Kadıoğlu: Tüm afet yönetimimiz yara sarma üzerine
6 Şubat 2020Türkiye önce Van'da birbiri ardına yaşanan çığ felaketi haberleriyle sarsıldı. Salı günü bir minibüsün üzerine düşen çığ sonucunda beş kişi hayatını kaybetmiş, yedi kişi de sağ kurtulmuştu. Minibüste olduğu tahmin edilen iki kişiyi kurtarma çalışmaları sırasında ise asıl büyük felaket yaşandı. Çarşamba sabahı kurtarma ekiplerinin üzerine düşen ikinci çığ nedeniyle toplam 41 kişi hayatını kaybetti. 84 kişi ise yaralı kurtuldu. Bir felaket haberi de aynı günün akşamı İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan geldi. Pegasus Havayolları’na ait İzmir-İstanbul seferini yapan uçak, inişten sonra pistten çıktı. Üç parçaya ayrılan uçakta üç kişi hayatını kaybetti.
Kazanın ardından sosyal medyaya çok fazla görüntü yansıdı. Uçaktan tahliye edilenlerin otobüslerle olay yerinden uzaklaştırılması, kazazedelerin yakınlarıyla sağlıklı iletişim kurulmaması büyük tartışmalara neden oldu. Çığda kurtarma operasyonu yapan ekiplerin üzerine yeni bir çığın düşmesi ise akıllara birçok soru işareti getirdi.
Her iki olay ve sonrasında yaşananlar Türkiye’de afet ve kriz yönetiminde bir kaos yaşandığı yönünde suçlamaların dile getirilmesine neden oldu.
"Türkiye'de kimin ne yapacağı çok belli değil"
Van’daki ilk çığa müdahale eden ekipler, yeni bir çığ riskinden haberdar değil miydi? İkinci çığın altında 100’den fazla insan nasıl kalmıştı? Bu kaosun sebebi neydi?
AKUT Yönetim Kurulu Başkanı Recep Şalcı’ya göre, Türkiye’de afet yönetimi teorik olarak çok iyi durumda. Ancak hangi ekiplerin ne yapacağı konusunda bir karmaşa var. Şalcı, yaşanan sıkıntılar konusunda DW Türkçe’ye şu açıklamayı yaptı:
"Herkes iyi niyetli bir şeyler yapmak istiyor ama sorunlar çıkıyor. Bu konuda asıl sorumlu Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD). Ancak diğer kurumlar öne çıkmaya çalışıyor. Uçak kazası ve Van’daki çığ felaketi de buna örnek. Bir afette akredite edilmiş kurumların çalışması gerekiyor. Türkiye’de ise kimin ne yapacağı çok belli değil. Üzerine bir tulum giyen olay yerine gidiyor. Bir şeyler yapmaya çalışıyor ve olayın iyi yönetilememesine neden oluyor.”
Henüz açıklanmasa da AFAD’ın bu konuda önemli çalışmalar yaptığının altını çizen Şalcı, üç ay içinde akreditasyon uygulamasının başlayacağını ve akredite olmayan bir kurumun afet bölgesinde çalışamayacağını söyledi.
Çığ felaketine ilk müdahale eden ekiplerin yeterince uzman olmadığını belirten Şalcı, “İyi niyetli çalışmaların iyi sonuçlar getireceğini sandılar. Ama yanıldılar. Herkes elinden geleni yapıyor. Burada bir sorun yok ama bunun bir prosedürü olmalı.” dedi. "‘O kadar insan çığ parkurunda nasıl çalıştırılır?’, ‘41 ölü, 81 yaralının olduğu bir kurtarma sırasında bu kadar insan nasıl olabilir?’” gibi soruların yöneltilmesi gerektiğini vurgulayan AKUT Yönetim Kurulu Başkanı, "Alınacak riskler bellidir. 5-10 kişiyle sürdürürsün kurtarma çalışmasını. AFAD oradaydı, çığ tehlikesini belki öngördüler ancak olay yerini yönetemediler.” şeklinde konuştu.
Sabiha Gökçen Havalimanı'ndaki uçak kazasına ilişkin özellikle sosyal medyada dolaşan görüntülere ilişkin de Şalcı şunları söyledi: “Uçak kurtarma spesifik bir olaydır. Zaten siviller alana alınmaz. Kurtarmada esnek planlar yapılır. Tek bir plan olmaz. Yaralıda ciddi bir sorun yoksa yaralı otobüsle de taşınabilir. Bunu doğru yansıtmak önemli. Havalimanında müdahale ekibi var. Kurtarma çok hızlı ve düzgün yapıldı. Tahliye konusunda ise düzgün yaptığımız şeyi daha güzel gösterebilirdik. Olmadı.”
"Türkiye’de afete hazır bir şehir yok"
Meteoroloji mühendisi ve aynı zamanda afet yönetimi konusunda uzman Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, afetlerin bir şekilde yönetildiğini ancak çok önemli bir noktanın göz ardı edildiğini söyledi. Asıl risk yönetiminin çok önemli olduğunu belirten Kadıoğlu, risk yönetimi olmayan yerde afet yönetiminin de olamayacağını ifade etti.
"Derdimiz, depremden sonra enkaz altından ya da çığ sonrasında kar altından nasıl çıkacağımız olmamalı” diyen Kadıoğlu, beklenen İstanbul depreminde 45-50 bin binanın yıkılacağının tahmin edildiğini belirterek şunları aktardı:
“O kadar insanı enkaz altından nasıl çıkaracaksın? Dünyanın tüm kurtarma ekiplerini getirseniz başaramazsınız. Burada önemli olan o binaların yıkılmamasını sağlamak, yani bir risk yönetimi yapmak gerekiyor.”
Enkazdan insan çıkarmanın afet yönetmek olmadığını vurgulayan Kadıoğlu, afet yönetimi tanımının bile Türkiye’de yanlış kullanıldığını belirterek şöyle devam etti: “İnsanları enkaz altından çıkarmak kahramanlık olabilir ama marifet değil. Marifet insanların enkaz altında kalmamasını sağlamak. Riski önceden çok iyi görmek, riski azaltmaktır esas olan. Türkiye’de afete hazır bir şehir yok. Tüm afet yönetimimiz yıkım ve yara sarma üzerine.”
Meteoroloji radarları eksik
Sabiha Gökçen’deki kazaya ilişkin de DW Türkçe'ye konuşan Kadıoğlu, şu bilgileri verdi: “Havalimanlarında kullanılan bir sistem var, adı ‘alçak seviye rüzgar kırılımı uyarı sistemi’. Bu Türkiye’de sadece Antalya Havalimanı’nda var. Sanırım orada da hortumlar olduğu için koydular. Sabiha Gökçen’de ve diğer çoğu havalimanında bu yok. Neden koymazlar, bilmiyorum.”
Kadıoğlu, Türkiye’de asıl önemli olan terminal meteoroloji radarları olmadığını vurguluyor: “İstanbul’da var ama bunlar havalimanlarından uzak yerlerde. Çorlu’da bir dağın tepesinde, Ankara’da da Elmadağ’da var. Havalimanlarının hemen yakınında bu terminal radarlarının olması gerekiyor.” Ayrıca Türkiye’de meteorolojik analiz de yapılmadığına dikkat çeken Kadıoğlu, "Pistlerin yönlerinin belirlenmesinde, havalimanının ön yer seçiminde bu analizlerin yapılması lazım. Ama maalesef yapılmıyor.” diyor.
Afet riski ve kriz yönetimi uzmanı Gül Aslan Damcı ise etkin bir kriz yönetiminin nasıl olması gerektiğini şöyle özetliyor: "Etkin bir kriz yönetimi için krize sebep olacak tüm olay ve durumlar belirlenmeli, olaya müdahale planları oluşturulmalı. Müdahale ekipleri, kullanılacak tüm ekipman ve gereçler belirlenmeli ve olay meydana geldiğinde iletişim planlarıyla birlikte kullanıma hazır olmalı.”
Damcı, yaşanan iki felakette sürecin yönetilememiş olmasının gerekçelerini şöyle sıralıyor: "Olay sonrası meydana gelen ikinci bir felaketin öngörülmemesi, kamuya iletişimin doğru değerlendirmeler yapılmadan gerçekleşmesi ve yolcuların tahliye ediliş şekli...”
Uçak kazasının ardından yapılan ilk resmi açıklamalarda ölü olmadığının altı çizildi. Ancak çalışmalar bittiğinde üç ölü tespit edildi. Son üç kişinin kurtarma çalışması yaklaşık altı saat sürdü. DW Türkçe’nin olay anında konuştuğu bazı itfaiye erleri toprak altında sıkışan kaç kişi olduğundan son ana kadar emin olmadıklarını söyledi.
Kazadan kurtulan ancak adını vermek istemeyen bir yaralı ve yakınları ise havayolu şirketinin sağlıklı bir iletişim kurmamasından dertliydi.
Her iki felaket sonrasında yaşananlara kamuoyu, özellikle sosyal medyadan anbean tanık oldu. Yapılan yorumlarda yetkili ve sorumluların kriz yönetiminde başarısız olduğu değerlendirmeleri ağırlıktaydı.
Serkan Ocak
© Deutsche Welle Türkçe