Dağlık Karabağ: Savaş bir kez daha halkı evlerinden ediyor
23 Kasım 2020Kırılmış pencerelerin pervazından tutunmuş, savaşın geride bıraktığı yıkıma bakan Vachagan Melkumyan, omuzlarını silkerek, "Herşeye yeniden başlamak zorundayız. Ne yapalım, iyi bir yaşam sürdürebilmek için elimizden geleni yapacağız" diyor.
65 yaşındaki Melkumyan, Dağlık Karabağ'ın en büyük kenti Stepanakert'teki evinin pencerelerindeki kırık cam parçalarını temizliyor.
Ermenistan ile Azerbaycan arasında altı hafta süren çatışmalar sırasında kırılan pencereleri, beyaz pervazlara bantladığı plastikle kapatıyor. Eşi, çocukları ve torunlarının geri dönebilmeleri için, evlerini yeniden yaşanabilir hale getirmeye çalışan Melkumyan, biraz ötedeki sıradağlarını göstererek, bombaların son çatışmalar esnasında o bölgeden geldiğini anlatıyor.
Şiddetlenen çatışmalar sırasında, kendisinin komşularıyla birlikte, 25 gün süreyle, evlerinin bodrum katında saklandıklarını söyleyen Melkumyan, savaşın son bulmasıyla birlikte artık ailesiyle birlikte yeni bir başlangıç yapmaya hazırlanıyor.
Ancak sınırların değiştiği bu topraklarda, herkes Melkumyan gibi evinin neresi olduğundan artık çok da emin değil…
Ermenistan ve Azerbaycan arasında Rusya'nın arabuluculuğunda sağlanan uzlaşı ve taraflar arasında imzalanan ateşkes anlaşmasının 10 Kasım'da yürürlüğe girmesiyle, çoğunlukla Ermenilerin yaşadığı kimi bölgeler, Dağlık Karabağ'ın bir parçası ve bunun etrafındaki üç bölge, Azerbaycan'a verildi.
Aslında zaten uluslararası hukuk uyarınca Azerbaycan toprakları olan bu bölgeler, Sovyetler Birliği'nin dağılması ve 1990'lı yıllarda yaşanan çatışmalar sonrasında fiilen Ermenistan'ın kontrolü altına geçmişti.
Stepanakert'e akın ediyorlar
Şimdi ise sınırlar bir kez daha değişiyor ve her gün yüzlerce insan, Azerbaycan’a verilen topraklardan kaçarak, otobüslerle Stepanakert'e geliyor. Ermenistan hükümeti, son savaş nedeniyle Dağlık Karabağ’da yaklaşık 90 bin Ermeninin yerinden edildiği bilgisini paylaşırken, Azerbaycan yerinden edilen Ermenilerin sayısının 40 bin dolayında olduğunu kaydediyor.
50 bin nüfuslu Stepanakert’in belediye başkanı David Sarkisyan ise önümüzdeki günlerde yerinden edilen en az 25 bin kişinin daha kente gelmesini beklediklerini söylüyor.
"Gelenlerin konaklayabilmesi için büyük otellerde hazırlık yaptırdım. Bizler yeni evler inşa ederken, gelenler otellerde kalabilir" diyen Sarkisyan, kente akın eden insanların bir bölümünü kent dışındaki kırsal bölgelere de göndermek zorunda kalabileceklerini aktarıyor.
"Nerede yaşayabileceğimizi bilmiyoruz"
Kentin merkezindeki meydanda otobüsten inen Anahit Grigoryan ve annesi Arega, hayatta kalabilmek için çatışmalardan kaçan, kendilerine güvenli bir yer arayan Ermenilerden.
Savaşın patlak vermesiyle birlikte, yaşadıkları Şuşa kentinden Erivan’a kaçan, burada bir buçuk ay boyunca sığınma evinde kalan iki kadın çaresiz. Kaçarken yanlarına alabildikleri eşyaları plastik çantalar, torbalarla taşıyan kadınlar nereye gideceklerini bilmiyor.
DW'ye konuşan Anahit Grigoryan, "Ne yapacağımızı, nerede yaşayabileceğimizi bilmiyoruz" derken, akrabalarının yanına gitmenin de uzun vadeli bir çözüm olamayacağını anlatıyor.
Şuşa kenti, askeri açıdan kritik öneme sahip bir konumda bulunuyor.
Ermenistan ile Azerbaycan arasında 30 yıl önce yaşanan çatışmalar sonrasında Şuşa’dan Azeri halkı kaçmak zorunda kalmıştı. Bugün ise Ermeniler kaçıyor.
Bedeli ağır
"Herşeyimiz Şuşa’da, iki yatak odalı dairemizde kaldı" diyen anne Arega Grigoryan, yaklaşık bir aydır aynı kıyafetleri giymek zorunda kaldığını anlatıyor. Grigoryan, kısa bir sessizlik sonrasında dizginleyemediği öfkesini Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan için, "Umarım bir köpek gibi ölür!" sözleriyle dile getiriyor.
Ermeni halkı Paşinyan’a çok kızgın. İstifa etmesi yönünde çağrıların yapıldığı protestolar günlerdir sürüyor. Ermenistan'ın başkenti Erivan’da göstericiler "Hain Paşinyan" diye bağırıyor, ismi her zikredildiğinde yuhalanıyor. Dağlık Karabağ'ın Ermenistan'a ait olduğunu savunanlar, ateşkes anlaşmasını imzalayan Paşinyan’ı Ermenistan topraklarını satmakla suçluyor.
Dağlık Karabağ'ın üzerini örten kalın sis perdesi ve aslında doğasıyla büyüleyici bir güzelliği sahip manzara, şiddetli çatışmaların geride bıraktığı korkunç izleri silemiyor. Bölgedeki yollar yanmış araçlar, bombaların açtığı çukurlarla dolu.
Köylerde konuştuğumuz insanlar nihai sınırların ne zaman çizileceğini bilmediklerini, yeni evleri ve yurtlarının neresi olacağını bilmediklerini anlatıyor.
Manastıra veda ediyorlar
Kelbecer, 25 Kasım itibariyle Azerbaycan'ın kontrolüne geçecek. Buradaki Dadivank Manastırı Rus barış gücü askerleri tarafından korunuyor. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev bölgedeki tüm kiliselerin korunacağı güvencesini verdi. Ancak Ermenistan'dan bu kutsal yeri ziyaret etmek isteyenlerin buraya nasıl ulaşabilecekleri henüz açıklığa kavuşmadı. Manastırdaki bir rahip, güzergaha ilişkin müzakerelerin sürdüğünü söylüyor. Bölgeden ayrılan Ermeniler, buraya gelerek, önünde sessizce durdukları manastıra veda ediyor…
Dadivank Manastırı'nın etrafındaki bölge artık adeta terkedilmiş durumda. Kelbecer bölgesinden ayrılan Ermenilerin bir çoğu “geride hiçbir şey bırakmak istemiyoruz” diyerek kendi evlerini ateşe verdiler.
Bölge halkı sadece öfkeli değil aynı zaman da çaresizlik içerisinde.Verin Khoratak köyünden Sergey Arakelyan, evini boşaltmış, eşyalarını Erivan’a göndermiş. Aslında köyü, Azerbaycan'a verilecek bölge içerisinde yer almıyor. Ama kendisi yine de artık bu bölgede yaşamak istemediğini anlatıyor DW'ye.
Sergey Arakelyan, "Ben bu köyde doğmuştum. Dedelerim ve babamın dedeleri de bu köyde doğmuştu. Babamın eski evinin olduğu yere, yeni bir ev inşa etmiştim. Hatta oğullarım için de iki ayrı ev yapmıştım. Ben buranın bizim yurdumuz, vatanımız olacağını ummuştum. Sonra bir gün içinde topraklarımızı ve üzerinde yaşayan halkı sattılar. Herşeyi verdiler" diye konuşuyor.
Arakelyan, bu topraklardan, bölgedeki ihtilaf, çatışmalar nedeniyle değil ateşkes anlaşması nedeniyle ayrıldığını söylerken, sözlerini şöyle tamamlıyor:
"Ayrılıyoruz, çünkü biz artık burada yaşamamızın mümkün olamayacağını anladık. Oysa bu anlaşmaya kadar, bunun mümkün olacağına inanıyorduk."
Emily Sherwin
©Deutsche Welle Türkçe