"Dezenformasyon Yasası muhalefetin de hukukunu koruyacak"
9 Mart 2022Kamuoyunda"Sosyal Medya Yasası" olarak bilinen, iktidarın ise "Dezenformasyon Yasası" olarak tanımladığı yasa taslağına ilişkin çalışmalar sürerken AKP Hatay Milletvekili ve TBMM Dijital Mecralar Komisyon Başkanı Hüseyin Yayman, çalışmayı "siyaset üstü bir mesele" olarak nitelendirdi. Almanya ve Fransa'daki yasal düzenlemeleri örnek aldıklarını ve yasa taslağının "bir sansür yasası" olmayacağını belirten Yayman, DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı:
DW Türkçe: Sosyal medyaya ilişkin bir yasal düzenleme üzerinde çalışıyorsunuz. Yasa teklifi ne aşamada? Nasıl bir düzenleme olacak?
Hüseyin Yayman: Yasa üç katmanlı olacak. Bir taraftan internet medyası ile ilgili düzenlememiz var. 5651 sayılı kanunla ilgili birtakım yeni talepler de bulunuyor. Üçüncüsü ise dezenformasyon konusunda düzenleme var. Siyaset kurumu kendisine yöneltilen taleplere cevap vermek durumundadır. Kişisel özgürlüklerin kısıtlanması, kişisel itibar suikastının yapılması, kişilik haklarının rencide edilmesi, veri mahremiyetinin sağlanmaması, diğer taraftan insanların aile hayatlarına girilerek burada birtakım dezenformasyon yapılması karşısında insanlar şunu soruyorlar: Bizim hakkımızı, hukukumuzu, kim arayacak? Bu noktada devletin bir düzenleme yetkisi gerekiyor.
Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla yalan haber ve dezenformasyona karşı hapis cezası öngörülüyor. Bu durumda dezenformasyonu hangi kurumun, hangi kriterlere göre belirleyeceğine ilişkin soru işaretleri bulunuyor. Ayrıca sansür yapılacağına yönelik eleştiriler de var. Yeni yasal düzenleme yasak ve sansür mü getirecek?
Biz yasaklara karşı olan bir partiyiz. Bu yasa, bir sansür yasası olmayacak. Biz hem özgürlükleri koruyacak hem de kamu düzenini sağlayacak bir yasal düzenleme arayışı içerisindeyiz. Dezenformasyon meselesi, sadece Türkiye'nin meselesi değil, küresel bir sorun haline gelmiştir. Bugün Rusya ile Ukrayna arasında cephedeki savaş kadar dijital dünyada da büyük bir meydan savaşı verilmektedir. Bir sosyal medya mesajı, füze kadar etkili olmaktadır. Almanya'da, Fransa'da, İngiltere'de ABD'de bu konu ile ilgili düzenlemeler yapıldı, yapılmaya devam ediyor. Türkiye'de de biz bir batı örneklerine bakarak bir düzenleme yapmak istiyoruz. Dezenformasyon konusunu siyaset üstü bir konu olarak ele almaktayız. Çünkü dezenformasyon sadece Türkiye'de değil, dünyada da demokrasiyi ve siyaseti rehin alan bir olgu haline dönüştü. ABD seçimleri bunun canlı örneği oldu.
Yasa teklifinin içeriği henüz tam olarak netleşmedi, kamuoyunda yasak ve sansüre ilişkin kaygılar ve eleştiriler sürüyor. Söz konusu kaygıları nasıl gidereceksiniz?
Taslak çalışması devam ediyor. Taslak TBMM'nin gündemine geldiğinde bu konular açık biçimde görüşülür. Herkes fikrini söyler. Taslağımız TBMM'ye geldiğinde, komisyonlarda görüşülmeye başlandığında kaygıların doğru olmadığını ve kamuoyunu ikna edecek bir düzenleme olduğunu hep beraber göreceğiz.
Dezenformasyon kriterlerinin belirlenmesi sürecinde, hukuk sistemi örnek alınacak ülkeler olacak mı?
Kendimize ilham aldığımız yer Almanya, Fransa örnekleri ve buradan Türkiye'ye uyarlayarak bir yasa getireceğiz.
CHP, yakın zamanda bir troll raporu açıkladı. Muhalefet bir yandan da düzenlemeye yönelik eleştiriler getiriyor. Bu durumu nasıl karşılıyorsunuz?
Türk siyasetinde karşılaştığımız doğal bir durum. Geçmişte de sayın Meral Akşener'in Netflix'i kapatacaklar dediğini işitmiştik. Yine CHP sözcülerinin Twitter'ı engelleyecekler dediklerini işittik. Bunu mütemadiyen söylüyorlar. Peki ne oldu? Tabii ki söylediklerinin dezenformasyon olduğu anlaşıldı. AK Parti pratiğine baktığımızda 20 yılda AK Parti'nin asla yasakçı bir tavrı olmadığını görürüz. Zaten bu kapatma açma meselesi siyasetin değil, yargının konusudur. Yargı mercileri bu konuda karar verecekler. Sosyal medya üstünden insan ticareti yapılıyor, ırkçılık yapılıyor, uyuşturucu pazarlaması yapılıyor. Bütün bunlar çocuklarımızın korunması, aile mahremiyetinin, kişisel veri mahremiyetinin sağlanması, insanların temel hak ve özgürlüklerinin korunması, bu anlamda bu sadece iktidar değil, iktidar-muhalefet siyaset üstü bir konu. Muhalefet de, iktidar da bu konunun mağduru. Söz konusu yasa düzenlemesi, hem muhalefeti hem de iktidarı gözeten bir çalışma. Hem Sayın Kılıçdaroğlu'nun hem Meral Akşener'in hem Devlet Bahçeli'nin hem Tayyip Erdoğan'ın hukukunu gözeten ve bunlara karşı yapılan saldırılara karşı bir anlamda düzenlemek isteyen bir yasa. Bizim hukuku gözeterek hem özgürlükleri hem kamu düzenini koruyan bir anlayışımız var.
Sosyal medya şirketleri, TBMM Dijital Mecralar Komisyonu'nda bir süredir bilgilendirme yapıyor. Bugüne kadar Türkiye'nin ofis ve temsilcilik açma gibi talepleri karşılandı mı?
Covid-19 salgını dijital çağın başlangıcını 10 yıl öne çekti. Kabul etmek lazım ki bir çağ kapandı ve dijital çağ başladı. Yakın zamanda bunun etkilerini daha çok göreceğiz. Ticaretin, bilginin, hukukun, yönetimin, eğitimin, toplumun, siyasetin ötesinde hayatın dijitalleştiğini görüyoruz. Türkiye'de 5651 sayılı yasanın çıkması ve Dijital Mecralar Komisyonu'nun kurulmasıyla beraber gözler bu şirketlerin temsilcilik açılması noktasındaydı. Temsilcilikler açıldı, bazılarının ofisleri ve adresleri var. Bunlar geldiler TBMM'de de sorularımızı cevaplandırdılar. Tabiri caizse biz bir dijital diplomasi yaptık. Bizim onlardan beklentimiz veri mahremiyetinin sağlanması ve verilerin Türkiye'de kalması. Türkiye'de bir ofis açılması ve burada Türk hukuk sistemine bağlı olarak insanların istihdam edilip buradaki uyuşmazlıklar konusunda bir an önce cevapların gelmesi.
Komisyonunuza kimler geldi?
Bugüne kadar Facebook, Instagram, Google, YouTube, Tiktok, LinkedIn geldi ve TBMM'de komisyonumuza bilgi verdi. Ayrıca İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, Ulaştırma Bakan Yardımcısı, Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanı, çok sayıda uzman, gazeteci ve akademisyen geldi ve soruları cevapladı. Bu hafta Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanımız Derya Yanık gelecek. Dijital ağların temsilcileri de dezenformasyondan şikayetçiler ve kendi kurallarını geliştirmek istiyorlar. Ağ temsilcileri çok verimli, açık, şeffaf sunumlar yaptılar. Renkli anlar yaşandı. Örneğin ismini söylemeyeceğim. Muhalefet partilerinden bir milletvekilimizin Instagram hesabı ele geçirilmişti ve bu kişi sorunlarını anlatacak bir muhatap bulamadı. Beni aradı, eğer bir milletvekili problemini anlatacak bir muhatap bulamıyorsa normal vatandaşımızın yaşadığı sorunları düşünün.
Milletvekilinin sorunu çözüldü mü?
Evet, ilgililere ulaştık ve sorun çözüldü. Biz sosyal medyanın yıkıcı etkisinden çok yapıcı etkisinin öne çıkmasını ve yalan haberler üzerinden dezenformasyon üzerinden kamuoyunu etkileme, siyaseti rehin alma davranışının doğru olmadığını düşünüyoruz. Gerçek hayatta suç neyse, sanal dünyada da bunun suç kabul edilmesini ve bu noktada gerçekten sosyal medyanın, kişisel özgürlüklerin ve farklı düşüncelerin konuşulduğu bir yer haline gelmesini önemsiyoruz.
Son dönemde bazı bakanların görevinden alınması, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin de sorgulanmasını beraberinde getirdi ve eleştirilere neden oldu. Söz konusu görevden almalar Başkanlık Sistemi'nin eksik yönlerini mi ortaya koyuyor?
Ben bunu sistem eleştirisi olarak görmüyorum. Farklı tercihler, zaten uzun zamandır kamuoyunda konuşuluyordu. Türkiye'de AK Parti iktidarından önce bakanların ömrü bir yıldı, parlamentonun ömrü iki yıldı. AK Parti ile beraber bir yönetsel ve siyasal istikrar geldi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'yle de bu tür tercihlerin yapılması doğaldır. Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde okurken de başkanlık sistemini savunuyordum. Türkiye'nin kurtuluşunun başkanlık sisteminde olduğunu düşünüyorum. Birtakım sistem eleştirileri var, bunları anlayışla karşılıyorum. Bunlar değerlendirilebilir ama Türkiye, parlamenter sistemden çok çekmiş bir ülke. Bakın göreceksiniz, 6'lı masanın teklif ettiği sistem değişikliğini milletimiz kabul etmeyecek. Beraber yaşayıp göreceğiz. Merkez sağ gelenekten gelen Süleyman Demirel, Turgut Özal, Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan, Muhsin Yazıcıoğlu Türkiye'de başkanlık sisteminin gelmesi gerektiğini söylediler. Türk demokrasi tarihinde görev alan tüm sağ liderler bunu söylemişse bu bir ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Başkanlık sistemi eleştirilerini anlayışla karşılıyorum ama Türkiye'nin kurtuluşunun da Cumhurbaşkanlığı sisteminde olduğunu düşünüyorum.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgali konusu ile ilgili Türkiye'nin durduğu nokta sizce doğru mu? Türkiye, nasıl bir dış politika izlemeli?
Öncelikle konvansiyonel savaş kadar sosyal medya üzerinden devam eden bir hibrit savaş var. Buna dikkatinizi çekmek isterim. Cumhurbaşkanımız açıkladı, bizim için Rusya da Ukrayna da vazgeçilmezdir. Bu savaş üçüncü dünya savaşına kapı aralayabilir. Bir neden sonuç ilişkisi ile bakıldığında çok ciddi gelişmeler yaşadık. Birincisi biz AK Parti olarak Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü savunmaktayız. Bu iki ülke arasında bir an önce savaşın durmasını ve barışın sağlanmasını savunmaktayız. NATO'nun ve Avrupa Birliği'nin gerekli sorumluluğu almadığını ve prestij kaybettiğini gördük. Dünya basınında da söylendiği gibi bu yaşanan çatışma Türkiye'nin jeostratejik önemini artırmıştır. Önümüzdeki dönemde Türkiye, daha fazla gündemde olacaktır. Bu anlamda bu gelişmeleri dikkatle izlediğimizi belirtmek isterim.
Muhalefetin erken seçim taleplerini nasıl karşılıyorsunuz, seçimler zamanında mı yapılacak?
Seçimler, 2023 yılında Haziran ayında yapılacak. Muhalefetin bu yönde talepleri olsa da Cumhurbaşkanlığı sistemi tam da bunun için zaten. Seçimler zamanında olsun ve siyasal istikrarsızlık yaşanmasın diye. Benim öngörüm şu 2023 yılında yapılacak seçimi bir kez daha Cumhur İttifakı kazanacak. Çünkü Cumhur İttifakı yaşanan bazı ekonomik sorunlara rağmen hala milletin umududur. Milletimiz COVID salgınına ve ekonomik türbülansa rağmen Tayyip Erdoğan'a duyduğu güven ve açtığı kredi devam etmektedir. Seçimi liderler kazanır ve Tayyip Erdoğan'ın bir kez daha başkan olacağını ve Cumhur İttifakı'nın yarışı önde tamamlayacağını düşünüyorum. Çünkü 2019 yerel seçimlerinde biz bunu gördük.
Söyleşi: Eray Görgülü
© Deutsche Welle Türkçe