HDP İzmir İl Binası'na girip Deniz Poyraz'ıkatleden Onur Gencer yalnız değildi. Elinde kocaman çanta, hedefine kilitlenmiş, kararlı adımlarla yürürken, başına kötü bir şey gelmeyeceğinden emin görünüyordu. Ne de olsa arkası kalabalık, sırtı pekti. İktidar ortağı MHP'nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "terör sorunu, bölücülük yuvası, fitne tezgahı ve demokratik güvenliğimize doğrulmuş melun bir silah” olarak adlandırdığı HDP'ye saldıracaktı. MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın da "HDP/PKK kamilen itlafı gereken bir haşere sürüsüdür” dememiş miydi zaten? Cumhurbaşkanı da İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'e Rize'deki protestolardan sonra, "Bu daha bir. Daha neler olacak neler. Daha dur bakalım bunlar iyi günler” diye mesaj göndermişti.
Katil yalnız değildi. Bugüne kadar "Ne yaptıysam devletin bekası için” diyenlerden görüyordu kendisini. Alaattin Çakıcılar bu ülkede erkenden hapisten çıkmış, marinalarda ağırlanmış, Abdullah Çatlılar pasaportlar almış, el üstünde tutulmuş, kollanmıştı. Sedat Peker, "Biz bu milletin serdengeçtileriyiz” deyip duruyordu. O da onlar gibi olacaktı.
Sonra Hrant Dink'in katili Ogün Samast'a yakalandıktan sonra ilgi gösteren, bayrak önünde onunla beraber fotoğraf çektiren, şakalaşan polis memurları, jandarma falan yok muydu? Kendisini binanın girişinde teslim alan polisler de şefkatle yaklaşmışlardı ve kendisini tanıtmasını rica etmişlerdi: "İsmin ne abicim?” Tam düşündüğü gibiydi her şey. Kadınlara, öğrencilere, iktidarın icraatine karşı eylem yapan herkesi işkenceyle gözaltına alan polis, HDP'de katliam yapmaya giden bir "serdengeçti”ye ihtimam gösterecekti tabii ki. O da onlardandı. Yalnız değildi, emin ellerdeydi.
Bakıldı mı?
İfade verirken de, emniyette hor görülmeyeceğinden emin olarak, rahatlıkla anlattı Deniz Poyraz'ı nasıl katlettiğini. Kahvaltı masasından kalkan genç kadına önce iki el ateş etmiş, onu büyük ihtimalle oracıkta katletmişti. Sonra başkalarını bulmak umuduyla, odaların kapılarının kilitlerine ateş edip, çevreyi taramış, başka kimseyi bulamadığı için dönüp hınçla Deniz Poyraz'a tekrar saldırmıştı. Irkçı faşist katil can almaya doymadığı için Deniz Poyraz'ı defalarca öldürmek istedi. Hırsını alamayıp, tekme de attığını anlattı. Gökçer Tahincioğlu'nun detaylarını yayınladığı 27 sayfalık polis ifadesinde, Kürtler'den nefret ettiğini, kafasındaki ölüm listesini, silaha düşkünlüğünü, suikast hazırlığını nasıl yaptığını, hepsini itiraf gibi değil de, sanki hayatın olağan akışında olması gereken şeyler gibi anlatıyordu. Böyle düşünen sadece kendisi olamazmış gibi. "İçimi soğuttum, beni serbest bırakın” derken, samimiyetle bırakılabileceğine inanıyordu sanki.
Tahincioğlu'nun aktardığına göre, katil ifadesindesaldırıyı tek başına planlayıp yaptığını söylüyordu ama görünüşe göre bu konuda da yalnız değildi. Gözaltına alındığında ya birileri ona telefonunu vermişti, ya da hesabına girip bazı sosyal medya paylaşımlarını silmişti. İnsanlar bir Tweet'ten dolayı günlerce gözaltında tutulurken, katil ifadesi alındıktan sonra hızla tutuklandı. Bu süre içinde tüm yazışmalarına bakıldı mı, HTS kayıtları incelendi mi, kimlerle irtibat kurduğuna, hangi otellerde kaldığına, bu otellerin parasını nasıl ödediğine, kimlerden silah atış eğitimi aldığına, Suriye'ye nasıl bir görevlendirmeyle gittiğine bakıldı mı? İlk ifadesinde saldırıda 10 mermi kullandığını söylemişti. Peki, olay yeri incelemenin işaretlediği 35 mermi izi nereden çıkmıştı? Bu ırkçı adama taşıma silah ruhsatını kimin verdiğine bakıldı mı? Muhalifler adliyelerde sabahlara kadar bekletilip, ipe sapa gelmez sorularla sorgulanıp tutuklanırken, bu katil nasıl bu kadar hızlı bir savcılık sorgusundan geçti? "Kendinizi yalnız hissediyor musunuz” sorusunun muhatabı İçişleri Bakanı'nın HDP ile ilgili sözlerini hatırladı belki, kendisini yalnız hissetmedi. İçişleri Bakanı Soylu'nun saldırıyı kınayan tek bir kelime etmediğini, bir başsağlığı bile dilemediğini bilse, sırtını daha pek hissederdi. O da bir şey mi? Cumhurbaşkanı ses çıkarmamıştı.
#UnuttukçaKirlendik
Yalnız değildi, çünkü bugüne kadar böyle cinayetler işleyen faşistlere iltimas geçilmişti. Bu katliamı gerçekleştirdiği günün tam 21 yıl öncesinde, 17 Haziran 1980'de, CHP'nin Nevşehir İl Başkanı avukat Zeki Tekiner'e suikast düzenlenmişti. Tekiner'i öldürmeye çalışanlara engel olmak isteyen CHP üyesi Yavuz Yükselbaba da orada katledilmişti. Faşistler hızlarını alamayıp ertesi gün de cenazeye ateş açmışlardı. Yere düşen tabutta 13 kurşun deliği vardı.
Bu suikastin yardımcısı ve azmettiricisi olarak hüküm giyen ülkücü Ömer Ay, bugün İyi Parti'nin Nevşehir İl Başkanı. İşin en acayip tarafı, CHP'nin Nevşehir İl Yönetimi de Ömer Ay'ı tebrik etti. Zeki Tekiner'in kızı Aylin Tekiner ve Yavuz Yükselbaba'nın oğlu Oğuz Yükselbaba, 41 yıl önce planlı olarak işlenen bu cinayette silah temin ettiği ve suikastçıları barındırdığı saptanan Ömer Ay'ın bugün, hem de cinayet mahallinde taltif edilmesine #UnuttukçaKirlendik diyerek karşı çıkıyor. Tekiner ve Yükselbaba'nın katledilişlerinin yıldönümünde gerçekleşen bu saldırı ve cinayet de, #UnuttukçaKirlendik sloganını haklı çıkarıyor. Ama umut, katledilen gencecik kadının annesinin söylediği sözde gizli: "Bir Deniz gider, bin Deniz gelir.”
Katiller yalnız değiller ama Denizler daha kalabalık gelecekler.
Banu Güven
© Deutsche Welle Türkçe