Erzincan İliç'teki çevre felaketi sonlandı mı?
27 Haziran 2022Erzincan'ın İliç ilçesinde 21 Haziran'da meydana gelen çevre felaketinin yankıları sürüyor.
Çöpler Köyü'nde bulunan altın madeninde siyanür taşıyan borularından biri patladı ve 20 metreküp siyanürlü solüsyon çevreye yayıldı.
2010'da başlayan proje, Kanada merkezli SSR Mining ve Çalık Grubu'na bağlı Lidya Madencilik ortaklığındaki Anagold Madencilik San ve Tic AŞ şirketine ait.
Altın madenini işleten Anagold Madencilik şirketi sızıntıyı kabul etti. Şirketten Pazartesi günü yapılan açıklamada sızan solüsyon döküntüsünün içindeki siyanür miktarının yaklaşık 8 kilogram olduğu ve bunun hızla temizlendiği savunuldu. Şirket, açıklamasında Türkiye ekonomisine sağladığı katkıya da vurgu yaptı.
İliç Cumhuriyet Başsavcılığı iddialarla ilgili soruşturma başlatırken Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından çevre kirliliğine neden olan altın madenine 16,4 milyon lira idari para cezası verildi.
Bakanlık Pazartesi günü Twitter hesabından yaptığı açıklamada da, madenin faaliyetinin durdurulduğunu belirterek, "İlave çevresel iyileştirme çalışmalarının tamamlandığı Bakanlığımız Denetim ekiplerince tespit edilene kadar tesisin çalışmasına izin verilmeyecek" ifadesini kullandı.
Peki çevre felaketi bununla sonlandı mı?
ÇED raporu ne diyor?
Çöpler Kompleks Madeni kapsamında açık ocak madencilik faaliyetleri ile oksitli ve sülfitli cevher çıkarılıyor ve dore altın ve gümüş ve bakır keki üretimi gerçekleştiriliyor.
Proje 2008'de Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu raporu aldı. Şirket, 2019 ve 2021'de aldığı ÇED raporlarıyla iki kez kapasite artışı yaptı ve açık ocakları genişletip derinleştirerek maden sahasını yaklaşık 1746 hektara çıkardı.
Proje alanı olarak belirlenen 1746 hektar alanının kadastro kayıtlarına göre yüzde 45'i orman, yüzde 43'ü hazine ve yüzde 5'i mera arazisi. Geriye kalan araziler satın alınan parseller, şahıs arazileri ve yoldan oluşuyor. ÇED raporunda yüzey suları açısından ise Fırat Nehri'nin en yakın etkilenebilecek alan özelliği taşıdığı belirtiliyor.
Rapora göre maden sahasında cevher üretimi 2027 yılına dek devam edecek. Şirket 10 yıllık faaliyeti sonucu 4,8 milyar dolar işletme geliri elde ederken devlete yüzde 12 pay ödeyecek.
Buna göre maden ömrü boyunca ödenecek devlet hakkı yaklaşık 198 milyon dolar civarında. Raporda devlet hakkında yüzde 40 teşvik indirimi uygulandığı da belirtiliyor.
Altın çıkarma faaliyetinin etkileri ise uzun yıllar sürecek.
Ekosistem nasıl etkilenecek?
DW Türkçe'ye konuşan metalurji yüksek mühendisi Cemalettin Küçük, söz konusu altın işletmesinin çok zehirli bir kimyasal olan siyanürlü solüsyonun doğaya karışmasıyla gündeme geldiğini, ancak firmanın faaliyetleri kapsamında çevreye bundan çok daha fazla zarar verdiğini savunuyor.
Verilen para cezasının doğaya verilen zararı karşılamayacağını ifade eden Küçük, "Maden atık havuzunda tabii ki zaman zaman sızıntılar, buharlaşmalardan dolayı siyanür yayılması oluyor. Ama tek risk orası değil. Orada bir de yığın liç alanı var. En büyük riskin orada olduğunun kimse farkında değil. Özellikle de yukarıdaki havuza dikkati çekerek diğer büyük tehlikelerin örtbas edilmeye çalışıldığı bir durum söz konusu" diyor.
Oksitli cevherin istiflendiği yığın liç sahasının geçirimsiz tabaka üzerine inşa edilse de bunun dayanıklılığının şüpheli olduğunu dile getiren Küçük, burada oluşan çatlaklardan yer altı sularına sızmanın kaçınılmaz olduğunu, ayrıca hidrojen siyanür olarak buharlaşmasının da söz konusu olduğunu anlatıyor.
Yüksek lisansını siyanürle altın arama konusunda yapan Küçük, ödenen para cezasıyla olayın kapatılmaya çalışıldığını vurguluyor.
Yer altına sızan siyanür solüsyonun ağır metalleri çözerek Fırat'a karışacağına ve aynı zamanda hidrojen siyanür olarak buharlaşarak doğada diğer ağır metalleri çözeceğine işaret eden Küçük, "Bugün büyük bir felaketin küçük boyutu yaşanmıştır. Bunun binlerce katını biz bekliyoruz. Çünkü daha ilerde bu zeminin, bunu bilirkişiye de biz keşif sırasında sorduk, burada durma şansı yok" ifadelerini kullanıyor.
Altın madeninde dokuz ayrı prosesin söz konusu olduğunu belirten Küçük, bu proseslerin her birinin ayrı bir katliam olduğunu, daha büyük felaketlerin yaşanmaması için tesisin kapatılması gerektiğini sözlerine ekliyor.
Madencilik faaliyetinin yapılması için öncelikle canlı yaşamının orman ve tarım alanlarıyla, var olan flora ve fauna alanıyla birlikte sıyrılıp ortadan kaldırıldığına dikkat çeken Küçük, ikinci olarak da işlenmeyen metallerin pasa olarak yığıldığını, bölgede bu nedenle içerisinde ağır metaller olan 200 metre yüksekliğinde bir dağ oluştuğunu belirtiyor.
Bu metallerin ortaya çıkarılması için de patlatma işlemlerinin yapıldığına işaret eden Küçük, bölgede aktif bir fay hattı bulunduğuna da vurgu yapıyor.
Küçük'ün verdiği bilgiye göre patlatma işlemleri sırasında yer altı sularının yerlerinin değişmesinin yanı sıra bölgedeki yaşam alanları da zarar görüyor. Küçük, "200 metre yükseklikte yeni bir dağ oluşuyor burada. 5 bin 600 metre derinliklere inen bir maden çukurundan söz ediyoruz. Topografya değişiyor. Bütün bunların ekolojik etkilerini değerlendirdiğimizde büyük bir yıkımla karşı karşıyayız" diye konuşuyor.
Çevre Mühendisleri Odası da 20 Mayıs'ta yetkilileri işletmenin bölge için yarattığı risklere karşı uyarmıştı.
Tarım ve hayvancılık açısından önemli mi?
Proje, Karasu ve Fırat havzasında tarım ve gıda güvenliği yönünden riskler barındırıyor.
ÇED raporuna göre proje sahasının yaklaşık 80 hektarlık kısmı tarım arazilerinden oluşuyor. Raporda, tarım arazilerinin büyük bir kısmının Anagold tarafından satın alındığı, madencilik faaliyetleri öncesinde 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile Tarım Arazilerinin Korunması ve Kullanılmasına Dair Yönetmelik gereği tarım arazilerinin tarım dışı amaçla kullanım izinlerinin alındığı ifade ediliyor.
Çevre Mühendisi Ahmet Yüksel'in bölgede yaptığı çalışmaya göre İliç ilçesinde yıllık bin 500 ton civarında sebze, bin 200 ton meyve üretimi gerçekleşiyor. Sebze üretiminde ilk sırayı bin 83 ton üretim ile domates alırken bunu, 276 ton üretim ile hıyar izliyor. İlçede 254 ton armut ve 150 ton da vişne üretiliyor.
55 bin civarında küçükbaş ve büyükbaş hayvan bakımı için yem üretimi yapılan İliç'te ayrıca kümes hayvancılığı ve arıcılık da önem taşıyor.
Cemalettin Küçük ise "Orada bir defa hayvancılığın tükendiğini bilmek gerekiyor. Bunun dışında balıkçılık yapan, arıcılık yapan kişilerin olumsuz etkilendiğini biliyoruz. Ayrıca ceviz bitkilerinde yanmalar söz konusu oldu" diyor.
Halk sağlığı riskleri neler?
Siyanür işlemi sırasında altınla birlikte çözülen çinko, nikel, bakır, demir, arsenik gibi ağır metallerin ise insan sağlığına ciddi etkileri söz konusu.
DW Türkçe'ye konuşan Halk Sağlığı Uzmanları Derneği'nden Dr. Ahmet Soysal, yıllarca sürecek olan ağır metal kirliliğine dikkat çekiyor.
Soysal'a göre siyanürle işlem yapan madenler, onlarca yıl bulunduğu bölgede ağır metal kirliliği riski ve bunun yiyecek ve besinler yoluyla insana ulaşma tehlikesine yol açıyor.
Soysal, "İnsanlar ağır metalleri gıdalar yoluyla, içtikleri sular yoluyla, ağız yoluyla aldıkları vakit, bu ağır metaller vücuttan tekrar süzülüp atılamıyor ve vücutta birikiyor. Belli bir eşik değeri de geçtikten sonra başta kanserler, nörolojik hastalıklar olmak üzere veyahut da çocukların gelişiminde otizm veyahut da bilişsel gelişimde kirlilik olmak üzere çeşitli sağlık tablolarına yol açıyor" diye konuşuyor.
Maden şirketlerinin faaliyetlerini sonlandırdıktan sonra bulundukları alandaki sorumluluklarının beş yılla sınırlı tutulduğunu ifade eden Soysal, "Ancak ağır metal kirliliğinin, bu ağır metallerin, bu alanlardan sızması, yer altı yer üstü su kaynaklarını kirletmesi, besin zincirine girmesi ve insanlara ulaşması onlarca, yüzlerce yıl sürecek bir tehdittir. Orada oluşan atık denizi bir kaza olmasa bile yer altı ve yer üstü su kaynakları ve güvenilir tarım konusunda her zaman için bir risk kaynağı olacaktır" diyor.
2019'da Kaz Dağları'ndaki Kirazlı siyanürlü altın madeni de büyük tepkiye yol açmıştı. 2011'de ise Kütahya'da Eti Gümüş tesislerinde atık havuzunun çökmesiyle 25 milyon ton siyanür ve diğer toksik maddeleri içeren su ovaya yayılmıştı. Bugün hâlâ o bölgede hayvanların zehirlenerek öldüğü biliniyor.