Erdoğan-Putin zirvesi sonrasında İdlib’de ne değişti?
6 Mart 2020Gerçi adı tam olarak ateşkes de konmuş değil. Yine de İdlib etrafında “tüm askeri faaliyetin” 6 Mart gece yarısından itibaren durmasını öngören ortak açıklama, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve hükümetinin istediği sonuç olmasa da, sokaktaki insana bir nebze olsun nefes aldırdı. Güçlü “şehit kültürüne” rağmen, Suriye’den gelen cenazelerin muhalefetin “Ne işimiz var oralarda” itirazlarına yol açması nedeniyle Meclis’te AKP ve CHP’liler arasında kavga ortada. İnsanlar savaş ihtimalinden uzaklaşılmasını ve askerlerin saldırıya uğramama ihtimaline inanmak istiyor.
Moskova görüşmesinin ayrıntıları henüz tam olarak ortaya çıkmadı. Dile kolay, 5 saat 40 dakika baş başa görüştü iki lider, uluslararası ilişkilerde alışılmadık ölçüde uzun bir süre.
Hem Türkiye, hem Rusya, hem de ABD ve AB dahil diğer aktörler bakımından 5 Mart görüşmesinin bilançosunu şöyle çıkarmak mümkün.
Çelişkiler devam ediyor ama…: Rusya Devlet Başkanı Putin, İdlib’de son yaşanan çatışmaları “terörist grupların”, Erdoğan ise Beşar Esad’a bağlı güçlerin “kışkırttığı” iddialarından vazgeçmiş değil. Dahası, iki ülke arasında kimin terörist, kimin “silahlı muhalif” olduğu konusunda bir görüş birliği de yok. Putin, teröristlerle mücadelesinin süreceğini, Erdoğan ise Suriye ordusunun her hareketine cevap verileceğini söylüyor. Bu durumda adı ateşkes dahi konmayan “ateşkes” Türk-Rus ortak devriyesinin başlayacağı 15 Mart tarihine dek bozulmazsa, bunu bile başarı saymak gerekecek. Yine de Erdoğan, Putin'i karşısına almak istemiyor, Esad rejimine Moskova’nın açık desteğine rağmen, “Karşımızda Rusya yok, rejim var” söylemini koruyor.
Çok yönlü güven bunalımı: Ancak güvensizlik ortamı de devam ediyor. Erdoğan’ın Moskova’daki tören sonrasında Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un elini sıkarken, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’na “Esad’la konuştular mı?” diye sorması aslında durumu anlatıyor. Ankara, Şam ile doğrudan konuşmadığı için Rusya’nın sözüne güvenmek durumunda ama güvenmiyor. Putin de Erdoğan’a tam güvenmiyor ki, daha görüşmeye geçmeden önce, Erdoğan’ı yalanlarcasına, 27 Şubat’ta 34 askerin öldürüldüğü bölgede Türk birliği olacağının kimseye söylenmediğini vurguladı.
Rusya, Halep-Şam yolunu açtı: Türk ordusunun “Bahar Kalkanı” adı verilen misilleme harekâtı sayesinde Esad güçleri İdlib’i geri alamadı. Alsaydı, bu durum muhtemelen Putin ve Esad tarafından artık Cenevre görüşmelerine gerek kalmadığı şeklinde yorumlanabilirdi. Buna karşı Türkiye, Şam ve Halep’i birbirine bağlayan M5 yolu üzerindeki iddiasını yitirmiş görünüyor. Akdeniz kıyısındaki Lazkiye şehrini M5’e bağlayan M4 karayolunda ise ortak devriye gezilecek, yani Ruslarla -şimdilik- kontrol paylaşımı var. Türkiye’nin İdlib etrafındaki 12 gözlem noktasından, 10'unun Esad güçlerinin kuşatması altında bulunduğu öne sürülüyordu; bu kuşatmaların kaldırılacağı konusunda bir bilgi henüz yok.
ABD-Türkiye buzları eriyor: Eğer Putin’in İdlib zorlaması, son yıllarda Erdoğan’ın Türkiye’yi Batı’dan ne kadar uzaklaştırdığını sınamak idiyse; bu sınavı geçemedi. NATO’dan Türkiye’nin Suriye’nin saldırılarına vereceği cevabı destek kararı çıkması, Rusya’nın tutum değişikliğine yol açtı. Hatırlanacağı gibi daha önce İdlib konusunda Erdoğan ile yüz yüze görüşecek bir şeyi olmadığını söyleyen Putin, NATO kararı sonrasında fikir değiştirdi. ABD ise Türkiye ile son zamanlarda giderek açılan mesafesini kapatmak için İdlib çatışmalarını fırsat olarak değerlendirdi. Türkiye’ye NATO gücüne verilmiş Patriot bataryaları gönderilmesi ihtimali de konuşulmaya başlandı, ABD’nin Türkiye’ye özel yapım mühimmat vermesi ihtimali de.
AB-Türkiye ilişkilerinde göçmen sorunu: Erdoğan İdlib krizi sırasında yıllardır yapacağını söylediği şeyi yaptı ve Suriyeli göçmenlere kapıları açtı. Açmasıyla da Yunanistan sınırına yığılma oldu, Yunanistan polisi ateş açtığı göçmenleri fiilen AB sınırlarında öldürmüş ve yaralamış oldu. Bu aslında AB’nin “yumuşak güç” iddiasını da ciddi ölçüde zedeleyen bir durum. AB hükümetleri tedirgin. Erdoğan böylece Suriye krizinde yardımını göremediği AB’yi soruna ortak etti. AB Konseyi Başkanı Charles Michel'in, 4 Mart'ta Erdoğan ile görüştükten bir gün sonra, Erdoğan'la buluşmaya hazırlanan Putin'i arayarak destek istemiş olması da, AB'nin ne kadar zorda olduğunu gösteriyor. Bu durumdan en çok etkilenecek ülkelerin başında gelen Almanya’nın yoğun diplomasi içinde olması rastlantı değil.
Yine de İdlib krizini Türkiye’nin Batı ya da Rusya ile ilişkilerinde bir dönüm noktası olarak görmek doğru değil. Çünkü tutumlarda bazı değişiklikler olsa da, ne taktik planda İdlib çevresinde; ne de Türkiye-NATO, Türkiye-ABD ve AB-Rusya ilişkilerinde stratejik planda bir değişiklik var.
Stratejik planda en önemli değişken hâlâ Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400 füzeleri olmaya devam ediyor. Bu anlamda Türkiye-Rusya ilişkilerinden çok, Türkiye-ABD ilişkilerinin belirleyici olduğu dahi söylenebilir.
Murat Yetkin
© Deutsche Welle Türkçe