1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Hükümet neden sokağa çıkma yasağı ilan etmiyor?

27 Mart 2020

Salgının hızlanmasına rağmen tedbirlerin sertleşmemesi tepkilere yol açıyor. Ekonomi yazarı Erdal Sağlam’a göre “Hükümet, daha çok insanın yaşamını yitirmesini, ‘Ekonomik tabloyu bozdular’ algısına tercih edebilir.”

https://p.dw.com/p/3a7RB
Fotoğraf: DHA/Ersan San-Murat Korkmaz

Koronavirüs salgınının yayılmaya devam etmesi, ülke yönetimlerini zor tercihlerle karşı karşıya bırakıyor. Türkiye, salgının büyümesine rağmen sokağa çıkma yasağı kararı almak yerine, yumuşak tedbirleri tercih eden ülkelerden biri oldu.

Resmi olarak sokağa çıkmak yasaklanmadığı takdirde, halkın bulaşmayı önleme konusunda yeterli özeni göstermediği, bu ülkelerde salgının hızla yayılıp ölü sayısının arttığı herkes tarafından biliniyor. Anketlerde de, Türkiye'de halkın neredeyse yarısının salgını ve bulaşma etkisini ciddiye almadığı görülüyor. Buna rağmen Türkiye’nin sokağa çıkma yasağı getirmemesinin en önemli nedeni ise hükümetin ekonomik kaygıları gibi görünüyor.

Korkulan tablo: Durgunluk ve işsizlik

İktisatçılar, böyle bir tercihin nedenleri arasında siyasi kaygıların olabileceğini ama daha çok ekonomik kaygıların öne çıktığı görüşünde. Konuştuğumuz akademisyen ve uygulamacı iktisatçıların tümü; yönetimin sokağa çıkma yasağı ile birlikte ekonomik faaliyetlerin daha keskin biçimde durmasından korktuğunu söylediler.

Halihazırda turizm, perakende, ulaştırma, otomotiv, lokanta ve eğlence sektörü gibi sektörler bu süreçte büyük zararlar gördü. Ancak diğer sektörlerdeki işletmeler faaliyetlerine devam ediyor. Sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi halinde tedarik zincirlerinin durması ve bugüne kadar salgından doğrudan etkilenmeyen çoğu sektörün felç olma riski var. Türkiye’yi yönetenler işte böyle bir tablodan çekiniyor. Böyle bir durumun, mevcut ekonomik durgunluğu derinleştirme ve zaten yüksek olan işsizliği çok büyük bir oranda artırmasından endişe ediliyor.

Ankara’nın beklentisi: “Kısa sürecek”

Bu arada yöneticilerde, bu salgının ömrü konusunda bir iyimserlik bulunduğu da gözleniyor. Uygulamanın da içinde olan bir iktisatçı, bürokratlarda “Nisan ayı sonunda bu iş biter” havasının hakim olduğunu söylüyor. Cumhurbaşkanı ve üst yönetimde de benzer bir beklentinin bulunduğu görüşünde. Böyle bir beklentinin “zaten yönetimde pek bulunmayan uzun vadeli düşünme anlayışını iyice geri plana atmış olabileceği” endişesi de hakim. Beklenti böyle olunca da, kısa vadede acil sorunları çözecek ama bütünlüğü olmayan tedbirlerle yetinilmesi maalesef hiç şaşırtıcı değil.

Özetle; kısa süre sonra bitecek bir salgın için sokağa çıkma gibi ciddi sonuçları olan bir önlem almaya ihtiyaç hissetmiyorlar. Bir başka deyişle salgının durmasını umarak, acil ekonomik etkilerini adım adım giderme düşüncesinin öne çıktığı, bu nedenle salgını ciddi biçimde azaltacak sokak yasağı kararının alınmadığı söylenebilir.

Bütçe ve döviz rezervleri yeterli mi?

Bu arada iktisatçılar, Türkiye'nin bütçe dengesi ve döviz rezervinin böyle bir krizin etkilerini finanse edecek imkana sahip olmadığı konusunda hemfikir. Sokağa çıkma kararı ile birlikte daha fazla işsizlik oluşacak, bunun yaratacağı olumsuz etkiyi yumuşatmak için kamunun vereceği katkının artması talep edilecek, ekonomik aktivite tümüyle durduğu zaman yeniden canlandırılması için daha fazla harcama gerekecek gibi kaygıların bulunduğu açık.

Ancak iktisatçılar bütçe imkanlarından çok işsizlik gibi sosyal etkisi olan kötü tabloların politikacıları daha fazla korkuttuğu görüşündeler. Çünkü dünyanın her yerinde bu kriz için para basmanın artık normal karşılandığını, en liberal iktisatçıların bile bu sorunu atlatmak için artık para basma yolunu uygun gördüklerini, yoksul kesimlere dağıtılacak paranın enflasyon yaratma etkisinin da zayıf olacağı görüşüne geldiklerini biliyoruz.

Hükümet para basma yoluna gider mi?

İktisatçılar, sokağa çıkma kararının getireceği ek maliyetlerin karşılanabileceğini, yönetimin zaten dolaylı yollarla para basmayı uzun zamandır denediğini, bundan çekineceğini sanmadıklarını söylüyorlar. Zaten açıklanan mevcut tedbirler için böyle bir yola gitmek zorunda kalınacağı, sokağa çıkma yasağıyla birlikte gelecek ek maliyetin finansmanının bulunmasının çok zor olmayacağı görüşünü belirtiyorlar.

Özetle; çeşitli yöntemlerle salgının kontrollü bir şekilde sürdüğü algısı kamuoyunda yaratılıp, ekonomiyi büyük ölçüde durdurmadan ve kısa vadeli tedbirlerle yola devam etme yolunun seçilmiş olma ihtimali yüksek. Bu yöntemle sonuç olarak daha fazla vatandaşın yaşamını yitirmesi kaçınılmaz gözüküyor ama politikacıların bunu işsizliğin artması başta olmak üzere, ekonomik tabloyu çok bozdukları algısına tercih edebilecekleri de açık.

Erdal Sağlam

© Deutsche Welle Türkçe