ötesine geçmeyeceği görüşündeyim. Ama tabii bu, İran'ın aslında istemediği bir savaşın fitilini ateşleyecek gelişmelerin her an yaşanabileceği ihtimalini de dışlamıyor.