'En büyük sorun Türkiye'
6 Ekim 2014Deutsche Welle: Sayın Steinberg, siz cihatçılık, Irak ve Suriye konularıyla yakından ilgileniyorsunuz ve yakın zamanda da bu konuyla ilgili bir kitap yazdınız. Alman Müslüman toplumunda cihatçılık sizce ne ölçüde kök salmış durumda?
Guido Steinberg: Cihatçılık son yıllarda Almanya'da bir Alman olgusu haline geldi. 11 Eylül suikastçıları 1992 ve 1996 yılları arasında Almanya'ya gelen ve burada eğitim gören fakat fikirleri kendi ülkelerinde şekillenmiş Arap öğrencilerdi. 2006'dan beri Almanya'da sayıları sürekli artan cihatçıların çoğu, hayatlarının büyük bir kısmını ya da gençlik çağlarını Almanya'da geçirmişler ve bu ülkenin sosyolojik bir parçası durumundalar. Aralarında burada doğmuş olanlara daha sık rastlanıyor. Türkler, Kürtler ve Kuzey Afrika ülkelerinden gelen Arapların yanı sıra dinlerini değiştiren Almanlarla Rusya Almanlarının da içinde yer aldığı etnik olarak son derece karışık bir kesim, bu.
Deutsche Welle: İnsanları buna teşvik eden nedir? Neden İslam'ın böyle radikal bir formunu benimsiyorlar?
Guido Steinberg: Alman cihatçılar 2006 yılından beri savaş bölgelerine gidiyorlar. Pakistan, Afganistan ve hatta Somali'ye gidenlerin yanında Çeçenistan'a gitmeyi deneyenler de bulunuyor. Ancak bugün en çok Suriye ve Irak'a gidiyorlar. Baskı altındaki Sünni Müslümanlara yardım etme arzusu son derece gelişmiş durumda. Bunun yanı sıra son aylarda ikinci bir amaç önem kazandı. Bu genç Selefiler Almanya'da ya da Arap dünyasında gerçekleştirilmesi mümkün olmayan, sadece İslam'ın sözde düşmanlarına karşı savaşılan cihatçıların bulunduğu yerlerde kurulması mümkün olabilecek bir İslam toplumunda yaşamak istiyorlar. Ayrıca örneğin macera arayışı ya da can sıkıntısı gibi veya son aylarda gördüğümüz üzere şiddet fantazilerini yaşamak gibi daha kişisel güdüler de rol oynayabiliyor.
Deutsche Welle: Alman devleti ve toplumu da gerçekten cihatçıların tehdidi altında mı?
Guido Steinberg: Bence evet bir tehlike var ama bu abartılmamalı. Biz yaklaşık sekiz yıldır Alman cihatçılar fenomeniyle yaşıyoruz ki bunlar El Kaide ve birçok diğer organizasyonlarda eğitim almış orada savaşlara katılmış ve sonra geri dönmüş cihatçılar. Geri dönenlerden bazıları geçmişte başarıya ulaşmış ya da engellenmiş saldırılar da planlamışlar. Ben, sıklıkla duyulduğu üzere, burada bir saldırı gerçekleşmesinin bir zaman meselesi olduğu fikrini saçma buluyorum ancak saldırıların Almanya'da planlanmış olması son derece muhtemel.
Deutsche Welle: Almanya böyle bir tehlikeye, güvenlik kuvvetleri ve istihbaratıyla ne kadar hazır?
Guido Steinberg: Son yıllarda Alman güvenlik güçleri Amerika'nın desteğine bağımlı görünüyor. Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı'nın desteğiyle plan aşamasında engellenen en az bir tane belki de iki tane durum var. Bu, Alman güvenlik güçlerinin zayıflığını gösteriyor. Zayıf güvenlik güçlerine sahip olmamız politik olarak istense de Almanya'da artan tehdide yeterli cevabı verecek nitelikte değil. Geçmişteki tecrübelere dayanılarak söylenebilir ki Alman güvenlik güçleri radikalleşme süreçlerini takip ve fark etmede zayıftı ve birçok terör şüphelisi Amerikan yardımıyla tespit edilebilmişti. Diyebilirim ki aslında bakanlık ve parlamento denetimini de kapsayan bütün güvenlik yapısından kaynaklı bir problem mevcut.
Deutsche Welle: Türkiye'nin rolü nedir peki? Türkiye IŞİD'i destekliyor mu yoksa ona karşı mı?
Guido Steinberg: Türkiye NATO'daki Avrupalı müttefikleriyle uyuşmayan son derece sorunlu bir rol oynuyor. Bunun Türkiye’nin Suriye politikasındaki öncelikleriyle de alakası var. Türkiye öncelikle iki şey istiyor: Bunlardan ilki hem Erdoğan’ın şahsi arzusu hem de Türk dış politikasının en önemli amaçlarından biri olan Esad rejiminin devrilmesi. İkinci önemli hedefse PKK’nın Suriye kolunun ortadan kaldırılması. Kuzey Suriye'de Demokratik Birlik Partisi PYD'nin kontrolünde olan Kürtlerin hâkim olduğu üç bölge bulunuyor. Komuta ve finans zinciri PKK'ya bağlı olan PYD için PKK’nın Suriye kolu denebilir. Türkiye'de IŞİD örgütünü engellemeye yönelik bir ilgi oluşmaya başlamış olsa da bu, ilk iki hedefin çok gerisinde kalıyor. Bu nedenle Türkiye'nin yabancı savaşçıların geçişine, Türkiye-Suriye sınırında askeri malzeme kaçakçılığına göz yumulduğunu tespit etmek mümkün.
Deutsche Welle: IŞİD'in Suudi Arabistan ve Katar ile bağlantısı olduğu düşünülüyor. Bunların Suriye'de sivil savaş başladığından beri terörizmi finanse ettikleri söyleniyor.
Guido Steinberg: Aslında en büyük sorun Türkiye. 2011'den beri Katar'la birlikte El Nusra Cephesi'nin de aralarında olduğu İslamcı, Selefi ve cihatçı grupları destekliyor yani bu suçlama Türkler ve Katarlılara yöneltilmeli. Ayrıca son bir buçuk yılda Ahrar el Şam adlı örgütün güçlenmesine de destek oldular. Uluslararası bir gündem yerine bölgesel bir amacı olan Selefilerden oluşan bu grup da sonuç olarak Suriyeli Taliban. Bu noktada onları desteklemek akıllı bir politika mı bu sorulmalı. “Ahrar el Şam” henüz Avrupa terör listelerinde bulunmasa da bence o listeye ait, o nedenle Türkler ve Katarlıların bu politikaya derhal son vermesi için harekete geçilmeli. Fakat burada Suudi Arabistan farklı bir konumda. 2011 yılından beri Özgür Suriye Ordusu'nu destekliyor ve bu durum Avrupa ve Amerikan politikalarına uygun. Suudi Arabistan'ın El Nusra Cephesi ve IŞİD örgütünü desteklediğine dairse bir kanıt bulunmuyor. Aksine Suudi Arabistan bu harekete karşı Avrupa ile ortak çalışıyor ve birçok Avrupalı gibi Türkiye'nin pozisyonundan şikâyet ediyor. Suudilere IŞİD'le ilgili olarak bir suçlama yöneltilmesi yanlış olur. En büyük problem Kuveyt'tir. Kuveyt, Körfez bölgesindeki Suriyeli asilerin finansmanı noktasında bir düğüm noktasıdır ancak orada da finansmanı yapan devlet değildir.
Deutsche Welle: Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile müzakerelere başlamalı mıyız? İslam Devleti'ne karşı onunla ittifak etmek gerekir mi?
Guido Steinberg: Sanırım son aylarda Amerikalıların ve Avrupalıların açıklamaları, Esad'ın hâlâ ülkenin belli bir kısmını yönetebileceği fikrinin kabul edildiğini gösteriyor. Bence bu kadar ileri gidilmemeli ve bir diktatörle tekrar işbirliği yapılmamalıdır. Kabul edilemez diktatörlerle işbirliği yapmış olmaları Batılı devletler topluluğunun, Avrupalıların, yıllar boyunca gözden uzak tutmaya çalıştığı bir hata. Batılı politikacılar bölgedeki güvenilirliğini kaybetmek istemiyorlarsa bundan kaçınmalılar. Öte yandan çoğu devlet IŞİD'i Esad'dan daha tehlikeli görüyor. Ama Esad'ın Suriye'de son üç yılda iki yüz bin kişinin ölümünden sorumlu olduğu unutulmamalı, IŞİD'in yaptığı ise bunun sadece küçük bir parçası kadar. Hem Esad rejimi hem de IŞİD düşmanımız ve her ikisiyle de savaşılması gerekiyor.
©Deutsche Welle Türkçe
Bettina Marx (DW Berlin)