Erdoğan'ı Almanya'da nasıl bir Türkiye politikası bekliyor?
7 Kasım 2023Rusya'nın Ukrayna saldırısının Almanya'nın dış ve güvenlik politikalarında yol açtığı büyük sarsıntılar, Alman hükümetinin Avrupa Birliği'nin (AB) sınırları ve geleceği ile ilgili vizyonunu gözden geçirmesine yol açtı. Ukrayna savaşı öncesinde AB'nin yeni üyeler kabul ederek genişlemesine "hazmetme kapasitesi" ve oluşacak "mali yük" gerekçesiyle soğuk bakan Almanya, artık AB'nin sınırlarını genişlemesini "jeopolitik bir zorunluluk" olarak görüyor.
Bunun nedenlerini ise Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, geçen hafta Berlin'de düzenlenen, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın da davetliler arasında yer aldığı "Daha büyük ve güçlü bir Avrupa" başlıklı konferansta açıkladı. Konuşmasında Ukrayna savaşı ve Ortadoğu'da İsrail ile Hamas arasındaki ihtilafa işaret eden Baerbock, dünyadaki çatışmaların "jeopolitik fay hatlarını derinleştirdiğinin" altını çizdi.
Baerbock, AB için sınırlarını genişletmenin neden bir "jeopolitik zorunluluk" haline geldiğini ise "Putin'in Moskova'sı sadece Ukrayna'yı değil, aynı zamanda Moldova, Gürcistan ve Batı Balkanları da bizden ayıracak emperyal bir hendek açmak için çabalamaya devam edecek. Rusya bu ülkeleri istikrarsızlaştırılabilirse, bu aynı zamanda bizi, hepimizi de saldırıya açık hale getirir" sözleriyle açıkladı.
Avrupa'da artık "gri alanların varlığına" izin veremeyeceklerini, bu nedenle genişlemenin önemli olduğunu vurgulayan Baerbock, "Zira komşularımızın geleceği bizim de geleceğimizi etkileyecektir" dedi. "Şayet komşu bölgemizde artık gri alan istemiyorsak o zaman şimdiden bu ülkeleri masaya davet etmeliyiz" diyen Baerbock, aday ülkeleri aşamalı olarak AB'ye entegre etmenin yollarının bulunması gerektiğini vurguladı.
Baerbock Türkiye için hangi mesajı verdi?
Almanya'nın ev sahipliği yaptığı konferansın zamanlaması önem taşıyor. Zira konferans özellikle AB Komisyonu'nun 2023 Genişleme Paketi'ni açıklayacağı 8 Kasım'dan bir kaç gün önce yapıldı. Konferansa, üye ülkelerin dışişleri bakanlarının yanı sıra Türkiye dahil birliğe üye olmak isteyen 10 ülkenin dışişleri bakanları davet edildi.
Bakan Baerbock'un konuşmasında genişleme sürecinden bahsederken son yıllarda "AB'nin stratejik öneme sahip komşusu" olarak nitelendirilen Türkiye'yi de aday ülkeler kapsamında değerlendirmesi dikkat çekti. Bununla birlikte temkinli ifadeler kullanan Baerbock, "Türkiye ile de adaylık süreci halen mevcut. Bu süreç şu anda fiilen donmuş durumda olsa da, burada da reformlar anahtar öneme sahip" şeklinde konuştu, yani ihtiyatlı ve diplomatik ifadelerle kapının henüz resmen kapanmadığına dikkat çekti.
Baerbock'un mesajları, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın konferansa davet edilmiş olması ne anlama geliyor? Özellikle Alman dış politikasında jeopolitiğin öne çıkmasıyla AB'nin yeni üyelere kapılarını açmaya hazırlanması, Türkiye için de açılmış bir fırsat penceresi olabilir mi?
DW Türkçe'ye konuşan uzmanlara göre, uluslararası düzenin büyük değişime sahne olduğu bir dönemde AB'nin giriştiği sınırlarını genişletme açılımı Avrupa için önemli bir dönüm noktası teşkil ediyor, ancak Ankara'nın demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi alanlarda adımlar atmaması halinde Türkiye'nin açılan fırsat penceresinden faydalanması çok güç.
Türkiye Almanya için önemli ama…
Almanya'nın saygın düşünce kuruluşlarından Bilim ve Politika Vakfı (SWP) bünyesindeki Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) uzmanı Dr. Yaşar Aydın, Türkiye'nin AB üyelik müzakereleri fiilen durmuş olmasına rağmen Fidan'ın Berlin'deki konferansa davet edilmesinde etkili olan nedenleri sıralarken, Türkiye'nin stratejik bakımdan Almanya için önemli bir ülke olduğunu, Alman tarafında Türkiye ile ilişkileri "canlı tutma" ihtiyacının bulunduğunu söyledi.
Bununla birlikte Aydın, Alman siyasi karar alıcılarının artık gelişmelere salt jeopolitik perspektiften baktıkları için Almanya-Türkiye ilişkilerinin düzeleceği, bu vesileyle de Ankara'nın AB ile ilişkilerinin de canlanacağı beklentisini gerçekçi bulmadığını vurguladı.
Aydın, "Ben bu iyimserliğe çok da katılamıyorum. Çünkü Alman siyasi karar alıcılarından mevcut haliyle Türkiye'nin Avrupa'da bir yeri olmadığı kanaati hakim. Türkiye'de değişiklik olmadığı müddetçe Gümrük Birliği modernizasyonu ya da vize serbestisi gibi beklentilerinin karşılanacağına da çok da ihtimal vermiyorum. Olursa çok büyük bir sürpriz olur. Öncelik Ukrayna ve Balkanlara verilmiş durumda. Ayrıca yapılan pek çok analizde Çin'den nasıl hasım, rakip olarak bahsediliyorsa Türkiye de öyle rakip, hasım olarak tanımlanıyor. Özellikle Balkanlarda, Güney Kafkasya'da ya da örneğin Ege'de ya da Kıbrıs'ta" gözlemini aktardı.
Almanya Türkiye ile ilişkileri nasıl konumlandırıyor?
Peki o zaman Almanya jeopolitik stratejisinde Türkiye'yi nasıl konumlandırıyor? Başta ABD olmak üzere pek çok Batılı lider Cumhurbaşkanı Erdoğan'a mesafeli bir tutum sergilerken Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un, selefi Angela Merkel gibi, Erdoğan ile diyaloğunu sürdürmeye önem vermesi ne anlama geliyor?
Yaşar Aydın, "Alman hükümeti, Türkiye'yi AB'nin yakınında tutmak, daha da fazla otonomlaşmasını engellemek istiyor. NATO'da sorun çıkarmaması, askeri ittifaktan kopmaması, İsveç'in ittifaka üyeliğine onay vermesi ve göç meselesinde de tampon bölge olmaya devam etmesi Almanya'nın önceliklikleri" dedi.
Scholz, Mayıs'taki ikinci tur cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazananan Erdoğan'ı arayarak tebrik eden ilk Batılı liderler arasında yer alıyor. Hatta Scholz bu görüşmede Erdoğan'ı Berlin'e davet etmişti ve Erdoğan'ın da bu davete icabet etmek üzere önümüzdeki hafta Almanya'ya gelmesi planlandı.
Erdoğan ziyareti belirsizliğini koruyor
Ancak diplomatik kaynaklar, Erdoğan'ın gelecek hafta için öngörülen ziyareti hakkında henüz planlamaların kesinleşmediğini ifade ediyor.
Ziyaret için 17-18 Kasım tarihleri belirlenmiş, hatta iki liderin 18'inde Berlin Olimpiyat stadında oynanacak Almanya-Türkiye dostluk maçını birlikte izlemeleri gündeme getirilmişti. Ancak Ortadoğu'da tırmanan ihtilaf ve Erdoğan'ın Almanya'da terör örgütü olarak kabul edilen ve faaliyetleri yasaklanan Hamas için "terör örgütü değil, kurtuluş ve mücahitler grubu" açıklaması nedeniyle bu planın gerçekleşmesi güç görünüyor. Berlin, zaten toplumsal gerilimin tırmandığı bir süreçte yeni krizlere yol açması muhtemel olayların yaşanmasını istemiyor. Berlin'deki stadyumun İsrail karşıtı bir siyasi arenaya çevirilmesi ihtimalinden endişe duyuluyor, zaten zorlu bir süreçten geçen Almanya-Türkiye ilişkilerinin yeni gerilimlere sahne olması istenmiyor.
Bu nedenle ziyaretin 16'sına çekilebileceği de konuşuluyor. Erdoğan ile Scholz'un ortak basın toplantısı yapıp yapmayacakları ile ilgili olarak da belirsizlik sürüyor.
Ortak basında toplantısında Erdoğan'ın yapabileceği olası tartışmalı açıklamaların, ülkedeki mevcut Türkiye karşıtlığını daha da alevlendirmesi ve bunun aynı zamanda da iç politikada Scholz hükümetini zora sokabilecek olması, Alman tarafını düşündürüyor.
Erdoğan'ın ziyaretinin detaylarının önümüzdeki günlerde netlik kazanması bekleniyor. Cuma günü, Başbakan Scholz'un gelecek haftaki resmi programı kamuoyuyla paylaşıldığında Erdoğan'ın ziyaretinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ve nasıl bir program öngörüldüğü, büyük ölçüde netleşmiş olacak.
Almanya kamuoyunda artan Türkiye karşıtlığı
CATS uzmanı Aydın, Sosyal Demokrat Parti (SPD), Hür Demokrat Parti (FDP) ve Yeşillerin oluşturduğu koalisyon hükümetinin Alman kamuoyunda artan "Türkiye karşıtlığı" nedeniyle AKP hükümeti ile diyalogunda çok ihtiyatlı bir tutum sergilediğine dikkat çekiyor.
Hem SPD hem de Yeşillerin seçmenlerinde son yıllarda Erdoğan'ın liderliğindeki Türkiye'ye karşı büyük bir tepki olduğuna işaret eden Aydın, Almanya'daki Türkiye algısına ilişkin şu dikkat tespitleri aktardı:
"'Türkiye karşıtlığı' olarak nitelendirebileceğimiz boyutta bir tepki var. Son olarak Hamas ve İsrail hakkındaki açıklamaları nedeniyle Erdoğan'ın Almanya ziyaretinin iptal edilmesi çağrıları bile yapıldı, 'Antisetimist Erdoğan'ı ağırlamayın' deniyor. Ayrıca Türkiye'de antidemokratik uygulamalar sürdüğü müddetçe Erdoğan hükümeti ile görüşülmemesini savunan bir kesim de var, bunun bir bölümünü de Türkiyeli göçmenler oluşturuyor. Bir de bir diğer önemli faktörü de gözardı etmemek gerekir: Mevcut Alman hükümeti, sağcı popülist Almanya için Alternatif (AfD) partisi, yani antidemokratik bir sınama ile karşı karşıya. Böyle bir hükümetin, ülkesinde demokratik teamülleri hiçe sayan, Anayasa Mahkemesi kararlarını bile uygulamadığı için 'artık bir kanun devleti bile değil' denilen AKP hükümetiyle çalışması da gerçekten hiç kolay değil. Bu nedenlerden ötürü Almanya mevcut konjonktürde Türkiye ile, Ukrayna ya da göçün önlenmesi gibi belirli alanlarda işbirliğine ihtiyaç duyuyor ama bazı hassasiyetler, kamuoyundaki tepki nedeniyle de bu diyalogu uluorta, aleni bir şekilde yürütmekten de çekiniyor."
Baerbock-Fidan diyaloğu "yapıcı"
Kamuoyuna çok yansıtılmasa da Berlin-Ankara hattındaki diplomatik ilişkilerin Mayıs seçimlerinden sonra daha olumlu bir havada ilerlediği belirtiliyor. Alman diplomatik kaynaklar, geçen hafta konferans marjında yapılan Baerbock-Fidan görüşmesinin olumlu bir havada geçtiğini, bazı konularda görüş ayrılıklarına rağmen, her iki tarafın "yapıcı bir dil" kullandığını kaydediyor.
Fidan ile Baerbock'un, yakın dönemde, çeşitli uluslararası konferanslar çerçevesinde, Londra'da, New York'ta sık sık yüz yüze görüştüklerini, son olarak da geçen ay Mısır'da bir araya geldiğini hatırlatan diplomatlar, iki bakan arasındaki yakın diyaloğun önemli olduğunu dile getiriyor.
Hakan Fidan'ın selefi Mevlüt Çavuşoğlu'ndan daha farklı bir tarza sahip olduğunu belirten Alman kaynaklar, serinkanlı tutumu ve diplomatik üslubunun daha yapıcı görüşmelere zemin hazırladığını ifade ediyor.
Ancak bu olumlu gidişata rağmen Erdoğan'ın AB ile ilişkilerin canlandırılmasından Almanya ile ekonomik işbirliğinin güçlendirilmesine uzanan pek çok alandaki beklentilerinin karşılanması şimdilik zor görünüyor.
"Alman yatırımcılarında ciddi güvensizlik hakim"
"Alman iş dünyası Türkiye'nin yatırım beklentisini nasıl değerlendiriyor? Erdoğan'ın ekonomide oluşturduğu yeni ekibin attığı adımlarla Türkiye'de bir ilerleme kaydedildiği düşünülüyor mu?” sorusunu yanıtlayan CATS uzmanı Yaşar Aydın, "Yok, hiçbir ilerleme kaydedildiği düşünülmüyor" dedi.
Alman iş dünyasının Türkiye'ye bakışı ile ilgili araştırmalar yürüten Aydın, "Bakın Alman yatırımcıları için hukuk güvenliği çok önemli. Hukuk devletinin tesisi kritik öneme sahip. Türkiye ‘yatırım üssü" olacağım diyerek stratejik konumuna kanımca biraz fazla güvendi. Bu süre zarfından Bulgaristan aldı başını gitti, Almanya ile Bulgaristan arasındaki ticaret müthiş boyutta arttı, yatırımlar oraya gidiyor. Türkiye şimdi Gümrük Birliği modernizasyonu diyor ama bunun da koşulları, hukuk devleti ile ilintili boyutları var. Ayrıca Alman tarafı 'Türkiye varolan anlaşmaya bile uymazken ben yeni anlaşma yapsam ne olacak' diyor. Ciddi bir güvensizlik hakim" bilgisini aktardı.
"Hukukun üstünlüğünden taviz yok" mesajı
Zaten Alman Bakan Baerbock da AB konferansındaki konuşmasında hukuk devletinden taviz verilmeyeceğinin altını çizdi.
Baerbock, demokrasi ve hukukun üstünlük ilkelerinin AB'nin "kaya kadar sağlam" temelini oluşturmaya devam edeceğine, birliğin ancak temel ilke ve değerlerinden taviz ve ödün vermediği sürece ayakta kalabileceğine vurgu yaptı, birliğe üye olmak isteyen ülkelere de "Katılım sürecinde hiçbir indirim ya da kestirme yol olmayacaktır, en azından hukukun üstünlüğü ile ilgili olarak" mesajını verdi.
Bu mesajın, AB Komisyonu'nun Brüksel'de açıklayacağı 2023 Genişleme Paketi'nde de yer alması bekleniyor.
Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Avrupa Komşuluk Konseyi (ENC) Direktörü Samuel Doveri Vesterbye, açıklanacak paket hakkında DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, "Ben Türkiye'ye önerilenlerin Ankara tarafından yeterli görülmeyeceği kanaatindeyim" dedi.
AB'de başlayan reform ve genişleme tartışmalarında birliğin dört çemberli bir birliğe dönüşmesi öne çıkıyor, tam üyelik dışında, esnek, farklılaştırılmış alternatif üyelikler gündeme getiriliyor.
Vesterbye ise Türkiye için Gümrük Birliği modernizasyonu ve savunma alanındaki işbirliğinin ilginç olabileceği ama AB'nin bu konularda bu aşamada Ankara'nın beklediği oranda adım atmayacağı görüşünde.
"Erdoğan Türkiye'nin AB'ye üye olmasını istemiyor"
ENC Direktörü, "Türkiye, aslında başka alternatifleri olmayan Ukrayna ve Moldova'dan farklı gayet tabii ki. Özgün bir konumu var. Şayet AB Türkiye'nin gemide olmasını istiyorsa, o zaman Gümrük Birliği modernizasyonu ve savunma ve güvenlik alanlarında somut açılımlar gerekecek. Ama bu Kıbrıs'ın itirazı nedeniyle gerçekleşmesi çok zor görünüyor" dedi.
Ayrıca tüm sorunlara rağmen Almanya ekonomisi için Türkiye'nin büyük önem taşımaya devam ettiğine dikkat çeken Vesterbye, Türkiye ekonomisinden tümüyle ayrışma sürecine girmesi halinde bunun aynı zamanda Alman ekonomisinde durgunluk sarmalına yol açabileceğine vurgu yaptı.
Vesterbye, aslında Alman hükümetinde aklı başında herkesin Türkiye ile Gümrük Birliği'nin modernizasyonunun aynı zamanda Alman ekonomisi için hayati önem taşıdığının farkında olduğunu söylerken, sözlerini şöyle tamamladı:
"Türkiye-AB, Türkiye-Almanya ilişkileri iç içe geçmiş durumda, birbirine bağlı, bağımlı durumdalar. Avrupa'da yaşayan Türk nüfusu, Türkiye'nin tedarik zincirlerindeki rolü, ticari ilişkiler gibi up uzun bir liste sıralayabiliriz… Birbirlerine o kadar bağlılar ki bir kopuş aynı zamanda her iki tarafta da bir çöküşe yol açabilir. Ancak sürekli dile getirseler de herkes Erdoğan liderliğinin Türkiye'nin AB'ye üye olmasını gerçekten de istemediğini gayet iyi biliyor. Tabii ki Erdoğan AB'ye üye olmak istemez çünkü elinde biriktirdiği yetkileri, gücünü kaybetmek istemiyor. Hiç böyle bir niyeti olmadığı açık. Peki bu koşullar altında ilişkiler nasıl şekillendirilebilir? Erdoğan Türkiye'nin AB'ye üye olmasını istemediğine göre o zaman ekonomi ve savunma alanında işleyebilecek, uygulanabilir bir ilişki dışında seçenek kalmıyor."