Gerilla gitti, Che Guevara kaldı
9 Ekim 2017Kolombiya'da FARC gerillalarının da silah bırakmasıyla Che Guevara‘nın günlük hayattaki yeri giderek azaldı. Ancak Ernesto Che Guevara, 9 Ekim‘de ölümünün 50'nci yıldönümünde bir kez daha anılacak.
1928 yılında Arjantin’de doğan doktor, devrimci, gerilla Guevara 1956-1959 yılları arasında ileride Küba Devlet Başkanı olan mücadele arkadaşı Fidel Castro ile Küba devrimi için savaştı. Devrimin en önemli sembollerinden biri haline geldi. Küba’daki siyasi görevlerini, Kongo ve Bolivya’daki devrimlere destek vermek için bıraktı. 1967 yılında Bolivya hükümet güçlerince yakalanarak öldürüldü.
Frankfurter Allgemeine Zeitung'un Güney Amerika muhabiri Matthias Rüb, siyasi şahsiyet olarak Che’nin çoktan toprağa verildiğini ancak devrim lideri, popüler kültür ikonu ve 1968’lerin öğrenci hareketinin ışığı olarak hala yaşadığını söylüyor.
Che'nin biyografisini kaleme alanı bir kitap yazan Rüb, "Che günümüzde zamanı geçmiş biri gibi görünüyor olsa da Amerikan karşıtı bir sembolik figür olarak hiçbir zaman zayıflamadı" diyor.
Peki küreselleşme karşıtlarının patronu, solcu özgürleşme hareketlerinin kahramanı olarak Che Trump döneminde yeniden canlanacak mı? Guevara’nın biyografisini yazan gazeteci Rüb’e göre bu mümkün. Rüb, "ABD Başkanı Donald Trump Amerikan karşıtlığının yeniden canlanması için herşeyi yapıyor, Che de böylece yeniden doğabilir" diyor.
"Silahlı İsa Peygamber"
Almanya'da Che Guevara'ya bakış açısı özellikle yakın tarihte şekillendi. Doğu Almanyalı besteci Wolf Biermann Guevara için "Silahlı İsa Peygamber" benzetmesi yapınca, edebiyat bilimci Richard Herzinger tam tersi bin benzetme kullandı ve Che’yi düşünceleri ve davranışların ölüm ve şiddetin saplantılı biçimde övüldüğü "katı doktrinci" diye tanımladı.
Alman Sol Parti içinde de Che konusunda düşünce farklılıkları mevcut. 27 yaşındayken Sol Parti milletvekili olarak Federal Meclis’e giren Michael Brandt, "Karlsruhe’deki büromuzda Che’nin bir posteri asılıydı, şimdilerde ise dayanışma hareketi içinde Che'nin homofobik düşünceleri tartışılıyor" diyor.
Daha yaşlı Sol Partili üyeler Che’yi savunurken, genç solcular posterin asılmasının uygun olup olmadığını tartışmaya açıyor. Bazıları bunun Sol Parti‘nin siyasi yönelimine uymadığı görüşünü dile getiriyor.
Alman Sol Parti içinde Che'ye bakış
Sol Partili politikacı 51 yaşındaki Heike Hänsel, Che Guevara için "Önceden olduğu şimdi de Küba’nın en önemli reklam aracı ve dayanışma hareketi için bir sembol olarak vazgeçilmez bir isim" diyor. Hänsel, Sol Parti için en önemli noktalardan birinin sömürü ve emperyalizme razı gelinmemesi olduğunu vurguluyor.
Hänsel, Che Guevara’nın yaptığı gibi sosyal adalet ve sosyalizm için silahlı mücadele yürütülmesini reddediyor. Hänsel, "Silahlı mücadeleyi yaymanın sorumsuzluk olacağı çok sayıda savaş, çatışma ve iç savaş var. Günümüzde modern askeri teknikler nedeniyle siyasi hedeflerin yerine silahlarla mücadele etmek çılgınlık olur" diyor.
Meksika’nın eski Dışişleri Bakanı Jorge Castaneda bundan 20 yıl önce eski devrimcilerin günümüzde yeri olmadığı düşüncesini dile getirdi ve tepki gördü. 1997 yılında yazdığı Almancaya çevrilen biyografide, "Guevara’nın düşünceleri, yaşamı, eserleri, örnek oluşu geçmişe ait. Bu nedenle hiçbir zaman güncel olmayacak" satırlarına yer verdi.
Castaneda’nın görüşleri o yıllarda Latin Amerika’da "skandal" olarak nitelendirildi. Zira Guevara, Arjantin’i iflasa götüren Washington’ın desteklediği ekonomi politikalarını savunan neoliberalleri eleştirenlerin siyasi ilhamıydı ve olmaya devam ediyordu. 2000’li yılların başlarında solcuların seçim zaferleri Che’nin bölgede tarihi dönüşüne de yardım etti.
Che Guevara'nın biyografisini yazan Matthias Rüb'e göre günümüzde sosyal hareketler Küba devriminin liderlerinden Che'nin mücadelesini devam ettiriyor. Rüb, "Artık tek bir büyük devrimci yok. Latin Amerika'da sosyal çelişkilere karşı mücadele hala yaşıyor ancak barışcıl yollardan haklarına ulaşmaya çalışan kollektif ve sosyal hareketlerle" diyor.
Rüb'e göre Che gibi Arjantinli olan Papa Franziskus da bu hareketlere dahil. Rüb, "Papa Che'nin mirasını barışcıl yollardan devam ettirmek isteyenlerden biri. Bu, Latin Amerika'da özellikle büyük boyuttaki sosyal adaletsizliğin aşılması anlamına geliyor" diyor.
Astrid Prange De Oliveira
© Deutsche Welle Türkçe