Kadınlar adaleti neden sosyal medyada arıyor?
14 Aralık 2020Türkiye'de sosyal medya, 8 Aralık'tan bu yana kadınların birçok taciz failini ifşa ettiği bir dayanışmaya sahne oluyor. "Leyla Salinger" isimli bir kadın kullanıcının, yazar Hasan Ali Toptaş'la ilgili attığı bir tweet, tacize uğrayan kadınların harekete geçmesine neden oldu. Edebiyat ve medya alanından pek çok kadın, ABD'den dünyaya yayılan "me too" (ben de) hareketine benzer bir şekilde taciz edildiklerini paylaşmaya başladı. Yapılan paylaşımlarda "Uykuların kaçsın ben ne zaman ifşa edileceğim diye!" ifadelerine yer verildi.
10 Aralık günü ise çok sayıda edebiyatçının yanı sıra Ankara'da yayınevi sahibi olan İbrahim Çolak'ın da taciz eylemleri ifşa edildi. Tacizi kabul ettiğine ilişkin beyanlarını Twitter üzerinden paylaşan Çolak, daha sonra intihar etti. Çolak'ın intiharı üzerine ise Leyla Salinger, sosyal medyada yüzlerce hesap tarafından hedef gösterildi.
57 kadın örgütünden destek
57 kadın örgütü, dün ortak bir açıklama yayınlayarak ifşa hareketine destek verdi ve sosyal medyada tacizleri açıklayan kadınlara yönelik başlayan saldırılara tepki gösterdi.
20 kadını taciz ettiği iddia edilen yazar Hasan Ali Toptaş ise önce özür diledi. Özür açıklamasını Hürriyet'ten Ece Çelik'e yapan Toptaş, Milliyet'e verdiği röportajda ise "Kadının beyanı esastır diye bir düstur olamaz, bu düsturun yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Kadın söylüyorsa doğrudur demek aklı, mantığı askıya almak olmaz mı?" diyerek kendini savundu.
Son olarak kadın hakları alanında haberleriyle bilinen gazeteci Melis Alphan, Twitter üzerinden yaptığı paylaşımda 22 yaşındayken dedesinin arkadaşı bir gazeteci tarafından taciz edildiğini belirterek ''Açıklamak kolay sanıyorsunuz. 20 yıl geçti üzerinden, ilk yıllarda bırakın ifşa etmeyi, kendime bile unutturmak istiyordum. Sonra da dalgaya vurmaya başladım. Ben zamanla iyileştim ama yaranın izi kaldı" diye yazdı.
Peki kadınlar neden cinsel taciz iddialarını sosyal medyada gündeme getiriyor? Türkiye'de yasalar uygulamada kadını tacizden yeterince koruyor mu?
"Yaptığı yanına kar kalıyor"
Türk Ceza Kanunu'na göre bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikâyeti üzerine üç aydan iki yıla kadar hapis cezası veya adlî para cezası isteniyor.
Adalet Bakanlığının Adli Sicil İstatistiklerine göre ise 2019'da cinsel tacize ilişkin açılan davalardaki suç sayısı 15 bin 842'yi buldu. Davaların yüzde 39.7'sinde mahkumiyet kararı çıkarken, yüzde 16.9'u için beraat, yüzde 24.2'si için ise hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildi.
DW Türkçe'ye konuşan EŞİK Platformu Üyesi Avukat Selin Nakıpoğlu'na göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının hem fail hem de şiddet gören açısından "yaptığı yanına kar kalıyor" duygusuna neden oluyor.
Uzlaşma hükmü genişletildi
Avukat Nakıpoğlu, Kasım 2016'da yapılan düzenlemeyle de Türk Ceza Yasası'ndaki uzlaşmaya tabi tutulan hükümlerin genişletildiğine işaret ediyor. Nakıpoğlu, "Buna basit yaralama dahil edildi. Basit yaralama, hakaret ve tehdit. Kadınların erkeklerden gördüğü en çok şiddet türleri bunlar. Aralık 2016'dan beri fail ile buna maruz kalanın uzlaştırılması söz konusu. Bir kanun hükmünde kararname (KHK) ile geldi fakat hala duruyor. Yani bir KHK, kanunlar hiyerarşisinde kanuna aykırı durumda" diyor.
Düzenlemenin İstanbul Sözleşmesi'ne aykırı olduğunu vurgulayan Nakıpoğlu, "Şiddet varsa arabuluculuk yapamazsın. Aynı ortamda bile tutmanda problem var. Şiddete maruz kalana bunu defalarca anlattıramazsın. İstanbul Sözleşmesi bunları söylüyor. Ama ne yapıyor bizim hakimlerimiz, savcılarımız: 'Anlat bakayım bir de ben dinleyeyim hani vücut diline bakayım' Hayır öyle bir şey olamaz" diye konuşuyor.
Türkiye, kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesini konu alan, hukuki bağlayıcılığı bulunan ilk uluslararası belge olan İstanbul Sözleşmesi'nin ilk imzacılarından biri. Ancak "aile kurumunu yıktığı" iddiasıyla Türkiye'de bazı muhafazakâr çevrelerin ve bazı AKP'li isimlerin hedefinde kalmayı sürdüren sözleşmenin uygulanmasında eksiklikler yaşanıyor.
"Kadınlar travmatize oluyor"
Nakıpoğlu, toplumsal cinsiyet eğitiminden geçmemiş kolluk personelinden dolayı da kadın ve çocukların travmatize olduğu görüşünde. Soruşturma sürecinin çok uzun sürmesinin yanı sıra kovuşturma sürecinde de adaletsizlikler olduğuna değinen Nakıpoğlu, özellikle 2016'dan sonra karakol personelinin değişmesiyle toplumsal cinsiyet eğitimlerini almış personel sayısının azaldığına dikkat çekiyor.
Pandemi sürecinde "virüs var, karantina var" diye 6284 Sayılı Kanun'un uygulanmadığı örnekler olduğunu belirten Nakıpoğlu, "Maruz kaldıkları durumlar sebebiyle kadınlar ve çocuklarda 'şikayet edeceğim de ne olacak' duygusu oluşuyor. Devlet olarak bu duyguyu vermemeniz gerekiyor. Ondan sonra neden adli süreçler bu kadar zor, neden sosyal medyada adalet arayışı var diye soruluyor. Bir düşünün bakalım şapkanızı önünüze alın da neden acaba" yorumunu yapıyor.
DW Türkçe'ye konuşan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim'e göre de kadınların etkin korunmaması ve cezasızlık nedeniyle şiddete uğrayan kadınların kendini ifade etmeleri güçleşiyor.
"Kravat takana indirim var"
"Kadın cinayetlerinin bu kadar vahşileştiği, şüpheli kadın ölümlerinin arttığı, tecavüzcülerin ve kadınları öldüren şiddet uygulayan fail erkeklerin mahkemelerde kravat taktığı için, çok seviyorum dediği için, pişmanım dediği için adeta ayrımcı indirimlerle aklanmaya çalışıldığı bir dönemdeyiz" diyen Ataselim, kadınların kendilerini güvende, güçlü ve sonuç alacak bir mekanizma içerisinde görmediğini, bununla birlikte çeşitli başka yol yöntemlerle seslerini duyurmaya çalıştıklarını vurguluyor.
Bütün bu yaşanılan olumsuzlukların tam ortasında cinsel tacizi ve şiddeti yaşayan ve paylaşan kadınların yanında olduklarını söyleyen Ataselim, cinsel taciz ve şiddeti yine bütün bunların sonucu olarak henüz ifade edememiş çok sayıda kadın olduğunu da sözlerine ekliyor.
"Net bir tutum alınmalı"
Bütün kadınların eşit ve özgür yaşaması, cinsel tacize ve şiddete maruz kalmaması için başta şiddete uğradığını ifade eden kadınların etkin korunması gerektiğine dikkat çeken Ataselim, "6284 Sayılı Kanun'un etkin uygulanması lazım. Şiddet uygulayan fail erkeklerin her birinin ve bir sistem olarak da erkek egemenliğinin geriletilebilmesi için bütünlüklü politikaların üretilmesi lazım. Bunun olmadığı her durumda erkeklerin mesleklerine, konumlarına, farklı aidiyetlerine, toplumdaki saygın tutum ve itibarlarına yaslanarak şiddetin üstünü örttüklerini, karanlıkta bıraktıklarını görüyoruz. Bu şiddete meşru bir zemin yaratıyor. Bu yüzden her tür şiddeti meşrulaştırma çabasının karşısında failleri aklama çabasının karşısında net tutum alınması gerekir. İstanbul Sözleşmesi'nin bütünlüklü olarak her bir maddesinin etkin uygulanması gerekir" diyor.
Türkiye'de sosyal medyada taciz ifşaları artarken, soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki adaletsizliklere dikkat çeken sivil toplum kuruluşları, kadına yönelik şiddet ve taciz vakalarının önüne geçmek için başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere yasaların etkin bir şekilde uygulanması gerektiğinin bir kez daha altını çiziyor.
Pelin Ünker
© Deutsche Welle Türkçe