İşte o fotoğrafın öyküsü
18 Kasım 2020O fotoğraf çekilmeseydi, belki de Nevroz kutlamasına giderken polis kurşunuyla öldürülen Kemal Kurkut’un aslında bir "canlı bomba olmadığını” hiçbir zaman öğrenemeyecektik. Fotoğrafı çeken kişi Diyarbakır’da gazetecilik yapıyordu. O gün, 21 Mart 2017'de, Nevroz etkinliğini takip etmekle görevlendirilmişti. Arızalı olan fotoğraf makinasının objektifi de tamirden o sabah gelmişti. Saat 08.05’te objektifini denerken bir el silah sesi duydu. Sesin olduğu yöne döndü ve hiç düşünmeden makinanın deklanşörüne bastı. Üstü çıplak biri kendisine doğru koşuyor, polisler arkasından ateş ediyordu. O genç vurulup, düşene kadar 28 kare fotoğraf çekti. Bir polisin çekimi engellemek için itmesiyle kendine geldi. Vurulan kişi üniversite öğrencisi Kemal Kurkut, o anda fotoğrafları çeken de gazeteci Abdurrahman Gök'tü.
“Fotoğrafları kurtarmak için yalan söyledim”
O dönem Dicle Haber Ajansı’nda çalışan Abdurrahman Gök, Rakka operasyonunu izlemek için gittiği Suriye'de uzun süre kalmayı planlamıştı. Ancak çalıştığı ajanstan arkadaşları tutuklanınca geri dönmek zorunda kaldı. Diyarbakır’a dönen Gök, 21 Mart sabahı, saat 06.00’da Nevroz kutlamasının yapılacağı alana gitti. Yani Kemal Kurkut'un polis kurşunuyla hayatını kaybettiği o etkinliğe. "Her şey bir anda olup bitti” diyen Gök, Kemal Kurkut'un ilk fotoğrafından son karesine kadar, bir dakika bile geçmediğini ifade ediyor. "Adeta hipnoz olmuş şekilde fotoğraf çekiyordum” diye konuşan Gök, polisin itmesi ile geri çekilmiş. Makinasına el konulacağını düşündüğü için hafıza kartını çıkarmış. Tam bu sırada polis amiri fotoğrafları kendisine vermesini istemiş. Makinaya kart takmayı unuttuğunu ve deklanşöre boş bastığını söyleyen Gök’e inanmamışlar. Uzmanlar gelip kartları incelemiş ama Gök’ün arka cebine koyduğu kartı bulamamışlar. “Fotoğrafları kurtarmak için yalan söyledim” diyen Gök, geri döndüğüde Kemal Kurkut’un hala yerde olduğunu görmüş. Onlarca ambulansın görevli olduğu büyük bir organizasyonda ambulansın geç geldiğini ifade eden Gök o anı, "Hengâme 10 dakika sürdü ve Kemal hala oradaydı" sözleriyle anlattı.
“Kemal’i aklayan bir fotoğraf oldu”
Olaydan sonra ajansı arayıp bir kişinin vurulduğunu bildiren Gök, telefonda fotoğraftan bahsetmemiş. Alandaki polislerin kendisini gözetlediğini fark eden deneyimli gazeteci kartı cebinden çıkarmaya bile çekinmiş. Geç saatlere kadar su içmek için bile dışarı çıkmayan Gök, kutlamalar bitince büyük bir korku ile çıkmış ve kalabalığın içinde belli bir noktaya kadar yürümüş. “Bu korku başıma ne geleceği korkusu değildi. O fotoğrafları sağ salim haber merkezine götürüp haberini yapabilecek miyim korkusuydu” diyen Gök, haber merkezine gelip, valilik açıklamasını okuyunca şok olduğunu söylüyor.
Fotoğrafları ve haberi teslim ettikten sonra evine giden Gök, o gece sabaha kadar uyuyamamış. Fotoğraf yayınlandıktan sonra Diyarbakır Valisinin, polislerin iddiası ve Gök'ün kaydettiği fotoğrafların tezat oluşturduğunu açıklaması olayın seyrini değiştirmiş. Gök, "O andan sonra tarihe geçen bir fotoğraf oldu. Belki de Kemal’i aklayan bir fotoğraf oldu” diyor.
“O fotoğraf bütün yaşamımı alt üst etti”
Fotoğraftan sonra yaşadıklarını gözleri dolarak anlatan Gök, "Eğer o fotoğraf olmasaydı Kemal hala canlı bomba ve Nevroz alanını kana bulayacak biri olarak bilinecekti” diye konuşuyor.
"O fotoğraf benim bütün yaşamımı alt üst etti” diye sözlerine devam eden Gök, şunları anlatıyor:
"Olay günü fotoğraflara uzun uzun baktıktan sonra yaşadığım ruh halini, sessizce odama geçip ağlama sahnesini, dünkü beraat kararında yaşadım yeniden. İstemsiz bir şekilde gözyaşı döktüm. Keşke o fotoğraf çekilseydi ama çeken ben olmasaydım. Çünkü çok ağır bir mesuliyetti. Kemal'in ailesi beni teselli etti. Uzun süre fotoğrafa bakmadım. Sosyal medyaya yaptığım haber paylaşımlarında Kemal'in vurulma anını vermek istemedim. Aslında çırılçıplak bir gerçeklik ortada ama gönlüm el vermiyordu. Ben onu kemanı elinde tanımak isterdim. O fotoğraf kareleri bize gençlerin yaşamlarının nasıl kolay yok edilebileceğini gösterdi. Fotoğrafta hem maktul, hem de katiller aynı karedeydi. Buna rağmen sonuç daha önceki davalar gibi cezasızlık oldu.”
Fotoğraf yayınlandıktan sonra neler yaşadı?
Tecrübeli gazeteci, fotoğraf yayınlandıktan sonra bir süre fiziki olarak takip edildiğini söylüyor. Akşam belirli saatlerde telefonları aranmış ve konuşulmadan kapatılmış. Sosyal medyadan ölüm tehditleri almış, aile bireylerinin hayatlarından endişe etmiş. Çoğu arkadaşı yurt dışına çıkması için ikna etmeye çalışmış. Ancak o gazetecilik yapmaya devam edeceğini söylemiş. Bir ay sonra ihbar olduğu gerekçesiyle hakkında soruşturma başlatılmış. Savcılık ifadesinin alınmasını istemiş. Ancak polisler evini didik didik aramış ve kullanmadığı cep telefonuna el koymuş. Soruşturma takipsizlikle sonuçlanmış. Bir süre sonra hakkında açılan başka bir dosyada da takipsizlik kararı verilmiş. 2018'de Terörle Mücadele'ye çağrılan Gök’ün telefonları dinlenmiş, e-mailleri takip edilmiş. Gazeteci arkadaşlarıyla yaptığı haber içerikli konuşmalar suç dosyası olarak önüne konmuş. Ancak bu dosya da takipsizlikle sonuçlanmış. Son ifadeden bir hafta sonra evinin basıldığını söyleyen Gök, emniyete götürüldüğünde yüzlerce kişinin gözaltında olduğunu görmüş. İfadesi alındıktan sonra serbest bırakılmış.
20 yıl hapis istemiyle yargılanıyor
Kemal Kurkut’u vuran polis dün yapılan yargılamada beraat ederken, olayın seyrinin değişmesine neden olan fotoğrafı çeken Abdurrahman Gök ise hakkında açılan davayla uğraşıyor. Çünkü 2018'de gözaltına alındığı ve takipsizlik kararı ile sonuçlanan "Örgüt üyeliği ve propagandası" suçlaması 2020 yılında iddianemeye dönüşerek önüne konuldu.
Şubat ayında yargılama başlayacak. Gök, bu dosyada “Örgüt üyeliği” ve “Örgüt propagandası yapmak” iddialarıyla 20 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor. Gök’e soruşturmalarda Kemal Kurkut olayı hiç sorulmamış. O ise tüm soruşturmaların fotoğrafla ilgili olduğunu düşünüyor.
"Davalar, soruşturmalar ve baskıların tek nedeninin, Kemal Kurkut fotoğrafları olduğunu biliyorum. 16 yıldır gazetecilik yapıyorum. Bu süre boyunca bu kadar yoğun bir soruşturmaya maruz kalmamışken, bu fotoğraftan sonra bu kadar soruşturmaya, baskıya maruz kalmak başka bir şekilde açıklanamaz. Kemal Kurkut davasındaki polisin beraat etmesi ve benim 20 yıl hapisle yargılanmam Türkiye'nin içerisinde bulunduğu en net fotoğraftır. "
“Çelme taksa Kemal’i yere düşürebilirdi”
Kemal Kurkut’un öldürülmeden etkisiz hale getirilebileceğini söyleyen Gök, “Polis çelme taksa bile Kemal’i yere düşürebilirdi” diyor. Kurkut’un o noktaya gelene kadar 800 metre polis tarafından takip edildiğini ifade eden Gök, “Kemal sağlıklı bir şekilde, tehdit oluşturmayacak şekilde etkisiz hale getirilmedi ve o noktada öldürüldü.”
"Saçımın çoğunu yoldular”
Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu olan Abdurrahman Gök, 16 yıldır gazetecilik yapıyor. Dicle Haber Ajansı İzmir Bürosu’nda gazeteciliğe başlayan Gök, İzmir, Ankara, Batman, Diyarbakır ve Van’da çalıştı. 2009’da Siirt’teki Nevroz kutlamasından sonra gözaltına alındı. O dönemleri, “Polisler üzerime çullandılar. Bayılana kadar beni darp ettiler. O zaman da saçım uzundu. Saçımın çoğunu yoldular. 9 ay cezaevinde kaldım ve tahliye edildim. Propagandadan 10 ay ceza verildi. Yargıtay cezayı bozdu. Devlet bana 9 ay borçlu. Boşu boşuna 9 ay cezaevinde kaldım” sözleriyle ifade ediyor.
Dicle Haber Ajansı, Azadiya Welat Gazetesi, Jiyan Tv ve Dihaber’de çalışan Gök, IŞİD’in Şengal katliamı ve Kobani saldırıları sırasında da Irak ve Suriye’de gelişmeleri sahadan takip etti. Dihaber’in KHK ile kapatılması üzerinde Mezopotamya Haber Ajansı’nda çalışmaya başlayan Gök, halen bu ajansta editörlük yapıyor.
Felat Bozarslan / Diyarbakır
© Deutsche Welle Türkçe