Lübnan'da korkutan gidişat
22 Ağustos 2012Ahmed El Esir’in hedefi açık. O da Şii Hizbullah’ın Lübnan’da hâkimiyeti devredip silah bırakması. Selefi Şeyhi El Esir, bu hedefe ulaşmak için aşırı yöntemlere başvurmaktan da çekinmiyor. Bu amaçla, güneyle ana bağlantı yolunu kendisini destekleyenlerle birlikte haftalarca kapattılar.
El Esir, “Artık harekete geçmeli ve daha fazla baskı uygulamalıyız. Sadece taleplerde bulunmak, kınama açıklamaları yapmak Hizbullah’ın politikasını değiştirmeyecektir. 14 Mart 2005 tarihindekine benzer bir girişimde bulunmalıyız. O zaman Beyrut’ta yüz binlerce kişi Suriye birliklerinin Lübnan’dan çekilmesini istemiş ve bunun olmasını zorlamıştı. Statükoyu kabul etmem gerektiğini düşünmüyorum. Harekete geçilmediği sürece hiçbir ülke kendini baskıdan kurtulamaz" diyor.
44 yaşındaki El Esir, Sayda kentinin doğusundaki Abra mahallesinde göze çarpmayan, küçük bir camide imamlık yapıyor. Girişte siyah beyaz bayraklar dikkat çekiyor. Bayrakların üzerine Arap harfleriyle Kelime-i Şahadet yazılmış. Uzun bir sakalı, başında takkesi olan ve cübbe giyen Şeyh Ahmed El Esir, yola kurdukları barikatı büyük bir başarı olarak değerlendiriyor. Eylemlerinin Şii parti yetkililerinin güneydeki nüfuz bölgelerinde izledikleri güzergâha haftalar boyunca zarar verdiğini kaydediyor. Güvenlik güçleri şiddet olaylarının yaşanmasını önlemek için barikatı kaldırmaya cesaret edememiş.
Şii liderlere tehdit
Hizbullah’ın silah bırakması, Lübnan'da Sünni ve Hrıstiyanlardan oluşan muhalif 14 Mart hareketinin de temel taleplerinden biri. Ancak onlar bu amaçlarına siyasî yollarla ulaşmak istiyor. El Esir ise meydan okumayı ve kışkırtmayı tercih ediyor. Lübnan’daki her iki Şii partinin liderlerine yani Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah ile Emel Hareketi lideri ve Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri’ye tehditler savuruyor.
El Esir’in popülist tavırları ve eylemleri bazı Sünnilerden de destek buluyor. Sayda’da bir çamaşırhanenin sahibi olan Muhammed de onlardan biri: “Hizbullah da aynı yöntemi kullandı ve o zaman kimse onları eleştirmeye cesaret edemedi. 2007 yılında Beyrut’un merkezini aylarca işgal ettiler. Onlar böyle bir şey yapabilirken biz neden yapamayalım?”
Radikal Sünni gruplar siyasî arenada yeterince temsil edilmiyor. Çoğunluk, dinî görüşlerini cami ve okullarda yaymaya yoğunlaşmış durumda. Öte yandan, Suriye’deki ayaklanmayı “İslâm dünyasının tüm Sünnilerinin Şam’ın inançsız rejimine karşı bir ayaklanması” olarak görüyorlar. Mısır ve Tunus gibi Arap ülkelerinde İslamî akımların güç kazanması Lübnan’daki Selefîleri de teşvik ediyor.
El Esir ne kadar etkin?
Birkaç ay öncesine kadar Şeyh El Esir’i Lübnan’da neredeyse hiç kimse tanımıyordu. Şimdi ise İslamî cenahta ülkenin en tanınan figürlerinden. Gazeteci Muhammed Ebu Samra, Lübnan’da Selefîlerin güç kazanması ve El Esir hakkında şu değerlendirmede bulunuyor: “Ben temkinli davranır ve bu fenomeni Sünni-Şii çatışmasının bir parçası olarak görmezdim. Lübnan’da çok somut olarak Hizbullah hâkimiyetine karşı mücadele halindeyiz. Sünniler silahlı örgütlere sahip değil ve Şii partiler gibi tam bir siyasî düzenleri de yok. Şu anda Trablus’ta Şeyh El Esir ya da diğer gruplarda gözlemlediğimiz durumu daha ziyade, Hizbullah’ın ortaya koyduğu yapıya bir tepki olarak görüyorum ama toplumun derinliklerine kök salmış hareketler söz konusu değil. Ancak birçok Sünni güçlü olmak için Nasrallah gibi güçlü bir figüre ve Hizbullah gibi bir örgüte özlem duyuyor."
© Deutsche Welle Türkçe
Mona Naggar / Çeviri: Başak Sezen
Editör: Ercan Coşkun