1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

HRW’den sağ popülizme karşı direnişe övgü

18 Ocak 2018

İnsan Hakları İzleme Örgütü, tüm dünyada insan hakları durumunu değerlendiren yıllık raporunu yayınladı. 2018 Dünya Raporu’nda yer alan sonuçlarla ilgili Wenzel Michalski DW’nin sorularını yanıtladı.

https://p.dw.com/p/2r3MI
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/Tatif/Wostok Press/Maxppp Hongrie

İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch - HRW) tüm dünyada insan haklarının durumunu değerlendiren yıllık raporunu yayınladı. İnsan Hakları İzleme Örgütü Almanya Şubesi Direktörü Wenzel Michalski tüm dünyada sağ popülizme karşı direnişin bir başarı olduğunu belirtti. Almanya-Türkiye ilişkilerindeki yumuşama sinyallerini de değerlendiren Michalski, "Türkiye ile silah anlaşması yapılacak ve bu silahlar Kürt azınlığa baskı uygulanması için kullanılacak olursa, daha iyi bir ilişki kurmanın pahalıya mal olduğunu söylemek gerekir” dedi.

Wenzel Michalski Direktor von Human Rights Watch Deutschland
Wenzel Michalski Fotoğraf: DW

DW: Yayınladığınız raporla ilgili olarak attığınız başlık İnsan hakları mücadelesi başarılı" oldu. Ancak Yemen, Myanmar, Türkiye gibi birçok ülkede insan hakları ihlalleri yaşanıyor. Başarılı olan tam olarak ne?

Wenzel Michalski: Başarı, sağ popülizm ve insan haklarını ayaklar altına alan otokratlara karşı güçlü bir direnişin olduğu yerlerde. Örneğin ABD Başkanı Donald Trump istediğine büyük ölçüde ulaşamadı; ABD'ye seyahat etmek isteyen Müslümanları geniş ölçekte bloke edemedi. Meksika sınırına örülecek duvar hâlâ ortada yok, kendilerine "Dreamers” denilen ve ABD'ye yasadışı yollardan gelen çocuk mültecilerin geri gönderilmesi henüz gerçekleştirilmiş değil. Direnişin işe yaradığı burada kendini gösteriyor. Ancak başarının olmadığı örneğin Filipinler gibi ya da insan haklarının geleneksel savunucularının, Batılı demokrasilerin güçlü bir biçimde protesto etmediği ya da baskı uygulamadığı yerlerde vahim insan hakları ihlalleri görüyoruz, örneğin Yemen ve Türkiye gibi ülkelerde.

DW: Yani işi sadece hükümetlere bırakmamak gerekiyor?

Michalski: Sivil toplumun ama aynı zamanda da yargıdaki insanların, milletvekillerinin, muhaliflerin şekil alması şart. Herkesin milliyetçi ve insanı hiçe sayan popülizmin karşısına çıkması gerekiyor. Bunun olduğu yerde başarılı da olunuyor. Bunun bir örneği Fransa'da Emmanuel Macron'un Marine Le Pen karşısındaki zaferi. Sağ popülist bir hükümetle Fransa'da insan haklarının durumu da belirgin bir biçimde kötüleşecekti. Macron’un sağ popülizme karşı açık bir pozisyon almasıyla bir alternatif sunması ve çoğunluğu seferber edebilmesiyle buna engel olunmuş oldu. Anaakım partilerin sağ popülistlerin söylemlerini devraldığı Avusturya ise bunun tersi bir örnek. Orada da insanlar orijinali seçti. Anaakım Avusturya Halk Partisi (ÖVP) şimdi sağ popülizme kaymış oldu ve radikal sağ Avusturya Özgürlükçü Partisi (FPÖ) ile birlikte iktidarda. Almanya'da, Federal Meclis seçimlerinde Almanya için Alternatif (AfD) partisinin mülteci düşmanı söylemlerine açık bir mesafe konulan eyaletlerde adaylar, Saksonya gibi Hristiyan Demokrat Birlik'in (CDU) onlara prim verdiği ya da Bavyera gibi Hristiyan Sosyal Birlik'in (CSU) Başbakan Angela Merkel'in mülteci dostu siyasetine muhalefet ettiği eyaletlerine göre çok daha fazla oy aldı. Diğerlerindeyse AfD çok daha fazla oy aldı.

DW: İnsan hakları açısından Almanya'yı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Michalski: Uluslararası olarak karşılaştırıldığında durum, genel olarak iyi. Durumun kötüleşmemesine dikkat göstermeliyiz. Mevzubahis ifade özgürlüğüyse sosyal ağlardaki hukuki düzenlemelerle ilgili yasa (Netzwerkdurchsetzungsgesetz) iyi bir yöntem değil. Facebook, Google, YouTube ve Twitter şikayet edilen ve halkı kışkırtma kokan her şeyi bloke ediyor ve bu mizaha da denk gelebiliyor. Eğer bir nefret söylemi varsa, firmaların kendilerinin daha fazla sorumluluk alması gerek. Ama öncelikle karşıt seslerin seferber edilmesi gerekiyor. Bir diğer husus, iltica başvurusunda bulunan sığınmacıların ailelerini getirmeleri konusu, ki geçici koruma altında olanlar için bu, kısıtlanmış durumda. Aileyi getirmek bir hak ve bu, uyuma da olumlu yönde katkı sağlıyor. İslam ve Yahudi düşmanlığı konularında, okullar gibi ilgili kurumların son derece yetersiz bir hazırlıkları olduğunu tecrübe ediyoruz. Ahlaki ve mesleki yeterlilik eksik.

DW: Çin ve Rusya konusunda Almanya'nın dış siyaset bilançosu nasıl?

Michalski: Bu ülkelerdeki insan hakları ihlalleri, Başbakan Angela Merkel tarafından bu ülkelere yaptığı ziyaretler sırasında açık sözlerle ifade edildi; bunu memnuniyetle karşılıyoruz. Mısır gibi Almanya’nın bir güvenlik işbirliği içinde olduğu diğer birçok ülkede ise olması arzu edilen birçok şey hayata geçmiş değil. Mısır polisini ve istihbaratını Alman polisi eğitiyor. Mısır'dan bildiğimiz kadarıyla, bu polislerin ve istihbaratçıların daha sonra bu bilgiyi insan haklarını bastırma, kitlesel gözetim, kovuşturma ve işkencede kullanmayacağından emin olamıyoruz. Burada büyük bir suç ortaklığı riski var. Alman hükümetini Mısır'daki bu güvenlik işbirliği nedeniyle son derece kesin bir biçimde uyarıyoruz.

DW: İnsan Hakları İzleme Örgütü'nü Rusya, Çin ve Mısır'ın yanı sıra endişelendiren başka ülkeler var mı?

Michalski: Stratejik ve ekonomik olarak büyük bir role sahip olan Myanmar, Vietnam ve Kamboçya konusunda şimdiye kadar hükümetten sağlam bir eleştiri duymadık. Gittikçe daha kötü haline gelen insan hakları ihlallerini teşhir etmekten ve bu ülkelere baskı uygulamaktan sürekli kaçınılıyor. Türkiye siyasetinin nasıl geliştiğini görmezden gelemeyiz. Türkiye'deki büyükelçilik, Alman olsun olmasın siyasi tutuklularla ilgilenerek çok iyi bir iş çıkartıyor. Ama şimdi yeniden Türkiye ile silah anlaşmaları yapılacak ve bu silahlar Kürt azınlığa baskı uygulanması için kullanılacak olursa daha iyi bir ilişki kurmanın pahalıya mal olduğunu söylemek gerekir.

DW: 2018 Dünya Raporu'nun girişinde ABD ya da Büyük Britanya gibi eski insan hakları savunucularının artık devre dışı kaldığı söyleniyor. Devreye kim giriyor?

Michalski: Küçük ülkeler. Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun Yemen'deki mezaliminin sert bir biçimde eleştirilmesini sağlayan Hollandalılar olmuştu. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun Suriye'deki savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar için cezai kovuşturma yapacak bir savcı belirlemesini sağlayan Liechtenstein olmuştu. Bir yanda cesur küçükler bir yanda korkak büyükler var.

DW: Dünya nüfusunun yarısını kadınlar oluşturuyor. Kadın haklarında durum nasıl?

Michalski: Bazı ağır küçük ilerlemeler var, mesela kadınların stadyumlara girmesine izin veren Suudi Arabistan'da. Tanzanya örneği ise son derece huzursuzluk verici: Her kız öğrencinin tıbbi muayeneden geçmesi gerekiyor ve eğer hamileyse okuldan atılıyor. Bu durumda öğrenci hayatının geri kalanında öğretim göremiyor. Devlet başkanının imzaladığı kararname bu yönde. Uluslararası olarak bakıldığında kadın haklarında durum önceden olduğu gibi kötü. Batı'daki #metoo (#bende) tartışması güncel hayatta kadınla erkek arasındaki eşitliğin henüz görülebilir hale gelmediğini gösterdi. Eril-ataerkil tasavvurlar dünya genelinde egemen.

DW: Baştaki soruya dönersek: Olumlu olan ne?

Michalski: Olumlu olan şu: Sağ popülizme, milliyetçiliğe ve insan hakları ihlallerine karşı direniş başladı.

Söyleşi: Andrea Grunau

©Deutsche Welle Türkçe