Avrupa'da tarihte bir örneği daha görülmemiş seller ve orman yangınları ile dolu bir ay geride kalırken, bir raporun daha felaketlerin sorumlusu olarak insan kaynaklı küresel ısınmayı göstermesi hiçbirimizi şaşırtmadı. BM'ye bağlı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) son raporu , atmosfere zararlı karbondioksit salımının iklimimize geri dönüşü olmayacak şekilde zarar verdiği değerlendirmesinde bulunurken daha yeni ve kapsamlı veri kaynaklarını dayanak alıyor.
Şimdi de gezegenimizin gelecek yirmi yıl içinde -1900'deki seviyeye kıyasla- 1,5 derece daha ısınabileceği gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Oysa 2015 yılında Paris'te üzerinde uzlaşmaya varılan iklim önlemleri hayata geçirilmiş olsaydı, bunun bu yüzyıl sonuna kadar ötelenmesi mümkün olacaktı.
Geri dönüş hâlâ mümkün!
Ancak hâlâ çok geç değil! Dünya 2050 yılına kadar emisyon salımını sıfırlamayı başarırsa, sıcaklıklar yeniden istikrara kavuşmadan önce 1,5 dereceden biraz daha artacak ve 2100'den itibaren düşüşe geçecek.
Peki, bunu gerçekletirecek siyasi irade var mı? Mevcut kanıtlara göre yok. Bilakis, ne yazık ki yetersiz Paris İklim Anlaşması taahhütleri iklimin yüzyıl sonuna kadar üç derece dolayında ısınmasına yol açacak. Şu anda 1,1 derecelik bir küresel ısınma ile karşı karşıyayız ve bu koşullarda bile devasa yangınlar, seller ve deniz seviyesinde yükselme yaşıyoruz. Küresel ısınmanın 3 derece yükselmesi halinde kimbilir ne zorluklar yaşayacağız? 2030 yılı için konulan emisyon hedeflerine ulaşmak için emisyonların şimdi derhal düşürülmesi gerekiyor. Ne var ki geçen yıl pandemi nedeniyle geçici olarak azalan emisyonların gelecek yıldan itibaren yeniden artması bekleniyor.
Neden bu kadar zor?
BM Çevre Programı (UNEP) geçen yıl devlet ve hükümet başkanlarının "yeşil" iş yerleri ve altyapıya yatırım yapması halinde emisyonların 2030 yılına kadar dörtte bir oranında azaltılabileceği önerisinde bulunmuştu. Ayrıca iklim dostu önlemlerin hayata geçirilmesi önerilmişti: Fosil enerji kaynaklarını sübvanse etmeye son verilmesi, yeni termik santrallerin inşaatının yasaklanması ve eski ormanlık alanların yeniden ağaçlandırılmasının zorunlu kılınması gibi. Oysa yeni rapora göre, çoğu zengin ülke bunun yerine "yüksek karbon statükosunu" desteklemeye devam ediyor.
ABD Başkanı Joe Biden, Donald Trump'ın fosil yakıtlar lehine feci kararlarından bazılarını geri almaya başlamış olsa da, şeytan dünyanın en büyük karbon yayıcısı olan ABD'nin net sıfır taahhüdünün ayrıntılarında gizli. Çin'in 2060 yılına kadar "karbon nötr” olma taahhüdü de yetersiz olacağı gibi çok geç kalınmış bir adım da olabilir. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri arasında kişi başına en fazla emisyona sahip ikinci ülke olan Avustralya ise 2050 yılına kadar net sıfır emisyon taahhüdünü reddediyor ve bunun yerine pandeminin ekonomik etkilerinin "gaz kaynaklı" bir ekonomik canlanma ile savuşturulmasını savunuyor.
Sorumluların hesap vermesinin zamanı geldi
Neyse ki, hızlı karbonsuzlaştırma mücadelesinde yeni ve başarılı bir taktik ortaya çıkıyor: Aktivistler ve gençler yargıya başvurarak fosil yakıtlarla gelir elde eden hükümet ve şirketlere dava açıyor. Davacılar, kirleticilerin geleceklerini ve insan haklarını tehdit ettiği argümanını öne sürüyor. Alman hükümeti bu sayede Anayasa Mahkemesi tarafından daha iddialı iklim hedefleri belirlemeye mecbur bırakıldı. Dünyanın en büyük akaryakıt şirketlerinden biri olan Schell ise emisyonlarını devasa miktarlarda azaltmak ve milyarlar tutarında ceza ödemek zorunda bırakıldı. Avustralya’da ise bir yüksek mahkeme Çevre Bakanlığı’nı genişletilmesine izin verilen bir kömür madeninden "felaket boyutunda hasar" görebilecek Avustralyalı çocuklara bakmakla yükümlü olduğu konusunda uyardı.
Son rapor da yargıya gidiyor
Çevre örgütü Greenpeace'in iklim politikasından sorumlu Kaisa Kasonen, şimdi de mevcut raporun yayınlanmasının ardından yargıya başvuracağını açıkladı. Kasonen, Hollanda'da Shell'e karşı çığır açan yasal zaferin ancak İklim Konseyi'nin (IPCC) desteğiyle mümkün olduğuna dikkat çekti. Fridays for Future iklim protestolarının öğrencilerinin sokaklarda oluşturduğu muazzam mücadele ruhuna rağmen, tek başına kamuoyu baskısı parlamentoları harekete geçmeye zorlamıyor. Ancak dünyanın dört bir yanındaki mahkemelere taşınan iklim davaları sayesinde vatandaşlar hızlı bir karbondan arınma sürecinin önünü açabilir ve felaket getiren küresel ısınmayı önleyebilir.
Stuart Braun
© Deutsche Welle Türkçe