Erdoğan'ın "terörist" taktiği: Kitlesinde sadakati artırıyor
4 Şubat 2021Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2 Ocak'ta Boğaziçi Üniversitesi'ne Prof. Dr. Melih Bulu'nun atanmasına karşı çıkan ve rektörün seçilerek belirlenmesini isteyen öğrencilere "Siz öğrenci misiniz, yoksa siz rektörün odasını basmaya kalkışan, orayı işgale kalkışan terörist misiniz?" ifadesini kullanarak tutumunu sertleştirdi. "Rutin bir atamanın üniversiteleri karıştırmak için kullanıldığını" savunan Erdoğan, dünkü açıklamasında "Bu kirli senaryonun aktörlerini Cumhuriyet mitinglerinde darbe çağrısı yaparken gördük" ifadelerini kullandı.
Erdoğan, protestoları Gezi eylemleriyle de karşılaştırarak "Gezi olaylarında esnafın malını mülkünü yağmalarken gördük. Bunları Bezmiâlem Vâlide Sultan Camii'ni işgal ederken, orada bira kutularıyla beraber nasıl bir işgalci hareket yaptıklarını da gördük. Dolmabahçe'deki Başbakanlık Ofisi'ne kalkıp da kanal açmak suretiyle nasıl görüntüler verdiklerini gördük" dedi.
Ancak aslında Gezi eylemlerinde camide bira içildiğine dair herhangi bir kanıt bulunamamıştı. Caminin imamı, tanık olarak verdiği ifadede camide alkol kullanan birini görmediğini söylemiş, müezzin de iddiaları yalanlamıştı. İmam da müezzin de daha sonra başka camilerde görevlendirilmişti.
Peki Gezi eylemlerinde Erdoğan'ın, AKP ile gençlerin arasını açması bilinçli bir tercih, strateji miydi? Hatta "Z kuşağı bilmiyor, anlatmamız lazım" diye yakınan Erdoğan'ın gençlere ulaşma çabasını baltalamıyor mu? Dahası, tüm kamuoyu anketlerinde oy oranı yüzde 40'ın altına inen AKP için gençleri oylarını kaybetmek anlamına gelmiyor mu?
"Sadık genç kitle oluşturmak istiyorlar"
Kamuoyu araştırmacısı İbrahim Uslu, 18-24 yaş arasındaki genç seçmenlerin yarıdan fazlasının sandığa gitmediğini, gidenlerin de merkez partiler yerine MHP ve HDP gibi siyasi yelpazenin ucundaki partilere yöneldiğini söylüyor. Ancak AKP'nin Türkiye genelinde oy ortalamasını yüzde 50'ye çıkardığı 2011 yılında gençlerden yüzde 42-43 oranında oy almayı başardığını hatırlatan Uslu, Gezi eylemleriyle birlikte AKP ile gençlerin arasının açılmaya başladığı görüşünde. Zira Gezi eylemleri sonrası AKP’nin gençlerden aldığı oy oranı yüzde 30’un altına inmişti.
"Gezi dönemindeki gençlere dönük sert dil, gençlerin AKP'den uzaklaşmasına neden oldu. Şimdi de benzer bir süreç yaşanıyor Türkiye'de. Gençlerle AKP arasında gerilim var" diyen Uslu'ya göre AKP’nin Gezi deneyiminden hareketle bu durumun kendisine olumsuz yansıyacağının farkında.
Peki, neden Erdoğan yine de sert bir dil kullanmaktan vazgeçmiyor? Uslu bu soruyu DW Türkçe’ye şöyle yanıtlıyor:
"AKP daha çok sayıda gence ulaşmak yerine daha sadık genç bir kitle oluşturmak istiyor ve bu tür kutuplaşmalar, bu tür gerilimler sadık seçmen kitlesini daha doğrusu seçmen kitlesinin sadakatini artırıyor, daha güçlü bağlarla daha endoktrin olmuş bir biçimde partiyle ilişki kurmalarını sağlıyor. Bu sadece genç kitle için değil diğer geri kalan seçmen grupları için aynı."
İbrahim Uslu, kentli Y ve Z kuşağı seçmenlerin özellikle Y kuşağının referandum sürecinde AKP'den ayrıldığını söylüyor. Uslu'ya göre bunun farklı olan AKP, kutuplaşma ve gerilim siyaseti üzerinden mevcut seçmeninin "sadakatini" artırdı. "Bu yüzden ciddi ekonomik krize karşın AKP'nin oylarındaki aşınma çok yavaş gerçekleşiyor" diyen Uslu, gerilim ve kutuplaşma siyasetinin AKP’nin mevcut seçmenindeki sadakati ve duygusal bağları kuvvetlendirdiğini söylüyor.
"Siyasal harekete dönüşen AKP"
Uslu, Erdoğan’ın bilinçli bir şekilde, belirli bir strateji kapsamında Boğaziçi Üniversitesi protestosuna sert yaklaşımının anlaşılması için AKP'nin yürüttüğü "kutuplaştırma politikası"na yakından bakılması gerektiğini savunuyor.
"Kutuplaştırma politikası çok uzun zamandır AKP’nin kullandığı bir argüman" diyen Uslu, bu politikanın Erdoğan açısından bir rasyonalitesi olduğunu düşünüyor. Uslu, bu düşüncesini şöyle dile getiriyor:
"Sert bir söylem, ciddi bir endoktrinasyon, ciddi bir çatışmacı dil, seçmenin geri kalan kısmıyla köprüleri atarak, yakarak ve ortak bir retorikle, ortak bir tarih bilinciyle, ortak bir siyasal yaklaşımla falan kendi kitlesini kendi partisine güçlü bir biçimde birbirine bağlıyor. Ve AKP bir siyasal parti olmaktan çıkıp bir siyasal harekete dönüşmeye başlıyor uzun zamandır, bunu büyük ölçüde başarıyor."
"Düşman yaratmak"
İbrahim Uslu, Erdoğan'ın sert söyleminin arkasında yatan stratejinin "düşman yaratmak" üzerine kurulu olduğunu dile getiriyor.
"Somut bir düşman gösteriyorlar. Ve bu düşmanlarla işbirliği yapanlar var. Bazen bu düşman yurt dışında oluyor, bazen yurt içinde. Ama bu düşmanla mücadele eden kahramanlarla, iyiler de var. Dolayısıyla tarafınızı seçin ve orda kalın mesajı veriyorlar” diyen Uslu, tarafını seçenlerin AKP ile kurduğu ilişkinin de “seçmen-siyasi parti ilişkisi" olarak tanımlanamayacağını söylüyor.
Bu noktada AKP'nin siyasi partiden siyasi bir harekete dönüştüğü tezini ileri bir noktaya taşıyan Uslu, "AKP'nin oyu bugün eriyor ama çok fazla erimiyor. Bunun en önemli nedeni de AKP'nin bir siyasal hareketin de ötesine geçip siyasi cemaate dönüşmeye başlaması. İşte Erdoğan bu yüzden sert söyleminden geri adım atmayacak, daha da şiddetlenecek" değerlendirmesi yapıyor.
"Kimse gençleri dinlemiyor"
İstanbul Ekonomi Araştırma'nın belirlemelerine göre Türkiye'de seçimlerin 2023'te olması durumunda 5 milyonun üzerinde yeni seçmen ilk kez oy kullanacak.
"Bu kuşkusuz hem hükümet hem muhalefet partilerinin ağzını sulandırıyor ve buraya yönelik bir takım stratejiler geliştirmeye çalışıyorlar" diyen İstanbul Ekonomi Araştırma Genel Müdürü Siyaset Bilimci Can Selçuki, Boğaziçi Üniversitesi'nde yaşananlar çerçevesinde bakıldığında hükümetin gençleri dinlemeyi tercih etmediğine dikkat çekiyor.
İstanbul Ekonomi Araştırma, Boğaziçi Üniversitesi'ndeki protestolara katılan 236 öğrenciyle görüşerek gençlerin ne istediklerini ve ne beklediklerini belirledi. Selçuki, tespitlerini DW Türkçe'yle paylaşırken "Gençler dinlenmek ve ciddiye alınmak istiyor. Rektör atamasını düzenleyen kanunda değişiklik istiyorlar. Ama kimse durup da öğrencilerin ne istediğini sormuyor, onları dinlemiyor. Sıkıntı burada" diye konuşuyor.
Selçuki, başta AKP olmak üzere tüm siyasi partilerin gençlerle iletişim politikalarında, stratejilerinde eksiklik gördüğünü söylüyor. Peki partilerin gençleri dinlememesi, genç seçmenlerin oy tercihlerine nasıl yansıyacak? Selçuki bu soruyu şöyle yanıtlıyor:
"Gençlere Mars'tan geliyorlarmış gibi davranıyoruz ama onlar bizimle aynı mahalleden gelen gençler. Toplumun genel eğilimlerini tekrarlama olasılıkları yüksek. Elbette kendilerini dinlemeyenden uzaklaşıyorlar. Bu durumun AKP'ye olumsuz, muhalefete de olumlu yansıması için bir partinin çıkıp gençleri dinliyor olması lazım. Dolayısıyla genç seçmenin AKP'ye daha mesafeli durmaya başladığını görüyoruz araştırmalarımızda ama bu mesafe diğer partiler için de geçerli."
Selçuki, gençlerin siyasi partilere ve liderlerine yaklaşımlarını "Hiçbir partinin, hiçbir liderin kendilerine hitap ettiğini düşünmüyorlar" tespitiyle özetliyor. Selçuki, "Bu yüzden ya sandığa gitmeyecekler ya da muhtemelen ailelerinin tercihleri yönünde birtakım tercihlerde bulunacaklar" öngörüsünde bulunuyor.
Hilal Köylü / Ankara
© Deutsche Welle Türkçe