Kurdaki artış vatandaşı nasıl etkileyecek?
6 Ağustos 2020Türk Lirası’nda son günlerde hızlanan değer kaybı korkutuyor. Küresel piyasalarda dolar, koronavirüs endişeleri nedeniyle gerilerken, Dolar/TL bugün 7.3029 ile tarihi zirvesini gördü. Euro/TL 8.6697 ile rekor kırdı.
Ekonomistlere göre TL'nin değer kaybının altında Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin gerilemesi, kurları düşük tutmak için döviz satan kamu bankalarının açık pozisyonlarının artmasının yanı sıra cari açık, enflasyon ve dış finansmana bağımlılık gibi Türkiye ekonomisinin kronik problemleri yatıyor. Salgın döneminde turizmin durması ve ihracatın azalması da ülkeye döviz girişini engelliyor.
Merkez Bankası’nın politika faizinin enflasyonun yaklaşık 4 puan altında kalması yatırımcıları dövize ve altına yönlendiriyor. Türkiye İstatistik Kurumu'na göre temmuz ayında yıllık enflasyon yüzde 11.76 olarak gerçekleşti. Merkez Bankası politika faizi ise yüzde 8.25'te bulunuyor.
Reuters'a göre, kur artışını durdurmak için Merkez Bankası rezervlerinden geçen yıldan bu yana 100 milyar doların üzerinde kaynak kullanıldı. Kamu bankalarının döviz açığı da 10 milyar doları aştı.
IMF: Rezervler güçlendirilmeli
Uluslararası Para Fonu (IMF) da dün yayınladığı Dış Sektör Raporu'nda, büyük dış finansman ihtiyaçları ve nispeten düşük rezervlerin Türkiye'yi şoklara karşı savunmasız bıraktığını vurguladı. Raporda, para politikasında kriz artışını frenlemek ve enflasyonu kalıcı olarak azaltmak için rezervleri tekrar güçlendirmek yönünde harekete geçilmesi gerektiğinin altı çiziliyor.
Peki kurlardaki yükseliş reel ekonomiye ve vatandaşa nasıl yansıyacak?
Türkiye gibi dış finansmana bağımlı ülkeler için doların yükselişi, her vatandaşı yakından ilgilendiriyor. Yerel paranın değer yitirmesi ekonomide domino etkisine neden oluyor. Kur yükselince en başta maliyetler arttığı için fiyat artışları beraberinde geliyor.
DW Türkçe'ye konuşan ekonomist Barış Soydan'a göre dolardaki yükseliş ekonominin büyük problemlere gebe olduğunu gösteriyor.
Ağustos 2018'de ABD ile yaşanan Rahip Brunson krizi dolar kurunun 7.26'ya yükseldiğini hatırlatan Soydan, Türkiye'yi aynı sürecin beklediğine işaret ediyor.
‘Mutfaktaki yangın artacak'
Dolarla enflasyon arasında çok yüksek bir geçişkenlik olduğunu ifade eden Soydan, bunu şöyle anlatıyor: "Örneğin, dolardaki yükseliş marketteki domatesin fiyatını niye etkiliyor? Domatesi Antalya'dan İstanbul'a kamyon getiriyor ve kamyon mazot yakıyor. Mazotun fiyatını da dolar belirliyor. Bu çok küçük bir örnek. Birçok sektörde dolar maliyetler açısından en önemli kalem. Bu nedenle önümüzdeki günlerde mutfaktaki yangın artacak.”
Kur artışı ithal girdiye bağımlılık nedeniyle üretim maliyetlerinin de artacağı anlamına geliyor. Ara malı ithalatına bağlı olarak girdi maliyetlerinin artması ihracatı da olumsuz etkiliyor. Kurlardaki artış dış finansman maliyetlerini de artırırken, her iki durum da yatırımları olumsuz etkiliyor. Merkez Bankası’na göre reel sektörün döviz açığı mayıs ayı itibariyle 165 milyar dolar seviyesinde bulunuyor. Döviz borcu olan şirketleri zor bir süreç bekliyor.
‘Yatırım ve istihdamı etkiler'
Kur oynak olduğunda şirketlerin durup beklemeye geçtiği vurgulayan Soydan "Türkiye'de yatırımlar zaten düşük. Son bir iki aydır kredili satışların artması nedeniyle sanayi şirketlerinde kapasite kullanımının arttığını biliyorduk. Bu da yatırımların yeniden başlamasını getirir mi diye iyimser bir soruya yol açmıştı. Ama şimdi dolar kuru yeniden patlayınca şirketler durup beklemeye geçecekler” diyor.
Soydan'a göre bu durum istihdama da olumsuz yansıyacak. Soydan, "Yatırım olacak ki şirketler yeni fabrikalar kuracak, mağazalar açılacak ki işsizlik azalsın, istihdam yaratsınlar. Şimdi yatırımlar zaten düşüktü bekle gör politikasına geçince de şirketler maalesef bunun işsizlik tarafında da çok ağır sonuçları olacak. Doların yükselmesi Türkiye için çok kötü haber” yorumunu yapıyor.
‘Kredi büyümesi riskli'
DW Türkçe'ye konuşan Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden Prof. Dr. Mehmet Şişman ise kredi büyümesindeki risklere dikkat çekiyor:
Son döviz kuru artışını kredi büyümesi ile birlikte değerlendirmek gerektiğini ifade eden Şişman, "Ekonomiyi canlandırmak için kredi kanalı kullanıldı. Kısa zamanda çok büyük bir kredi büyümesi oldu. Şimdi hem borçlululuğumuz yüksek, hem de dolar kuru yükseldi. Ticari kredilerde büyüme azalsa da bireysel kredilerde tehlikeli bir şekilde arttı. Bu açıdan Türkiye kredi piyasaları takipteki alacakları yakından izliyor” diyor. Bu süreçte takipteki alacakların artacağı görüşünü paylaşan Şişman, ‘ani duruş’ etkisiyle borçluluk ödeme sistemine darbe vurabilir.
Geçen yılın ilk beş ayda hisse senedi ve tahvil alımı yoluyla 5.8 milyar dolarlık giriş yapan yabancılar, bu yıl aynı dönemde 11.3 milyar dolarlık çıkışa imza attı.
‘Finansal kriz kapıda'
Son dönemde Türkiye'den sermaye çıkışı olduğunu vurgulayan Şişman'a göre gidişat böyle olursa en geç ocak ayında bir finansal kriz riski var. Şişman "Tahvil piyasasında yabancılar yok gibi. 1 trilyon liraya yaklaşan tahvil piyasasının ancak yüzde 5.4 ü yabancı sermayede, borsada ise yabancı payı yüzde 50'lerin altına gerilemek üzere. Borsa son birkaç günde yüzde 5'e yakın değer kaybetti. Yabancı sermayenin dönmesi için politik atraksiyonda da sorun var. Türkiye bu sonbaharda olmasa da bile ocak ayından itibaren finansal kriz için çok ciddi eğilimler gösteriyor” yorumunu yapıyor.
Öte yandan Türkiye'de kurlar yükselirken dünyada dolar endeksi 28 ayın en düşük seviyesinde bulunuyor. Küresel piyasalarda ABD'nin koronavirüs ile mücadelede başarısız olmasının ülke ekonomisini etkileyeceği beklentisiyle dolar geriliyor.
Pelin Ünker
©Deutsche Welle Türkçe