Kültürel iktidar neden tesis edilemiyor?
21 Ekim 2020Sinemadan güncel sanata, AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) döneminde kültürel iktidarın tesis edilemediği düşüncesi, zaman zaman kamuoyunda tartışılıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, "Eğitim ve öğretimde, kültürde arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum" sözleriyle kültürel iktidar tartışması yeniden gündeme geldi. AKP iktidarına yakın isimler tarafından kültürel hayata katkı sunulsa da yeterli ve etkili olmadığı kanaati yaygın. Ancak Yusuf Genç, bu fikre katılmıyor.
"Cins" dergi, "En büyük kavga alanımız, Kemalist beyazların oluşturduğu kültürel iktidarla mücadele" sözleri ile 2015 yılında yayın hayatına başlamıştı. DW Türkçe’ye konuşan dergi editörlerinden Yusuf Genç, Erdoğan’ın sözlerinin yanlış anlaşıldığını düşünerek, "Zannediliyor ki Erdoğan 'kültürel iktidar' vurgusunda kendi iktidarını kastediyor. Hayır, bu vurgu Türkiye’de, Türk aklının ve düşüncesinin iktidar olması gerekliliğine bir vurguydu" diyor. Genç’e göre, Türkiye’de kültürel iktidar kimsenin elinde değil çünkü öyle bir kültürel iktidar yok. "Londra, Brüksel ya da New York odaklı kültür endüstrisinin distribütörlüğünü yapanlar var sadece" diye ekleyen Genç, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, "Türkiye’de nesillerin üst üste okuduğu beş kitap var mı?" sorusunu hatırlatarak, "Bu soruya şu eki yapalım da kültürde iktidar olduğunu zannedenler cevap versin: Neden üst üste okunan beş kitap sayamıyoruz?" söyleminde bulunuyor.
Diziler: Osmanlı’nın çok kültürlü hayatı es geçiliyor
Televizyon dizileri, popüler kültürün önemli bir parçası. İletişim bilimci Sevilay Çelenk, AKP’nin, dizilerin rövanşist toplum mühendisliği için elverişli olduğunu erken keşfettiğini ve dizilere moral ve maddi destek verdiği görüşünde. Dizilerin propaganda gücünden yararlanıldığını ifade eden Çelenk, "Osmanlı’nın dünyaya baş eğdiren gücünü hiç değilse zihniyet dünyasında yeniden canlandırma çabası bu dizilerde önemli bir motif. 'Payitaht Abdülhamid' dizisinde paşalar, 'Eskiden yabancı sefirlere ayak öptürülürmüş' diye fısıldaşır. Bu özlem, 'küffara' ayak öptürülen çağa duyulan özlemdir. Fikir telakki edeceğimiz bir şey varsa bu özlemi besleyen fikirlerdir ki bunlar 21. yüzyılda fikir filan değil" diyor. Çelenk’e göre, Osmanlı’nın çok kültürlü hayatının bu dizilerde es geçilmesi de ayrı bir mesele… "Ermeni’yi, Rum’u, Yahudi’yi, Kürt’ü bir zenginlik olarak asla tasavvur ve tahayyül edemez. İtibarları yeniden kurgulanmak istenen Osmanlı padişahlarının büyük kısmının engin şiir, edebiyat, resim ve müzik, hatta Abdülhamid örneğinde olduğu gibi opera bilgisinin veya çok dilliliklerinin de esamisi okunmaz. Oysa fikir alanında iktidar talebi olan bir iktidarın geçmişin kültürel birikimini güdükleştirmemesi gerekir" diye de ekliyor Sevilay Çelenk.
"AKP’ye oy veren kitle de öbür tarafın sanatına bakıyor"
Sadece popüler kültür değil, çağdaş sanatta da siyasi iktidarın çabalarını görmek mümkün. 2018 yılında Cumhurbaşkanlığının himayesinde, Fatih Belediyesi ve Klasik Türk Sanatları Vakfı iş birliğiyle düzenlenen "Yeditepe Bienali", bu çabanın ürünlerinden biri. Sanat yazarı Kültigin Kağan Akbulut, seramik, ebru, mozaik, çini örneklerini sergilendiği bienalin karşılık bulmadığını söylüyor. Yazar, "Güncel sanat alanında en büyük çıkış Yeditepe Bienali ile oldu. 'Senin bir sanatın var' sloganıyla düzenlenen bienal işleriyle, düşüncesiyle değil, yapılış amacıyla ses getirdi" diyor ve şehrin kültürel hayatına bir etkisi olmadığını savunuyor. Akbulut’a göre, şehir kültürüne adapte olmuş ve bu kültürü içselleştirmiş olan AKP kitlesi, düşünsel olarak onlara hiçbir anlam ifade etmeyen ebru, minyatür gibi örneklere değil, muhalif olarak adlandırılan kesimin sanat eserlerine bakıyor. "AKP’ye oy veren, sanatla edebiyatla ilgilenen kitle de öbür tarafın sanatına bakıyor. Onlar da İletişim Yayınları’nın edebiyat kitaplarını okuyor, Nuri Bilge Ceylan’ın filmini izliyor. Onlar da Netflix, Blu TV abonesi" diyor.
"Yeni kültürel bir iktidarın içselleştirilmesi zorlaşıyor"
AKP iktidarında kültürel alanda başta mimari olmak üzere, Osmanlı dönemine atıfta bulunan eserler çoğunlukta… "Ecdadın İcadı" kitabında iktidarın Kemalist-cumhuriyetçi hafızaya alternatif bir hafızayı canlandırmaya çalıştığını, bunu da "Yeni Osmanlıcı nostalji üretimi"ne dayandırdığını savunan Reyhan Ünal Çınar, mücadelenin sembolik düzeyde kaldığını düşünüyor. Ünal Çınar, "Bu sembolik sahip çıkışın AKP taraftarları da dahil iktidara dönük bir niyet sorgulaması yarattığı, bu sorgulamanın ise yeni kültürel bir iktidarı içselleştirilmesini zorlaştırdığını söylemek yanlış olmaz" görüşünde. Resmi törenlerde yaşanan değişim de kültürel iktidar inşasına yönelik yapılan hamleler olarak okunabilir. Akademisyen Ünal Çınar, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’ndan bir gün önce ülkenin çeşitli yerlerinden davet edilen vatandaşlara Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde, "Örnek Vatandaş Resepsiyonu" verildiğini hatırlatarak, "AKP’nin Kemalist kurucu anlatıyı değiştirerek kendi fikri anlatısını kurma arzusuyla törenlere değişik biçimlerde müdahale ettiğini görüyoruz" diyor.
"AK Parti tabanında çok ciddi bir kriz var"
Peki geçen 18 yılda kültürel iktidarın tesis edilememesinin nedenleri neler? İslami camiaya yakınlığıyla bilinen sosyolog Müfid Yüksel’e göre, siyasetin hayatın her alanını domine etmesi, nedenlerden biri. Yüksel, "Siyaset her alanı rehin alıyor. Fikri üretimin dibe vurduğu yere doğru bir kayma var. Kültür alanında, düşünsel hayatta sloganlaşma var. Kültürel iktidar nasıl gerçekleşecek bu ortamda?" diyor. AKP döneminde eğitimde niceliğin esas alındığını, niteliğin geri planda bırakıldığını savunan sosyolog, bu durumun kültürel hayatı olumsuz yönde etkilediği görüşünde. Çok dilliliğin önemsenmemesini de kültürel fakirliğin nedeni olarak gören Müfid Yüksel, "Son dönemlerde üniversitelerdeki öğretim üyeleri bile dil bilmiyor. Dil fukaralığı zirve yapmış durumda. Önce o kapının açılması lazım" diye konuşuyor.
Siyasetin ilme ve fikre prim vermemesi sebebiyle altyapısı ve bilgi birikimi olmayan bir gençliğin oluştuğunu dile getirerek, "Özellikle AK Parti tabanında çok ciddi bir kriz var. Gençlerde çok iyi okuyan kimseler var ama önleri açık değil" diye ekliyor. Yüksel, 80’li yıllarda entelektüel anlamda kendini geliştiren İslami kesimin bu gelişiminin 90’lı yılların ortalarında durduğunu, dindar entelektüel çevrelerin dağıldığına işaret ederek, "Toparlanma olur mu, bilemiyorum" ifadesini kullanıyor.
Burcu Karakaş
Deutsche Welle Türkçe