Gergerlioğlu'ndan muhalefete: "Sloganı bırakalım"
11 Haziran 2021Sosyal medyadan barış çağrısı yaptığı için "terör örgütü propagandası yapmakla" suçlanarak 2 yıl 6 hapis cezası alan ve Yargıtay'ın kararı onamasının ardından milletvekilliği düşürülen HDP'li Ömer Faruk Gergerlioğlu iki aydır Sincan F tipi cezaevinde bulunuyor. Hekim ve insan hakları savunucusu Gergerlioğlu; kamuoyunda gözaltında işkence, cezaevinde çıplak arama, kayıp ve kaçırılma iddialarını Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) gündemine taşıyan bir siyasetçi olarak biliniyor. Sincan'da, kendini cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin "canlı tanığı" olarak bulan Gergerlioğlu; neler yaşadığına, siyaset-mafya ilişkisiyle tırmanan siyasi ve toplumsal gerilime ilişkin DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı. Gergerlioğlu'nun bu süreçte eleştiri oklarını siyasi muhalefete yöneltmesi dikkat çekiyor.
"Küçük bir deniz kabuğunu bile vermediler"
DW Türkçe: İki aydır tutuklusunuz. Günleriniz nasıl geçiyor? Sizin serbestken gündeme getirdiğiniz, cezaevinde de aynı şekilde karşılaştığınız sorunlar var mı?
Gergerlioğlu: İnanılmaz bir hukuksuzlukla cezaevine atıldım. Kahredip dövünmek yerine buradaki hayatımı en verimli şekilde geçirmeye çalışıyorum. F tipleri tecrit yeri. Salgınla da tam tecride dönüşmüş burası da. Disiplinli bir hayat yaşıyorum. Fazla uyumuyorum. Yemem, içmem, sporum, okumam, yazmam hep düzenli. Mücadeleden geliyorum ve mücadele içindeyim. Mücadele etmezse ölecek insanlardanım. Makaleler yazıyorum, sosyal medyaya mesajlarımı iletiyorum. Şiirler yazıyorum, günlük tutuyorum. Hücreler sağlıksız yerler ama güneşli avlu imkanlarından yararlanmaya çalışıyorum.
İhlallerle karşılaşıyorum. İçerisi rutubetli olduğu için bere talep etmiştim evimden. "Kar maskesi yapılır" diye verilmedi. Biz buradan kaçacak değiliz, onurumuzla, hakkımızla çıkacağız. Bunu hakaret kabul ederim. Hakkımda medyada çıkan yazıların çıktılarını bana vermiyorlar, "telif hakkı çiğnenir" deniyor. Halbuki onu internete koyan, çıktısının alınacağını bilir, sanki burada çoğaltıp, parayla satacağım. Mantıksızlığa bakın. İki ayda 12 kitaptan başka dışarıdan kitap alamıyorsunuz, kitabınız emanette bekliyor. Hapishanede kitap okumaktan başka ne yapılır ki, anlamsız bir yasak daha. Çok can sıkıcı bir yasak bu. Bana bir sevenimin gönderdiği mektup zarfındaki küçük bir deniz kabuğu bile verilmedi. "Dalgaların sesini dinlersin" diye yollanan deniz kabuğu "Mevzuata aykırı diye" verilmedi. Kapalı görüşleri kafalarına göre azaltıyorlar, bir buçuk yıldır salgın bahanesiyle cezaevlerinde açık görüş zaten yok.
İnsan hakkı ihlaline maruz kalan mağdurlar ve yakınlarıyla temasınızı devam ettirebiliyor musunuz?
Hak ihlaline uğrayan her kesimden insan bana başvururdu ve ayrımsız, gönüldün ilgilenirdim. İnsana değer veririm. Şimdi de o mağdurlar mektuplarıyla bana vefa borcunu ödüyorlar. Yaptığım hiçbir şeyi borç ödensin diye yapmadım, yapmam ama her kesimden mağdurun beni unutmaması, dertleşmesi beni memnun ediyor. Bu, benim için bir madalya. Halkın tüm dertlerini burada kendime sorun ediniyorum. Çözümleri için zihnimi, beynimi zorluyorum. Zindanda da olsam, vekilliğim devam eder. Hiçbir gasp, halkın verdiği vekilliği alamaz. Vekillik koltuklarda değil kalplerde, gönüllerdedir.
"Muhalefetin yapmadığını, bir mafya lideri yapıyor"
Gündemi nasıl takip ediyorsunuz? Sedat Peker'in yayınladığı videolar gündemde. Mafya-siyaset ilişkisi Türkiye'yi nereye götürecek?
Gündemi sınırlı imkanlarla takip edebiliyorum. Televizyon ve iki gazete aboneliğim var. Gündem; yönetim çürümesini gösteriyor. Miadı dolmuş bir iktidar, yıllardır sağladığı imkanlarla çürümesini gizliyor, sonunu geciktirmeye çalışıyor. Üzücü olan bir başka şey; muhalefetin yapamadığını bir mafya liderinin yapabilmesi. Bu, aslında toplumsal bir çürümeyi de gösteriyor. Bir mafya liderinin büyük ilgi gördüğü yerde büyük bir değer erozyonu, halka temas edememe, güven verememe sorunu olduğunu da görmeliyiz.
İktidar; 128 milyar, Ruhsar Pekcan, Covid-19 beceriksizliği, ekonomik çöküş nedeniyle üst üste çok bocalama ve gaflar yapıyor. İktidar çürümesi yeni skandallarla artık hep ortaya çıkacak. Ama yeterince oy oranı düşmüyor, bu muhalefetin de yeterli güveni sağlayamadığı anlamına geliyor. İktidarın çöküşünü beklemekten önemli olan; halka gereken güveni verebilmektir. Somut çözüm önerileri sunmalı muhalefet.
"Etkin muhalefet üretelim, vitrine oynamayalım"
Muhalefet; iktidar karşısında şansını artırabilir mi?
İktidar sürpriz hamlelerine, beka siyasetine güveniyor, başarabilir de. Muhalefetin bunu çok iyi görmesi lazım. Bence halka temas edilmeli, sloganik laflarla bir yere gidilmiyor. Halk yolsuzluğa bakıp, siyasi fikrini çok değiştirmiyor, daha çok hayatında belli bir standardın sağlanmasına bakıyor. Diğer türlü 17-25 Aralık'ta bu iktidarın gitmiş olması lazımdı. İstanbul ve Ankara seçimlerinde 'yapılamaz' denilen başarıldı. Bu iktidar da pekâlâ demokrasi ve hukuk çevresinde gidecektir. Yeter ki etkin muhalefet üretelim, vitrine oynamayalım. Kim ne derse desin hak savunuculuğunda ayrımsız duruş eksenli bir muhalefet üretelim. Muhalefet daha inatçı olmalı. Gündemden düştü diye önemli konuların peşini bırakmamalı. Yoksa iktidarın 2023'te de devamı bu topraklara büyük zarar olacaktır. Oy oranı düşse de halen Erdoğan'ın bu ülkede en popüler isim olması, muhalefeti özeleştiriye sevk etmeli.
"Beka söylemiyle 2023 hedefliyorlar"
Yeni anayasa mümkün mü, erken seçim olabilir mi?
Cumhur İttifakı'nın bir çıkar ortaklığı olduğu için götürebildiği yere kadar bu ortaklığı sürdüreceğine inanıyorum. Birbirlerine muhtaçlar. 2022 sonbaharında bir erken seçim olabilir ama muhalefet daha da erken seçim için bastırmalı. İktidar artık her günü ile Türkiye için zarar. Kokuşmuş yapıyı medya, iktidar, psikolojik harp ve birikimleriyle sürdürüyorlar. İktidar 'beka' söylemiyle 2023'ü hedefliyor. Askeri bir başarı ve restorasyonla 2023'ü alabileceğini düşünüyor. 100'ünü yılında yeni bir Türkiye oluşturmak istiyorlar. Göz boyamayla bunu yapabilir ama kronik insan hakları sorunları daha da büyür. İdeal olmayan anayasayı uygulamayan Cumhur İttifakı güya yeni bir anayasa getirecek. Yapacakları, anayasayı dinamitlemek olur. KHK rejimini yeni anayasa diye sunmaya çalışacaklar. Baskıcılıktan başkasını bilmeyenin başka şansı yok ama muhalefet anayasanın uygulanmadığına vurgu yapmalı. Tüm olumsuzluklara rağmen Türkiye'nin gelecekte demokrasi ve hukukun kazanacağı bir ülke olacağını düşünüyorum.
"Türkiye insan haklarında emekliyor"
Cezaevinden 10 ay sonra çıkmanız bekleniyor. Nasıl devam etmeyi planlıyorsunuz?
Hak savunuculuğuna devam ederim çünkü bu benim ayrılmaz ilk kimliğim. İnsan hakları alanında Türkiye'nin emekleme döneminde olduğunu düşünüyorum. Hepimizin alması gereken çok eğitim ve ders var. Başaracağımıza inanmasam mücadele içinde olmazdım. Toplumda herkes özeleştiri yapmazsa bir yere varamayız. Güncele saplanmaktansa kalıcı muhasebeler yapmalıyız. Siyasete de devam ederim. Doğru bildiklerimi söylemeye ve yapmaya devam edeceğim. Türkiye toplumunun empati yapmasını sağlamaya çalışacağım. Toplum milim değişim arzusu içinde olmasa, başkasını hissetmeye yanaşmazsa eski Türkiye ve eski siyaset devam eder. Bu da bu topraklardaki hiçbir sorunu çözmez. Siyaset, sorun çözmezse neye yarar ki?!
"Halkın iradesine hakaret edilen bir yerde son umut AYM'dir"
Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) bireysel başvuru yapmıştınız. Olumlu sonuç çıkabilir mi?
AYM'ye başvuruma henüz yanıt yok. Aslında halkı temsil eden siyasetçilerin başvuruları daha erken sonuçlanmalı. Zira sadece mağdur edilen ben değilim, halk da cezaevine atılmış durumda. Yürütme eliyle rakip bir parti vekili, devre dışı bırakılmaya çalışılıyor. Anayasa çiğnenmeye çalışılıyor. Halkın iradesine hakaret edilen bir yerde toplumun son umudu AYM'dir. AYM'nin adil ve olumlu bir karar vereceğini bekliyorum. Hakkımdaki yargı kararıyla ilgili ve benzer konularda AYM olumlu kararlar verip yerelin kararlarındaki ihlalleri vurgulamıştı. Barış akademisyenleri, Ayşe Çelik öğretmen, Sırrı Süreyya Önder kararları gibi. Benimkinde daha da trajikomik bir yargı kararı var. Hukuk ve anayasa kriter olursa olumlu bir sonuç bekliyorum.
Hilal Köylü / Ankara
© Deutsche Welle Türkçe