Yüksek güvenlikli laboratuvarlar nasıl işliyor?
25 Nisan 2020AIDS, MERS, SARS, kuş ve domuz gripleri, Hendra, Lujo, Marburg, Lassa, Nipah, Ebola veya Kırım Kongo Kanamalı Ateşi... Son 10 yılda neredeyse her yıl, insanlarda ciddi hastalıklara yol açan yeni mikroplar keşfedildi.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), daha önce insanlarda görülmeyen ve insanlara hayvanlardan bulaşma olasılığı yüksek olan yeni virüslerin dünya çapında sağlık tehlikesi yarattığına dikkat çekiyor.
Mikropları mümkün olduğunca hızlı ve sağlıklı bir şekilde inceleyerek teşhis, tedavi ve aşı üretimi yapabilmenin yolu, özel geliştirilmiş laboratuvarlardan geçiyor. Biyolojik terör saldırılarından şüphelenilmesi durumunda ise, yüksek güvenlik sağlayan bu laboratuvarlar aracılığıyla yapılacak hızlı ve güvenilir teşhisler hayati önem taşıyor.
4 risk grubu için 4 güvenlik seviyesi
Mikroplar 4 risk grubuna ayrılıyor. Her grup için farklı biyogüvenlik ve tedbir seviyeleri mevcut. Mikropların incelenmesi için gerekli olan koşullar, ekipmanlar ve iş akışı ise her seviyede değişiklik gösteriyor.
En yüksek risk grubunda bulunan mikroplar, insanlarda ciddi hastalıklara yol açıyor ve aşı gibi tedbir veya tedaviler ile önlenmeleri mümkün değil. Bu grupta Lujo, Hendra ve Nipah virüsü gibi yaklaşık 20 mikrop var.
SARS-CoV1, MERS-CoV ve yeni SARS-CoV-2 gibi koronavirüsler ise 3'üncü risk grubuna düşüyor.
Dünyada az sayıda laboratuvar var
Güvenlik prosedürlerinin karmaşıklığı nedeniyle dünyada biyolojik güvenlik seviyesi (BGS) 4 olan yüksek güvenlikli laboratuvar sayısı 50 civarında. Bunların yaklaşık 10'u ABD, bir diğer 10'u Birleşik Krallık ve 4'ü ise Almanya'da bulunuyor. Çin'deki yüksek güvenlikli laboratuvar sayısı ise iki. Bunlardan biri, geçen haftalarda virüsün Çin'in koronavirüsü kasıtlı olarak dünyaya saldığı yer olma iddialarıyla gündeme gelen Çin Bilimler Akademisi'ne bağlı Vuhan Viroloji Enstitüsü.
Yüksek güvenlikli BSL-4 laboratuvarları gerçekten güvenli mi?
BSL-4 laboratuvarları, halk sağlığını ve çalışanları risk altına sokmaksızın, ölümcül mikropların güvenli bir şekilde araştırılması için geliştirilmiş laboratuvarlar.
Bu yüzden yüksek güvenlikli bu laboratuvarlar, mekansal ve organizasyonel olarak diğer binalardan ayrı tutuluyor. BSL-4 laboratuvarları, giriş izni olmayan insanların yanlışlıkla yakınından geçemeyeceği yerlerde, genellikle de enstitülerde yer alıyor. Buna ek olarak, bu bölgelerde sıkı giriş önlemlerinin yanı sıra gözetleme kameraları gibi farklı güvenlik önlemleri de bulunuyor.
BSL-4 laboratuvarlarında başka sistemlerden ayrılmış hava, su ve elektrik düzeneklerine ek olarak, sorunsuz bir işleyişi garanti altına almak amacıyla acil durum jeneratörü ve yedek akü bulunuyor. Farklı güvenlik seviyelerinin bulunduğu "HEPA” adlı filtreler ise bu laboratuvarlardan giren ve çıkan hava akışına mikropların bulaşmasını engelliyor. Dolayısıyla sisteme dışarıdan gelebilecek her türlü etkene karşı bariyer kurulmuş oluyor.
BSL-4 laboratuvarlarında bulunan tüm duvar, tavan ve tabanların su geçirmez ve kolay temizlenen materyallerle kaplı olması gerekiyor. Ayrıca asidik, alkalik ve eritici maddelerle birlikte dezenfektanlara karşı da dirençli olması gerekiyor.
BSL-4 laboratuvarı, alçak basınç veya sızma olsa bile mikropların çevreye kaçmasını engelleyecek şekilde dizayn ediliyor. Ayrıca yüksek güvenlikli bu laboratuvarlara giriş veya çıkış için farklı güvenlik aşamalarından geçerek kilitli odaları aşmak gerekiyor. Her yeni girişte kilitlenen bu odalar, hava akışının giriş ve çıkışlarda kaçmasını engelliyor.
Robert Koch Enstitüsü’ne göre, uçak çarpması veya bomba patlaması gibi durumlar bu laboratuvarlar için tehlike oluşturmuyor. Çünkü oluşacak yüksek sıcaklıkta virüslerin etkisini tamamıyla yitirmesi söz konusu. Ayrıca, bu patojenlerin dünyanın birçok bölgesinde halihazırda dışarıda bulunuyor olması, terör saldırısı riskini de azaltıyor.
Bu laboratuvarlarda kim çalışıyor?
Laboratuvarlara erişim, sadece özel eğitim almış ve yakından takip edilen sınırlı sayıda insana sağlanıyor. Bu kişiler, şişirilebilir ve ayakları da kapsayacak şekilde tüm vücudu saran koruyucu kıyafetler ve kişisel oksijen takviyesi takmak zorundalar. Elleri korumak içinse iki veya üç çift eldivenin birbiri üstüne giyilmesi ve en üst katmanda kalan eldivenlerin ise koruyucu kıyafetin kolunun yakasına iyice bağlanması gerekiyor.
Yaklaşık 10 kilogram ağırlığındaki koruyucu kıyafetin içerisinde çalışmak hem fiziksel hem de psikolojik olarak oldukça stresli. Dolayısıyla, günde 3 saatten fazla çalışmak mümkün olmuyor.
Araştırma için laboratuvarda tutulacak mikroplar hakkında ise gerekli izinlerin alınması ve bu mikropların az miktarda bulunması gerekiyor.
Virüs bulaşmış kan, doku ve tükürük örnekleri ise camdan yapılmış ve güvenlik haznesi adı verilen bölgelerde tutuluyor. Laboratuvar teknisyenleri de ellerini buraya monte edilmiş eldivenlerin içine sokarak örnekler üzerinde çalışıyor.
Dört göz prensibi uygulanıyor
Araştırmalar için kullanılan malzemeler çalışmalardan sonra kilitli tutuluyor.
Tüm bu malzemeler ayrıca yüksek ısı ve basınçla dezenfekte edilmiş bir temizlik sisteminin içerisinde bulunuyor. Atık suyu veya laboratuvar atıkları ise “etkisizleştiriliyor”. Bu da kalmış veya yapışmış virüslerin ölmesini sağlıyor.
Laboratuvardan çıkmadan önce koruyucu kıyafetlerinin dezenfekte olması için çalışanların seyretilmiş perasetik asit çözeltisi veya benzer kimyasallarla yıkanması gerekiyor. Bu aşamadan sonra kıyafetlerini çıkaran çalışanlar tekrar duş alıyor.
Virüslerin bulaşıp bulaşmadığını belirleyebilecek bir aletin olmaması sebebiyle, laboratuvar çalışanları genellikle 2 kişilik gruplar halinde çalışıyor. Böylelikle kıyafetleri giyip çıkarırken görevliler birbirlerine yardım ederek hasar kontrolü yapabiliyorlar. Bu kontrol süreci ise 15 ile 30 dakika arası sürebiliyor.
Alexander Freund
© Deutsche Welle Türkçe