1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

El Bab sonrası daha da zor

Nahost-Experte Serhat Erkmen
Serhat Erkmen
24 Şubat 2017

Türkiye ve ÖSO 3 aydan fazla süren Bab Operasyonu'nu başarıyla tamamladı. Serhat Erkmen'e göre bundan sonraki süreç Türkiye açısından daha da zor olacak.

https://p.dw.com/p/2YCmq
Syrien Gefechte um al-Bab
Fotoğraf: Reuters/K. Ashawi

Suriye'nin kuzeyindeki dengeyi basit bir biçimde tanımlayalım: Karşımızda her açıdan zayıflayan bir IŞİD bulunuyor. Sürekli toprak, kaynak ve insan gücü kaybediyor. Üstelik, bu kayıplarını yerine koyabilmesi mümkün görünmüyor. Irak'tan Suriye'ye genel bir hat üzerinde pek çok küçük ama stratejik cepte hala savaşabilmesi onun henüz tükenmediğini gösteriyor. Ancak, azalan kaynaklarıyla kendisinden savaşan sayısı, silah, mühimmat, teknoloji ve ekonomik kapasite itibarıyla üstün olan rakipleri karşısında uzun süre dayanabilmesi mümkün değil. Savaş, IŞİD için taktik ya da stratejik olmaktan çıkıyor. Varoluşsal bir sorun haline gelmeye başladı. Irak'ın batısındaki çöl bölgesine çekilebilmesi bile gittikçe zayıf bir alternatif haline geldi. Bu nedenle Rakka, IŞİD için son durak. Tüm dezavantajlarına rağmen elinden gelen herşeyi yapacaktır.

Rejim öz kaynaklarını tüketti

Suriye'de rejimin durumu da çok parlak değil. Halep'i kontrol etmenin, çok büyük bir moral motivasyon üstünlüğü sağladığına şüphe yok. Ancak, rejim öz kaynaklarını IŞİD'den çok daha önce tüketti. Dışarıdan insan kaynağı sağlanamazsa genişleme amaçlı büyük çaplı askeri operasyonlar sürdürmek bir yana elindeki alanlarda bile sorunlar yaşayabilir. Üstelik, ekonomik durum son derece kötü. Fakat, rejim, yaşamsal tehdidi atlattı. Uluslararası desteği artmış durumda. Fakat, bu halde dahi, Rakka'ya ilerleyecek gücü yok. Önceliği, Hama kırsalı, Batı Halep, Palmira ve İdlib. Ancak, tüm bunlar rejimin Rakka'da olanlara kayıtsız olacağı anlamına gelmiyor. Bölgeyi kontrol altına alamasa da rakipleri arasında yaratacağı rekabetle geri dönüş umudu sağlayabilecek stratejik bir çekişme yaratmak istiyor. Bu nedenle bir yandan Rusya'ya dayanırken diğer yandan ABD ve onun sahadaki en güçlü müttefiki YPG'ye göz kırpıyor. ÖSO ise onun için bugün rejimi ortadan kaldırabilecek bir tehdit değil. Fakat, Şam'ın 1990'larda Irak'ta yaşananlardan ders aldığı belli. Ne Kürtlerin ne ÖSO'nun kontrol edebileceği geniş alanlar olmasını istemiyor. Çünkü gelecekte şartlar değiştiğinde bu bölgelerin kendisine yönelik operasyonların merkezi olabileceğini farkında.

YPG'nin avantajı

YPG, kısa vadede ikisine göre de avantajlı durumda. Kontrol ettiği topraklar sürekli genişliyor. Buna paralel olarak uluslararası alanda siyasi ve askeri desteği artıyor. Uluslararası alandaki desteğini genişletmesinin en önemli nedeni IŞİD'le giriştiği savaş. Ancak iki çok önemli açmazı var: Birincisi sahip olduğu güçle kontrol edebileceğinden çok daha geniş ve pek de hoş karşılanmadığı bir alana doğru genişledi. Üstelik bunu yaparken çok ciddi miktarda insan kaynağı kullandı. Her geçen gün artan militan ihtiyacına çözüm bulmak için giriştiği arayış, sahada zar zor topladığı desteği de azaltıyor. İkinci açmazı da bundan sonra girişeceği ya da girişmeyeceği savaşların maliyetinin çok yüksek olması. YPG'yi iki çatışmadan birisi, belki de ikisi aynı anda bekliyor. IŞİD'le Rakka'da çatışma ve Türkiye'nin desteklediği muhaliflerle, Arima'da, Menbiç'te veya diğer yerlerde yaşayacağı çatışma.

Bu çatışmalardan sadece birisi dahi YPG'nin kaldırabileceğinden fazla risk taşıyor. İkisinin aynı anda olması riski daha da büyütüyor. Fakat, çatışmamak gibi seçeneği yok. ABD'nin YPG'ye verdiği desteğin nedeni IŞİD'le savaşması. Üstelik, Türkiye'nin Rakka Planları'yla birlikte YPG kendisini daha çok kanıtlama ihtiyacı duyacak. Dış desteğini yitirdiği anda karşılaşabileceği tehlikenin farkında. Kontrol ettiği petrol kaynakları ya da diğer gelirleri bu denli uzun bir çatışmayı tek başına sürdürmesine yeterli değil. Üstelik genişleme süresinde izlediği siyaset sahada çok fazla düşman kazanmasına neden oldu. Özetle, Rakka'ya ilerlemesi ABD'den aldığı desteği sürdürülmesi için şart, fakat ciddi bir paradoksla yüzleşiyor. Uzun vadeli stratejik hedefleri için ilerlemeyi planladığı batıya değil, güneye ilerlemek için yıpranıyor. Ya ilerlerken yıpranacak ya da misyonunu doldurduğu için terkedilecek. Bu ikilem YPG'yi kısa sürede büyütürken bir an önce kazanımlarını sağlamlaştırma ihtiyacına itiyor. Fakat, henüz masaya bile oturamadı.

Idlib'i unutmamak lazım. Idlib'in Halep'ten çıkan muhaliflerle birlikte büyük bir direniş merkezine dönüşeceği düşünülüyordu. Şimdilerde kendi iç dengesini sağlamaya çalışıyor. Bazı gruplar Fırat Kalkanı'na katıldı. Buna karşılık Ahrar ve Şam'ın Fethi Cephesi arasında derin bir güç mücadelesi başladı. Şimdilik Idlib sessiz gibi görünse de bölgeden rejime karşı yürütülen cephe savaşı yerini sınırlı gerilla savaşına bırakıyor. Idlib merkezli muhaliflerin yeni bir dinamizme ihtiyacı var. Yoksa birbirleriyle savaşa tutuşacaklar. Bu nedenle YPG ile ÖSO arasında doğuda çıkabilecek bir çatışmayı fırsata dönüştürmek isteyebilirler.

Nahost-Experte Serhat Erkmen
Serhat ErkmenFotoğraf: privat

Türkiye, ÖSO ve El Bab sonrası

Türkiye ve ÖSO için Bab hiç de kolay olmadı. Sonrası da hala çok zor. Fakat dengelerin değiştiğini de unutmayalım. Geniş ve insansız alanlarda değil, çatışma dinamiğinin yüksek olduğu bir coğrafyada 6 ayda önemli bir ilerleme yakaladı. İnsan kaynağı olarak diğerlerinden daha avantajlı. Buna karşılık, Rusya ve ABD'nin rakiplerine sağladığı maddi avantajlarla karşılaştırıldığında eksiklikler olduğu ortada. ÖSO içinde hala istenilen eşgüdüm seviyesine ulaşılamadı.  Ancak, başlangıçtaki sorunlar azalma eğiliminde.

Gözden kaçırılmaması gereken en önemli avantajı ise daha kompakt bir coğrafyaya sahip olması. Kısa sürece aşırı genişleme eğilimine girecek hamleler yapmaz ve dış desteğini artırabilirse Suriye'nin kuzeyindeki dengede ibreyi lehine çevirebilir. Fakat bu noktada belirleyici olan ABD ve Rusya'nın izleyecekleri yol. Rusya, Türkiye'nin Bab'dan sonra doğuya değil batıya yönelmesini ve enerjisini Idlib'te kendisine desteğe çevirmesini bekliyor. ABD ise Rakka'da YPG kartını denemekte ısrarlı. Ama başarısızlık ihtimaline karşı Türkiye opsiyonunu tamamen dışarıda bırakmak istemiyor. Bu nedenle ABD'den Rakka'da işbirliği konusunda net bir mesaj gelmiyor. ABD'de yapılan analizlere bakıldığında hala Türkiye ile PYD'yi aynı tarafta biraraya getirebilecek senaryolar konuşuluyor. Bunun anahtarı olarak da Türkiye'nin iç politikasında yaşanacak değişimler dikkate alınıyor.

Bab'dan sonra Türkiye'nin kararı öylesine bir hal aldı ki; Suriye'nin tamamını etkileyebilir. Muhaliflerin değişik cephelerde zayıflaması ve stratejik kayıpları, rejim için çatışmayı iç savaştan ayaklanma bastırma yöntemlerini kullanabileceği bir ortama çeviriyor. Aldığı dış destek, uluslararası ya da ülke için yerel ya da genel müzakereler, YPG ile dolaylı ilişkiler bu sürecin parçası. Sanki, Türkiye'nin elinde bir çekiç var ve kırılgan olan bu cephelerden hangisine vursa orası çatlayacak. Şimdi Türkiye, Bab'dan sonra Menbiç'e yürürse, son 1.5 yılda bu süreci yaratan herşey çatlamaya başlayabilir. Belki de ABD ve Rusya'nın Türkiye'nin önerilerine soğuk bakmasının nedeni budur.

© Deutsche Welle Türkçe

Serhat Erkmen