İran seçimleri dış politikayı etkileyebilir
17 Mayıs 2017DW: Adayların seçim kampanyalarında dış politika önemli bir yere sahip. Sizce bu konuda adayların hareket etme alanı ne kadar?
Maysam Behravesh: İran güvenlik ve dış politikasının genel çerçevesi ve nihai hedefleri, dini lider Ayetullah Ali Hamaney ve güvendiği danışmanlardan oluşan yakın çevresi tarafından belirleniyor. Bu yakın çevrenin içinde İran'ın ulusal çıkarlarını ve kimliğini gözeten ve bu doğrultuda bir vizyon belirleyen Devrim Muhafızları Ordusu bulunuyor. Basitçe değerlendirilecek olursa, bu durum ülkede baskın yönetim yapısının rakipsiz iktidarı anlamına geliyor. Ancak seçilmiş cumhurbaşkanı ve dışişleri bakanının güçsüz, gereksiz ve liderliğin koşulsuz takipçisi olduğu anlamına gelmiyor.
Cumhurbaşkanı iki kritik noktada karar alma süreçleri üzerinde ciddi bir şekilde etki sahibi olabiliyor: Cumhurbaşkanının ilk olarak genel sekreterini seçtiği Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi'nde bu politikalar oluşturulurken ve ikinci olarak da uygulanma aşamasında söz hakkı bulunuyor. Örneğin İran'la yürütülen nükleer görüşmeler sırasında ülkenin müzakerecileri dini liderin "kırmızı çizgilerini" alenen ihlal etti. Hamaney'in sıkı destekçileri ve varılan nükleer anlaşmayı eleştirenler Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Dışişleri Bakanı Cevad Zarif'e amansızca saldırılarda bulundular, hatta ikiliyi "hain" olmakla suçladılar.
Ek olarak kimilerinin ima ettiği gibi eğer cumhurbaşkanı sadece bir görüntüden ibaret olsaydı, Ruhani ile selefi Mahmud Ahmedinejad arasındaki bu denli farklı dış politika tercihlerini nasıl açıklayabiliriz? Ne de olsa her iki dönemde de liderlik ve liderliğin sistemi kontrol ettiği devlet teşkilatı aynıydı.
DW: Muhafazakâr aday İbrahim Reisi'nin ülkeyi ziyaret eden bir Rus yetkili ile görüşmesi Moskova'nın İran cumhurbaşkanlığı seçimlerine olan ilgisiyle ilgili tartışma başlattı. Sizce Rusya seçimlere müdahale etmek istiyor mu?
Behravesh: Rusya'nın İran cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahil olacağını iddia etmek güç, ancak Rusların sonuçlarla yakından ilgilendiği muhakkak. Ve Rusların bu ilgisi öncelikli olarak bir tarafta ABD ve diğer batı devletleriyle, diğer tarafta da Çin ile olan ilişkilerinde İran'ı geçtiğimiz onlarca yıl boyunca stratejik bir kaldıraç olarak kullanmalarından kaynaklanıyor. Başka demeçlerimde de hep belirttiğim gibi, Rusya'nın tercih ettiği durum, Avrupa da dahil olmak üzere, Batı ile güvenilir bir bağı olmayan, soyutlanmış ve yalnız bir İslam Cumhuriyeti. Bu sayede İran, Rusya'nın siyasi ve askeri desteğine hayati derecede bağlanmış oluyor.
Böyle bir durum İran'ın ABD ve Avrupa Birliği ile ilişkileri dibe vurduğu Ahmedinejad zamanında zirve noktasına ulaştı. O dönemde eski cumhurbaşkanının tutucu politikaları, yaşanan nükleer kriz ve destekçilerinin provokatif konuşmaları İran'ı yalnızlaştırmıştı.
DW: Seçim sonuçlarının Suriye'deki çatışmalar üzerinde nasıl bir etkisi olur?
Behravesh: Bu zor bir soru. Dikkate alınması gereken iki nokta var. İlk olarak Suriye mevzuu Ruhani yönetiminin söz sahibi olabileceği bir mesele değil. Daha net söylemek gerekirse, Suriye Ruhani'yi aşan bir mevzu. Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi'nin bu konuda söyleyebileceği şeyler olsa da, Suriye meselesi temelde dini lider ve Devrim Muhafızları'nın danışman çevresi kademesinde ele alınıyor.
İkinci olarak ve bence daha dikkate değer kısım, her ne kadar farklılıklarını gözler önüne sermekten kaçınsalar da Ruhani'nin ılımlı hükümeti ile Hamaney'in kontrolündeki devrimci liderlik arasında göze çarpan tavır ayrışması. Örneğin 4 Nisan'da Suriye'nin Han Şeyhun kasabasında gerçekleştirilen kimyasal saldırıyı düşünün. Ruhani, tıpkı Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel gibi, bu saldırıyı aydınlatmak için bir hakikat komisyonu kurulması ve Suriye yönetiminde reform yapılması gerektiği çağrısı yaptı. Buna karşılık Hamaney, ABD'nin yanıtına odaklandı ve El Şayrat hava üssüne düzenlediği füze saldırısını "stratejik hata" olarak değerlendirdi.
Genel olarak bakılacak olursa, 2013 yılında seçildiğinden bu yana Ruhani, nükleer meseleyi belli bir noktaya taşımak için Suriye mevzuunu görmezden geldi gibi görünüyor. Ve sonunda da böyle oldu. Ayrıca Suriye konusunda dini lidere ne karşı çıkma arzusunda ne de buna cesareti var. Bu durumda eğer Ruhani tekrar seçilirse Suriye konusunda İran'ın, şu ana kadar olduğu gibi aynı politikaları sürdürmesini bekleyebiliriz. Ancak şöyle bir durum var: Eğer Reisi seçilirse, İslam Cumhuriyeti'nin mevcut Suriye ve hatta Yemen politikaları muhtemelen daha da yoğunlaşacak ve uygulanmaları için daha fazla çaba sarf edilecek. Yukarıda da bahsettiğim gibi eğer Reisi seçilirse, dini liderin "direnç ekonomisinin" güçlendiricisi ve devrimci dış politikasının teşvikçisi olacak. Bu da tabii ki içeride ve dışarıdaki ılımlı seslere rağmen ve onların hoşnutsuzluğuyla sonuçlanacak şekilde gerçekleşecek.
DW: Ruhani her fırsatta hükümetinin komşularla iyi ilişkiler içinde olmak istediğini belirtiyor. Ancak Donald Trump'ın ABD Başkanı olması ve İran karşıtı politikaları göz önünde bulundurulduğunda, ülkesi bölgede gayet yalnız görünüyor. Eğer tekrar seçilirse Ruhani bu durumu nasıl değiştirebilir?
Behravesh: Ruhani yönetiminin komşularıyla özellikle Suudi Arabistan ve Türkiye ile ilişkilerini düzeltmekten yana olduğundan şüphem yok. Ancak samimi olmak gerekirse Ruhani mevcut dinamikleri bir anda değiştiremez. Dolayısıyla beklentilerimizi yüksek tutmamamız gerekiyor. İran'ı bölgesel soyutlanma durumundan kolayca iki nedenden dolayı çıkaramaz: İlki içeride karşılaşacağı zorluklar, ikincisi de artan dış baskılar ve husumet. Ruhani'nin seçilmesi durumunda İran'ın bölgesel politikaları büyük ölçüde devamlılık çizgisinde kalacaktır, ancak Reisi seçilirse Batı ile ilişkiler olumsuz yönde etkilenecektir ve hatta nükleer anlaşmanın üzerinde bile negatif sonuçlar yaşanabilir.
© Deutsche Welle Türkçe
Söyleşi: Shabnam von Hein