Darbe girişimi ve Türkiye'nin OHAL'i
15 Temmuz 2017Birçok Türkiye vatandaşı için olağan bir cuma akşamıydı. Ülkede son dönemlerde yaşanan saldırıların ardından alışılmadık güvenlik önlemlerine aşina olanlar için o akşamın başında yaşananlar çok da şaşırtıcı değildi. Boğaziçi Köprüsü'nün askerler tarafından araç trafiğine kapatılması ve Ankara'da alçak uçuş yapan jetler ilk bakışta bir terör saldırısı istihbaratına karşı önlem olarak değerlendirildi.
Birkaç saat içinde televizyon ekranlarında beliren Başbakan Binali Yıldırım'ın, yaşananların bir askeri darbe girişimi olduğunu "kalkışma" kelimesiyle nitelendirmesiyle birlikte 1980 darbesi sonrası doğan neslin hiç tanık olmadığı bir durum ortaya çıktı.
Darbe girişimi akşamı 249 kişi hayatını kaybetti ve 2 binden fazla insan yaralandı. Askeri uçak ve helikopterlerden açılan ateşle aralarında meclis ve cumhurbaşkanlığı sarayının da bulunduğu onlarca kamu binası hasar gördü.
15 Temmuz'u takip eden günlerde "olağanüstü hâl" şartlarının ilan edilmesiyle birlikte darbe girişiminin arkasında olduğundan şüphelenilen kişilere karşı başlatılan operasyonlar neredeyse tüm kamu kurum ve kuruluşlarını etkiledi.
O akşamın üzerinden bir yıl geçmişken, yaşananlar tüm ülkenin ortak hafızasında canlılığını koruyor.
OHAL
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP'nin darbe girişimine ilk tepkilerinden biri 20 Temmuz'da ilan edilen olağanüstü hâl (OHAL) oldu. Bu tarihten itibaren başlatılan güvenlik operasyonlarında ülkede birçok kişi hakkında darbe ile bağlantılı olduğu gerekçesiyle yasal işlem yapıldı.
İlk başta üç ay süreli ilan edilen OHAL bugüne kadar üç kere uzatıldı ve eğer bir kez daha uzatılmazsa 19 Temmuz'da sona erecek.
OHAL'in en görünür etkisi Bakanlar Kurulu yetkisinde işletilen "kanun hükmünde kararname" (KHK) mekanizması oldu. KHK'lar ile Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu gerekli durumlarda yasama yetkisi de üstlenmiş oldu.
Son bir yılda toplam 25 tane KHK yayınlandı. Muhalefet partileri KHK'ların, meclis iradesini yansıtmadığı için demokratik olmadığını belirtiyor ve yürütme organının hesap verme sorumluluğundan kaçındığını savunuyor.
Gözaltı ve tutuklamalar
Ülkenin her yanına yayılan operasyonlarda şu ana kadar 169 binden fazla kişi hakkında, darbenin planlayıcısı olduğu iddia edilen ve hükümet çevrelerince Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) diye adlandırılan Gülen hareketiyle bağlantılı oldukları gerekçesiyle yasal işlem yapıldı.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın yaptığı açıklamaya göre, darbe girişiminden bu yana 50 binden fazla kişi gözaltına alındı, 8 bin kişi ise halen aranıyor. 57 binden fazla kişi de gözaltına alındıktan sonra serbest bırakıldı.
Kapatılan kurumlar
Cumhurbaşkanı liderliğinde toplanan Bakanlar Kurulu'nun yayınladığı KHK'lar ile aralarında üniversite, özel okul, öğrenci yurdu, sağlık kuruluşu, vakıf ve derneklerin olduğu binlerce kurum ve kuruluş "FETÖ ile bağlantılı olduğu" gerekçesiyle kapatıldı.
Özel okullar ve öğrenci yurtları kapatılan kurumların üçte ikisini oluşturuyor. Gülen hareketinin yıllardır eğitime verdiği önem değerlendirildiğinde bu durum çok da şaşırtıcı değil.
Buna ek olarak 965 şirket "FETÖ ile bağlantılı olduğu" gerekçesiyle TMSF'ye devredildi. Bu şirketlerin toplam aktif büyüklüğü yaklaşık 41 milyar, özkaynakları da 18,2 milyar lira civarında. Şirketler bünyesindeki 46 bin 357 çalışanın geleceği ise belirsiz.
Kamuda ihraçlar
Kapatılan ve operasyon yapılan binlerce kurum ve kuruluş dışında ayrıca 150 binden fazla kamu çalışanı açığa alındı ve 110 binden fazla kamu görevlisi meslekten ihraç edildi. Bazı kamu görevlileri daha sonra görevlerine iade edildi.
En çok ihraç Milli Eğitim Bakanlığı'nda gerçekleşti. Bakan İsmet Yılmaz 33 bin öğretmenin ilişiğinin kesildiğini açıkladı. Ayrıca 12 binden fazla polis, 8 bini aşkın ordu mensubu ve 3 bin 396 hakim ve savcı meslekten ihraç edildi.
Üniversitelerde de görevden ihraçlar yaşandı. DİSK'e bağlı Genel-İş Sendikası'nın yaptığı bir araştırmaya göre, geçtiğimiz bir yılda 5 bin 295 akademisyen ihraç edildi ve son dalgası bu hafta başında Boğaziçi ve İstanbul Medeniyet ünivesitelerinde olmak üzere 100'den fazlası gözaltına alındı.
Basın baskı altında
Darbe öncesinde birçok soruşturma ve kapatma ile zor günler geçiren basın sektörü, OHAL'in ilanıyla birlikte daha da büyük bir baskı altına girdi.
Bağımsız gazetecilik platformu P24 verilerine göre, halen 166 gazeteci hapiste. Darbe öncesi ise bu sayı 40 civarındaydı.
Hükümet hapiste olan bu kişilerin gazeteci olmadığını ve Gülen hareketi ya da terör bağlantılı suçlamalarla tutuklandıklarını savunuyor. Bu hafta BBC'ye konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu 166 kişiden sadece ikisinin sarı basın kartı olduğunu ve diğerlerinin gazetecilik vasfı olmadığını belirtti.
Darbe girişimi sonrası kısa süreli kapatılan ve sonrasında tekrar açılan 24 kuruluş dışında, Uluslararası Af Örgütü verilerine göre 160 medya kuruluşu halen kapalı durumda.
© Deutsche Welle Türkçe