1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

‘En çok izi Gölcük depremi bıraktı’

12 Mart 2016

Yurt içi ve dışında yaklaşık 2 bin operasyonda 2 bin 234 insanı yaşama döndüren AKUT, 14 Mart’ta 20’nci yaşını dolduruyor. Derneğin Yönetim Kurulu Başkanı Nasuh Mahruki ile 20 yılda en çok iz bırakan anları konuştuk.

https://p.dw.com/p/1ICAZ
Türkei Erdbeben 1999
FOTO: ARŞİVFotoğraf: Getty Images/AFP/M. Deghati

DW Türkçe: İlk AKUT fikri nasıl ortaya çıkmıştı 20 yıl önce?

Nasuh Mahruki: AKUT fikri aslında 21,5 yıl önce ortaya çıktı. 1994 yılının kasım ayında Bolkar Dağları’nda bir dağ kazası yaşanıyor. Bir üniversite öğrencisi grubu dağda kayboluyor. O zamanlar tabii ki Türkiye’de böyle bir organize arama kurtarma takımı yoktu. Ama zaman zaman böyle münferit olaylar meydana gelirdi. Gönüllü dağcılar, müsait olanlar, evlerine gider çantalarını alır ve bölgeye gidip doğaçlama bir şekilde arama kurtarma çalışması yapılırdı. Burada da öyle yaptık. Hatta Türkiye’nin dört bir tarafından o dönemin en yetkin dağcıları, aşağı yukarı 100 kadar dağcı bir araya geldik ve iki grup halinde 14 gün arama yaptık. Aileler helikopter kiralamıştı, bizi helikopterle Bolkar Dağları’nın zirvelerine bırakıyorlardı. Bütün o yamaçları, vadileri tanıdığımız halde bulamadık çocukları. Bu olaydan sonra bir avuç dağcı arkadaşımla birlikte, Türkiye'nin dağ ve doğa sporları geleceği ile alakalı bir takım öngörülerde bulunmaya başladık. Her şeyden önce kural olarak, bir dağcı dağda kaza geçirirse ona sadece diğer dağcılar yardımcı olabilir. Dolayısı ile bundan sonra meydana gelecek dağ kazaları ile ilgili bizim organize olmamız gerekir diye düşündük.

Bir de bir şey daha fark ettik ki, o da Türkiye’nin aslında bir doğal afet ülkesi olduğu gerçeği. Aslında birkaç yılda bir belli bölgelerde çok ciddi yıkımlara yol açan sellerin yaşandığını, birkaç 10 yılda bir kitlesel afete dönüşen depremlerin yaşandığını fark ettik. Ve dedik ki, biz madem gönüllü bir kurtarma takımı kuruyoruz bunu sadece çok sevdiğimiz dağlarda, doğada değil de ihtiyaç halinde depremlerde, sellerde, büyük kazalarda, her yerde kullanabiliriz dedik. Ve AKUT'u kurduk.

DW Türkçe: AKUT bugüne kadar kaç kişinin hayatını kurtardı?

Nasuh Mahruki Vorstandsvorsitzender des türkischen Rettungsverein AKUT
Fotoğraf: AKUT

Mahruki: AKUT'un 36 ekibi var, 2 bin 100 civarında gönüllüsü var. Bu süreç içerisinde 2 bin 100’ün üzerinde arama kurtarma çalışmasına katıldık ve 2 bin 200’ün üzerinde de insan hayatı kurtardık. Ve aynı şekilde bine yakın da evcil ve vahşi hayvan kurtardık.

DW Türkçe: Peki bir sivil toplum kuruluşu olarak zorluklar yaşıyor musunuz?

Mahruki: Maalesef yaşıyoruz. Çünkü Türkiye’de her şey aşırı derecede politize olmuş durumda ve siyasi tarafgirlik çok etkin şu anda. AKUT siyaset üstü bir sivil toplum kuruluşu ama AKUT’un yöneticilerinin de siyasi görüşleri olabilir elbette. İşte burada sorunlar yaşıyoruz. Yani AKUT’u ilgilendirmeyen siyasi içerikli görüşlerin AKUT’a mal edilmesi nedeniyle AKUT’a karşı alınan pozisyon olabiliyor. O yüzden sıkıntılarımız var. Kamu kaynaklarından hemen hemen hiç faydalanamıyoruz. Bize düşmüyor kamu kaynakları niye ise. Kendi yaptığımız kaynaklarla ayakta kalmaya çalışıyoruz.

DW Türkçe: Sizce Türkiye Marmara depreminden, geçmişte yaşanan doğal afetlerden bir ders çıkardı mı?

Mahruki: Aslına bakarsanız ders çıkartır çıkartmasına da bunları uygulayamıyor. Çünkü ne yazık ki bunları uygulamaktan sorumlu olanlar, o niyetle hareket etmiyorlar. Yani bir kentsel dönüşüm furyası yaşandı Türkiye’de. Kavram olarak baktığınızda kentsel dönüşüm çok doğru bir şey ve olması gereken şey zaten. Mevcut yapı stokları içerisinde ekonomik kullanımlarını tüketmiş ve yenilenmesi gereken yapıların tek tek tespit edilip ayıklanıp işte yıkılması, yerine yenisinin yapılması ya da o alanın kamuya kazandırılması projesi aslında. Ve bunu da çağdaş dünyanın ölçütlerine göre, kentin ihtiyaçlarına göre belirlemek. Fakat bu hiçbir şekilde Türkiye’de böyle yapılmadı. Tamamen rant amaçlı, ne kadar boş alan varsa o boş alanlar birbirinden tamamen plansız ve düzensiz, aykırı bir şekilde, rastgele İstanbul’un ne kadar boş alanı kalabildiyse bu hükümete kadar, hepsi imara açılıp koca koca binalar dikildi. Eski binalar da aynen duruyor. Yani aslında eski binaların rehabilite edilmesi gerekirken o amaçla neredeyse hiç kullanılmayıp tamamen rant amaçlı, en yüksek rant nereden, hangi bölgeden yaratılırsa o tarafta kentsel dönüşüm projelerini uygulayıp işi iyice kontrolsüz hale getirdiler, iyice kalabalıklaştırdılar, iyice bina sayısını çoğalttılar ve sonuçta şu anda işte 16-17 milyonluk ucube gibi bir şehirde yaşıyoruz.

DW Türkçe: AKUT’un 20 yıllık geçmişine dönersek eminim sayısız unutamayacağınız anınız var. Ama bir tanesini bizimle paylaşmanızı istesem acaba hangisini paylaşırdınız?

Mahruki: AKUT’un bugüne dek katıldığı 2 bin 100 operasyon içinde en büyük olay, en çok iz bırakan tabii 17 Ağustos 1999 Gölcük depremiydi. Çünkü kendi ülkemizde yaşanan bir kitlesel afetti. Biz daha sonra da çok sayıda kitlesel afete müdahale ettik; Nepal’e, Pakistan’a, İran’a, Haiti’ye gibi. Ama hiçbiri tabii sizin kendi ülkendeki izi bırakmıyor. Herhalde en büyük olay oydu. AKUT’u da zaten Türkiye’nin iyice gündemine oturtan, duymayanın bilmeyenin kalmadığı bir çalışmamız olmuştu orada. Türkiye yakın tarihinin de en zor zamanıydı.

Yani hayat riski olan her yerde arama ve kurtarma yapıyoruz ve tabii hepsi birbirinden değerli. Çünkü hepsinde insanların en çaresiz, en muhtaç, en zorda olduğu zamanda el uzatıyoruz. Ve bunu sadece Türkiye’de değil yurt dışında da yapıyoruz. Biliyorsunuz AKUT aynı zamanda BM tarafından akredite edilmiş Türkiye’nin ilk kurtarma takımı. Yani bizim üzerimizde AKUT logosu var, Türk bayrağı var ve onun altında da BM logosu var. Katıldığımız tüm yurtdışı çalışmalarında hem Türkiye'yi hem de BM'yi temsil ederek hareket ediyoruz.

DW Türkçe: Peki böyle spesifik olarak bir çocuğun, bir kadının ya da bir adamın hikayesinden çok etkilendiniz mi tüm bu yıllar boyunca?

Mahruki: Hepsi birbirinden etkileyici aslında. Çünkü hepsi, insan hikayesi ve hepsi, ölüm ile yaşam arasındaki o son çizgi. Orayı aşarsa kendisi ölecek, ailesi, sevdikleri, dostları, çok sayıda insan bir ömür boyu o kaybettiği insanın acısını, travmasını yaşayacak. O yüzden biz sadece kurtardığımız insanların değil, onların ailelerinin, çevrelerinin, onları sevenlerin, dostlarının da hayatlarını ömür boyu sürecek bir travmadan, bir eksiklikten kurtardığımızın da farkındayız.

Çocuklar tabii apayrı bir yerde. Çocukların hayatını kurtarmak yetişkin birisinin hayatını kurtarmaktan daha çok iz bırakıyor. Çünkü çocuk daha hayatın çok başında, daha hiçbir şey görmemiş, deneyimlememiş, daha az bir yol kat etmişken talihsiz bir şekilde hayatının elinden alınması tabii çok acı bir şey. Genç ölmek her zaman çok acıdır. Gerçi ‘her ölüm erken ölümdür’ derler, bence de öyle. Ama çocukken ölmek en acısı.

© Deutsche Welle Türkçe

yleşi: Başak Demir