"Şehrimizde şayet kilise çanının yanında müezzin çağrısı da işitirsek, bu Köln'de çoğulculuğun önemsendiğine ve yaşandığına işaret eder."
Köln Anakent Belediye Başkanı Henriette Reker, kentteki camilerde ezan okunmasına olanak sağlayan pilot projeyi işte bu sözlerle anlatmıştı.
Reker'in bu açıklamasının üzerinden yaklaşık bir yıl geçti.
Ve Köln'de Anakent Belediyesi ile iki yıllığına yapılan anlaşma çerçevesinde ilk ezan bugün Köln Merkez Camisi'nde saat 13.24'de okundu.
İmam Mustafa Kader'in caminin avlusunda okuduğu ezan, 55'er metre uzunluğundaki iki minareden değil, giriş kapısının üzerine yerleştirilen hoparlörlerden aktarıldı.
Ses sadece avluda bulunanların çok net şekilde duyabilecekleri ölçekteydi. Camiden 150 metre kadar uzaklaşıldığında, yani karşı kaldırıma geçildiğinde ses ancak bir fısıltı kadar duyuluyordu.
Camiye gelen Müslümanlar ezanı cami dışında da duymaktan memnundular. Ama Köln halkı için aynı şeyi söylemek zor.
Köln yaklaşık 1 milyon nüfusuyla Almanya'nın en bilinen kentlerinden biri.
Halkı hoşgörülü, değişime açık, farklı kültür ve yaşam tarzlarına olumlu yaklaşımlarıyla tanınır.
Merkez Camisi'nin yapımı sırasındaki desteği ve gösterdiği dayanışma ruhu da ortada.
Peki ezan okunması konusunda neden aynı desteği göstermediler? Hatta eleştirdiler. -Gerçi ülke genelinde de tepkiler geldi ama onlar bu yazının konusu değil.-
Ezan fikrini ortaya atan ve sonuna kadar da arkasında duran bağımsız, yani hiç bir partiye mensup olmayan Anakent Belediye Başkanı Reker'e yoğun eleştiriler yöneltildi.
Başkanın karar alırken, farklı kesimlerin görüşlerine başvurmadığı söylendi. Ezanın dışarıda duyulmasının rahatsızlık yaratacağı, toplumsal huzursuzluğa yol açacağı ileri sürüldü.
DİTİB'in bile haberi olmadı
Gerçekten de ezan meselesi gündeme birdenbire düştü. Hatta Merkez Camisi'nin bağlı olduğu Diyanet İşleri Türk İslam Birliği'nin (DİTİB) yöneticileri bile konudan sonra haberdar oldu.
Böyle bir talep yokken belediye kendiliğinden ezanın dışarıda da okunmasına yeşil ışık mı yakmıştı? Benim gibi bir çok insan da bunu duyunca şaşırdı.
Peki ama neden şaşırdık?
Sorunun yanıtını verebilmek için 28 Eylül 2018'e dönmek gerekiyor. Bu tarih, 2009'da temeli atılan Köln DİTİB Merkez Camisi'nin açılışının gerçekleştirildiği gün.
Caminin açılışı Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Yoğun tepkilere rağmen" katılımıyla yapıldı. Açılış törenine Erdoğan katıldı ama Köln'ün de yer aldığı Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti'nin Başbakanı Armin Laschet orada yoktu. Laschet "Protokol gereği" konuk Cumhurbaşkanını Hahn'daki askeri havaalanında karşıladıktan sonra, Köln'deki açılış yerine eyalet başkenti Düsseldorf'taki ofisine geçmeyi tercih etmişti.
Türk toplumuna yakınlığıyla bilinen Hristiyan Demokrat politikacı Laschet, "Erdoğan ile camide tartışmaya girmeyeceği" gerekçesiyle açılışa katılmayacağını daha önceden ilan etmişti.
Bugün okunan ezan için uğraş veren Anakent Belediye Başkanı Reker de açılışta yoktu.
Hatta belediyeden, şehir idaresinden de kimse katılmadı o törene. Caminin projesini çizen ünlü mimar Paul Böhm bile gelmedi. Caminin yapımı aşamasında görevde olan Anakent Belediye Başkanı Fritz Schramma, o zaman aşırı sağcılar başta olmak üzere tüm cami karşıtlarına gösterdiği dirençle anımsanır. O da yoktu.
Çünkü Başbakan da Belediye Başkanı da, diğerleri de Türkiye Cumhurbaşkanının törene katılacak olmasından rahatsızdı.
DİTİB'e Ankara'ya bağlılık eleştirileri
DİTİB'in Ankara'nın güdümünde olduğu, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) "Almanya'ya uzayan kolu" olarak faaliyet yürüttüğü eleştirileri giderek artıyordu. Erdoğan'ın tam da eleştirilerin ayyuka çıktığı bir dönemde açılışa katılacak olması hoş karşılanmamıştı.
Oysa DİTİB, Almanya'daki dört büyük İslami çatı kuruluşundan biri. Ülke genelinde bine yakın camiyi bünyesinde barındırıyor. Bu özelliği nedeniyle Almanya'da yerel idarelerin, siyasetçilerin, eğitim ve kültür kuruluşlarının uzunca süre muhatabıydı.
Ama özellikle 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sonrasında DİTİB'e bağlı bazı camilerde Ankara'dan gönderilen imamların, yine Ankara'nın talimatıyla cemaatlerindeki Gülen yapılanması mensubu olduğunu iddia ettikleri kişileri fişlediklerinin ortaya çıkması eleştirilerin dozunu iyice yükseltti.
Reker ise açılıştan önceki açıklamasında, konuşma yapmak için davet edilmesi halinde "Erdoğan'a rağmen" açılışa katılmayı çok istediğini duyurmuştu. Katıldığı bir panelde, "Erdoğan'ın geleceğine sevinmiyorum, ama iletişimimizi sürdürmeliyiz" ifadesini kullanmıştı.
"Mecburum ve istiyorum" diyen Reker, "Türk kökenli Kölnlülere şehir toplumunun bir parçası" olduklarını gösterebilmek için 29 Eylül'deki töreni bir vesile olarak değerlendireceğini vurgulamıştı.
Reker'in konuşmasına izin çıkmadı
Ama öyle olmadı. Reker, açılışa birkaç gün kala basına yaptığı açıklamada, "Törende konuşma yapmak istediğimi belirttim. Ama DİTİB yöneticileri şimdiye kadar bu talebime olumlu yanıt vermedi. Katılmamaya karar verdim" dedi.
Reker bu yaşananlara rağmen DİTİB'e mesafeli durmadı. Doğu ve Batı Almanya'nın yeniden birleşmesinin yıl dönümü olan 3 Ekim tarihlerinde ülke genelinde düzenlenen "Camilerde açık kapı günü" etkinliklerine, bu yıl hariç katıldı.
Ezan konusunda, tepkilere rağmen attığı adım ise Reker'in Müslüman hemşerilerine verdiği önemi bir kez daha ortaya çıkarması açısından önemli.
Peki Reker tüm yaşananlara rağmen DİTİB'e bu kadar yakın dururken, DİTİB neden mesafeli duruyor?
Çünkü bir türlü "buralı" olamıyor.
DİTİB derneği 5 Temmuz 1984'de Köln'de Alman yasalarına göre kuruldu. Ancak şimdiye kadar görev yapan tüm başkanları Ankara tarafından atandı. Türkiye'nin Berlin'deki Din Hizmetleri Müşavirleri, düzenlenen genel kurullarda başkan seçildiler. Şimdi Ankara'ya geri çağırılan mevcut başkan Kazım Türkmen de muhtemelen DİTİB Başkanlığı görevini yeni atanacak müşavire bir genel kurulda teslim edecek.
Bir sivil toplum örgütünün başkanlığına bürokratların "atanması" Almanya'da pek kabul görecek bir uygulama değil. Bu yüzden de DİTİB'in 40 yıldır vazgeçemediği bu geleneği fazlasıyla yadırganıyor.
"Ne yani, Almanya'dan bu derneği yönetecek bir başkan seçemiyorlar mı?" şeklindeki sorulara bir türlü yanıt verilemiyor.
Bu durum en çok "DİTİB her ne kadar Alman yasalarına göre kurulmuş, Almanya'da faaliyet gösteren bir dini dernek olsa da, talimatlarını Ankara'dan alan, Ankara'nın yönlendirmesinin dışına çıkamayan bir teşkilattır" görüşünü güçlü bir şekilde destekliyor.
Oysa DİTİB'in artık "Almanyalı" olmasının zamanı geldi.
İbadet için kıble sabit, ama sosyal yaşam için pusulasının yönünü yeniden ayarlaması gerekiyor.
O zaman Almanya'ya olan mesafesinin Ankara'dan çok daha kısa olduğunu da fark edecektir.