Hollywood’un yarattığı klişeler
23 Şubat 2019Filmler önyargıları yansıtır ve şekillendirir. Algılarımız Asyalıların dövüşçü, siyahi erkeklerin tehlikeli ve Latinlerin seksi olarak gösterilmesinden etkilenebilir. Peki, Hollywood bu algıyı nasıl oluşturuyor?
Son yıllarda Hollywood filmleri, film sektöründeki ırkçılık ve cinsiyetçilik nedeniyle eleştirilere hedef oldu. Bu eleştirilere, filmlere seçilenler, kamera arkasında olanlar ve bir takım toplumsal grupların nasıl lanse edildiğine yönelik tercihler sebep oldu. DW, Hollywood’un oluşturduğu stereotipleri ortaya koymak için, 1928'den beri 6.000'den fazla Oscar'a aday olan filmi inceledi.
Hollywood tarihi bize birçok ırkçı örnek sunuyor. Siyahiler ve Asyalılar sık sık bu durumdan nasibini aldı. Örneğin, Audrey Hepburn’ün "Tiffany’de Kahvaltı" filminde, çarpık dişleri ve klişeleşmiş "Engrisch" aksanı ile Japonlarla alay eden Bay Yunioshi bunlardan biri.
Irkçı karakterlerden kalıcı klişelere
Sosyolog Nancy Wang Yuen "Reel Eşitsizlik: Hollywood Aktörleri ve Irkçılık" adlı kitabında, "Irkçılık, işgücü piyasasından dışlama ve klişeleşmiş ırksal roller yaratmanın, Hollywood film endüstrisinin 1900'lerin başındaki doğumundan bu yana var olduğunu" belirtiyor.
Hollywood'un ilk dönemlerinde Asyalı karakterler çoğunlukla ırkçı klişelerde ortaya çıktı. Ya gizemli, tehditkar kötü ya da Bay Yunioshi gibi komik olduğu düşünülen karakterler yaratıldı. Üstelik Bay Yuinoshi'yi, tamamen beyaz Amerikalı bir aktör olan Mickey Rooney oynadı.
Bu durum Hollywood'da oldukça yaygındı. Prodüksiyon ekipleri, azınlık nüfustan oyuncuları işe almak konusunda istekli değildi, bunun yerine genellikle beyaz oyuncuları o rollerde kullanmayı tercih ettiler.
Utah Üniversitesi'nde etnik grupların medya temsilini inceleyen Kent Ono, "Bugün bile, Asyalı ve Asyalı Amerikalıların rolleri kendileri tarafından üstlenilmiyor. Çoğu onlar tarafından değil, onlar hakkında çok şey bilmeyen insanlar tarafından yaratılıyor" diyor ve ekliyor: "Asya halkını tanımayanlar için bu, Asya'nın nasıl olduğu hakkında çok garip bir fikir yaratıyor."
Bu klişeleşmiş yöntemler, TVTropes.org sitesi tarafından derleniyor. Bu sitede kullanıcılar medyada gözlemledikleri herhangi bir konuyu belgeleyebiliyor: Elvis'in hâlâ hayatta olduğunu iddia eden TV şovları hangileri? Beyazlar tarafından canlandırılmış Asyalı karakterlerle hazırlanmış filmler, Asyalılar hakkında bilgi veriyor mu?
Asyalı karakterlere ilişkin durum günümüzde de hâlâ yaşanıyor. 2012 yılında "Bulut Atlası" filmi, Asya kökenli olmayan aktörlerin birçoğunun filmin bir kısmında Asyalılar gibi giydirilmesi nedeniyle eleştirildi. Eleştirmenler, Asyalı aktörlerin bu rolleri oynaması gerektiğini savundu ve zaten Asyalı aktörler için çok az rol olduğunu ve bu karakterleri, beyaz aktörlerin oynamaması gerektiğini belirttiler.
Bu tartışma, Scarlett Johansson’ın Japon klasiği "Kabuktaki Hayalet" filminde başrol üstlenmesi ve Tilda Swinton’un, "Doktor Strange" filminde aslen Asyalı olan bir karakteri canlandırdığında yeniden çıktı.
Asyalılara yönelik klişe, 1960'larda ve 1970'lerde büyük oranda sinemadan çıkmaya başladı. Bundan sonra daha ziyade "Güçlü beyaz, naif Asyalı" olarak tanımlanan, örneğin güçlü bir beyaz karakterin yanında yer alan daha silik karakterdeki bir Asyalı halini aldı.
1970'lerde ve 80'lerde ise Bruce Lee'nin ve genel olarak dövüş sanatları filmlerinin popülaritesi, "Bütün Asyalılar dövüş sanatlarını biliyor" klişesine yol açtı.
Hollywood'un önünda daha uzun bir yol var
Los Angeles'ta bulunan Kaliforniya Üniversitesi'nin (UCLA) Hollywood Çeşitlilik Raporuna göre, Hollywood'un önünde henüz çok uzun bir yol var: Kadınların ve etnik azınlıkların oyuncu kadrosundaki ve ekibindeki oranı artıyor ancak bu artış yavaş seyrediyor. Örneğin, Asyalılar dünya nüfusunun yarısından fazlasını ve ABD nüfusunun yaklaşık yüzde altısını oluştururken, 2017 ve 2018 yıllarında rollerin sadece yüzde üçü Asyalılar tarafından oynandı.
Önce siyahlar ölür
Asyalılarda olduğu gibi, Hollywood'un ilk günlerinde siyahi karakterler de genellikle siyahi insanlar tarafından canlandırılmadı. Aslında beyaz aktörler tarafından siyah bir makyajla oynanan karakterler dışında, sinemada neredeyse hiç görünmediler.
Ancak Hollywood'da siyahi karakterlerin ve siyahi oyuncuların sayısı arttıkça, diğer klişeler de kaçınılmaz olarak ortaya çıktı. Bugün, siyahi erkekler genellikle korkutucu ya da öfkeli, siyahi kadınlar ise gürültülü ve şımarık olarak tasvir ediliyor. Ve eğer insanlar bir filmde ölüyorlarsa, ilk önce siyahi karakterin ölmesi muhtemeldir. Bu tür klişelere karşı farkındalığın artmasına rağmen, Hollywood bu klişeleri kullanmaya devam ediyor.
"Karanlık Afrika"
Esas olarak Hollywood filmlerini analiz ettiğimiz için siyahların klişeleşmiş betimlemeleri çoğunlukla siyahi Amerikalıları ifade eder. Afrikalılara özgü motifler, Afrikalı karakterlerin Hollywood filmlerinde zorlukla yer bulmasından dolayı yaygın değildir.
Afrika'ya yönelik en yaygın klişe, TVTropes kullanıcılarının "Karanlık Afrika" kavramı olarak adlandırdığı ve kıtanın gizemli, tehlikeli ve modern uygarlığa sınırlı erişimi olan izole bir yer olarak gösterilmesi.
Latin Amerikalı karakterler seksapaliteleri ile tanımlanır
Latin Amerikalılar, ABD'deki en büyük etnik azınlık olduğu için onlar hakkında, Hollywood’da da çok sayıda basmakalıp betimleme ortaya çıkıyor. 2000 yılından bu yana 2682 filme baktığımızda Latin Amerikalı karakterler çoğunlukla seksapaliteleriyle ön plana çıkıyor. Latin kadınlar, nasıl savaşılacağını bilen, her zaman seksi görünen ve baştan çıkarıcı. Latin erkekler ise genellikle aşık ve ayartıcı erkek rolünde kullanılıyor.
Ek olarak, filmler Amerika kıtasındaki Latin kültürlerinin çeşitliliğini görmezden gelme eğiliminde: Bronz ten ve siyah saç tüm Latinlerin ortak görünüşü olarak sunuluyor.
Filmlerde Almanlar çoğunlukla hâlâ Nazi
2000 yılından beri filmlerde Almanlarla ilgili kullanılan en yaygın klişe hâlâ tüm Almanların Nazi olduğudur. Bunu, TVTropes'te Alman bilim insanı karakteri takip ediyor.
Almanların Baywatch yıldızı David Hasselhoff'u sevmesi ise merak uyandırıcı bir durum. 1988 yılında Hasselhoff, "Looking For Freedom" isimli şarkının hit versiyonunu yayınladı ve şarkıyı, 1989'da yıkıldıktan birkaç hafta sonra, Berlin Duvarı'nda söyledi.
Almanya'da popüler olan bu şarkıdan sonra, bugün TVTropes tarafından beklenmedik bir şekilde kendi ülkelerinin dışında popüler olan herhangi bir kişi veya karakter için ortak bir terim olarak kullanılıyor: "Almanlar David Hasselhoff'u Seviyor"
Ruslar: Sert ve Rus olmayanlar tarafından oynanır
Son olarak, sinemadaki Ruslar hâlâ Hollywood'daki Soğuk Savaş Dönemi görüntüleri ile tanımlanmaktadır. En yaygın klişeler, sert dövüşen, çok içen ve erkeksi karakterlerdir. Bu karakterler genellikle film boyunca en fazla sefalete maruz kalan, en çok yaralanan ve genellikle zor bir hayata sahip olan kişilerdir.
Filmlerde Ruslar, şaşırtıcı bir şekilde, sıklıkla Rus olmayanlar tarafından oynanır. "Rocky IV"te İsveçli Dolph Lundgren kariyerine Rus bir boksör İvan Drago olarak başlar, "Kızıl Ateş" filminde Arnold Schwarzenegger veya "Şark Vaatleri" filminde Viggo Mortensen ise diğer örneklerdir.
Çeşitliliğin sonucu
Hollywood dünyanın çeşitliliğini ve hatta ABD'yi temsil etmekten çok uzak. Beyazlar kamera önünde olduğu gibi arkasında da daha fazla temsil ediliyor.
Fakat son yıllarda umut veren birçok olay oldu: 2017'de, Viola Davis, "Fences"daki oyunculuk performansıyla hem Tony hem de Oscar ödülü kazanan ilk siyahi kadın oldu. 2018 yılında, romantik komedi filmi "Çılgın Zengin Asyalılar" yalnızca Asyalı oyuncuları ile rekor kırdı. Ve Netflix’in "Daha Önce Sevdiğim Tüm Erkeklere" adlı yapımında Vietnam doğumlu Lana Condor rol aldı.
UCLA'nın Çeşitlilik Raporu'ndaki rakamların gösterdiği gibi, film dünyasında orantılı ve doğru şekilde bir temsil henüz tam anlamıyla bulunmuyor. Kent Ono, "hâlâ büyük engeller" olduğunu söylüyor ve ekliyor: "Ve her zaman tarihsel klişeleri kullanan insanlar olacak, ama bugün daha fazla umudum var. Daha fazla temsil oluşturmak için çalışan bağımsız film yapımcıları var, ve bazen, Hollywood bu yapımcıları dinliyor."
Kira Schacht
© Deutsche Welle Türkçe