Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi: Yargıda "Cumhur hukuku"
10 Temmuz 2020Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişin yolunu açan 16 Nisan 2017 anayasa değişikliği referandumunun üstünden üç yıl, sistemin resmen yürürlüğe girmesinin üstünden de iki yıl geçti.
Anayasa değişikliği ile sistemde yargı yetkisinin 'tarafsız ve bağımsız' mahkemelerce kullanılacağı belirtilmişti. Ancak yüksek yargıya ilişkin yapılan atamalarda cumhurbaşkanının ağırlığının artırılmış olması nedeniyle ikinci yılda da tıpkı meclis gibi yargının da "cumhurbaşkanının güdümünde" olduğu eleştirilerinin hızını kesmedi.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde Anayasa Mahkemesi (AYM) yine en yüksek yargı organı. AYM’nin üye sayısı yeni sistemde askeri yargıtay ve yüksek idare mahkemelerinin kaldırılmasıyla 17’den 15’e düşürüldü. AYM’nin üç üyesi meclis, 12 üyesi de cumhurbaşkanı tarafından atanıyor ancak atamaların aslında hepsini cumhurbaşkanının yaptığına ilişkin eleştiri Türkiye’de yargı bağımsızlığı tartışmalarının zeminini oluşturuyor.
Çünkü cumhurbaşkanının atadığı 12 üyenin sekizi Danıştay, Yargıtay ve Yüksek Öğrenim Kurumu’nın (YÖK) belirlediği adaylar arasından seçilirken, dördü doğrudan cumhurbaşkanınca atanıyor. YÖK’ün üyelerinin de cumhurbaşkanı tarafından atandığına dikkat çeken hukukçular, "Cumhurbaşkanı YÖK üyelerini belirliyor. O üyeler de AYM’ye üye belirliyor. YÖK üyelerinin bağımsız olması mümkün mü" sorusunu yöneltiyor.
"Partili cumhurbaşkanı, süper temyiz makamı"
Anayasa profesörü Ergun Özbudun, yeni sistemde cumhurbaşkanının partili olduğunu hatırlatıyor. Özbudun DW Türkçe’ye "Mecliste AKP-MHP ortaklığıyla kurulmuş Cumhur İttifakı, parlamentoda gücü elinde tutuyor. Hem Cumhurbaşkanı hem de AKP Genel Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın böyle bir gücü varken Türkiye’de yüksek yargının tarafsız ve bağımsız olmadığı iki yılda açıkça görüldü. YÖK üyelerini cumhurbaşkanı atadığına göre YÖK’ten Anayasa Mahkemesi’ne bağımsız bir üye belirlemesini mümkün olmadı" değerlendirmesini yapıyor.
Bir dönem AYM başkanlığı görevinde de bulunan Prof. Yekta Güngör Özden de DW Türkçe’ye "Türkiye’de yargı ağır baskı altındadır, sancı içindedir. Çünkü tek adam rejimi, cumhur hukukunu getirdi. Partili cumhurbaşkanı hem meclise hem de yargıya hakimken hukuk devletinden söz edilemez" çıkışı yapıyor.
"Kavala ve Demirtaş’ın serbest kalmasını Erdoğan istemiyor"
Eski cumhuriyet savcılarından İlhan Cihaner, iş insanı Osman Kavala ve HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın davalarını örnek veriyor.
Gezi Davası kapsamında 'hükümeti devirmeye çalışmakla suçlanıp, yargılanan ve beraat eden Osman Kavala, cezaevinden çıkamadı. Kavala hakkındaki beraat kararı sonrası 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi kapsamındaki soruşturmada yeniden tutuklama kararı çıkarıldı. Kavala’nın hak ihlaline uğradığına ilişkin bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararı bulunuyor. Ancak bu kez de casuslukla suçlanan Kavala AİHM kararına rağmen serbest bırakılmadı. AİHM, bu suçlamayı da temelsiz buluyor.
Dokunulmazlığı kaldırılan HDP eski Eş Genel Başkanı Demirtaş da, Kasım 2016’da “terör örgütü üyesi olarak suç işlediği” gerekçesiyle tutuklanmıştı. 24 Haziran 2018’deki cumhurbaşkanlığı adaylık çalışmalarını cezaevinden yürüten Demirtaş’ın tahliye talebi mahkemelerce reddedildi. Talep, AYM'nce de görülmedi. AİHM ise Demirtaş’ın "hakim önüne çıkarılma ve serbest seçim hakkı"nın ihlal edildiğine karar verdi. Ancak, Türk hükümeti nihai kararı Türk yargısının vereceğini duyurdu ve Demirtaş serbest kalamadı.
Cihaner "Cumhurbaşkanı bir işaret çakıyor; Kavala’nın ya da Demirtaş’ın serbest kalamayacağını öngörüyor. Anayasa Mahkemesi dahil tüm yargı organları Erdoğan'ın işaretine göre hizalanıyor. Erdoğan bugün Türkiye’de süper temyiz makamı konumunda" çıkışında bulunuyor.
Eski AİHM yargıçlarından Rıza Türmen "Kavala'yı serbest bırakmamak için yeni suç icat edilmesi, keyfilik ve hukuksuzluğun somut örneği. Demirtaş davası da böyle. Bu davalar, Türkiye’deki hukuksuzluğu açıkça anlatıyor" diyor.
Hakimler ve Savcılar Kurulu'nda neler oluyor?
Prof. Ergun Özbudun, yargıda ne olduğunu anlamak için Hakimler ve Savcılar Kurulu’na (HSK) dikkatle bakılmasını istiyor.
Çünkü 2017'deki anayasa değişikliğiyle en çok değişiklik HSK’da yapıldı. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) iken HSK’ya dönüştürülen kurulun üyelerinin belirlenmesinde; partili olmayan cumhurbaşkanının, Yargıtay, Danıştay, Türkiye Adalet Akademisi genel kurullarının, adli ile idari yargı hakim ve savcılarının yetkisi vardı. HSK Başkanı olan Adalet Bakanı ve doğal üyesi Adalet Bakanlığı müsteşarı da sayıldığında 22 üyeli HSK’da cumhurbaşkanının etkisi altı üye ile sınırlıydı.
Ancak Anayasa değişikliği ile HSK’nın üye sayısı 13'e düşürüldü. Cumhurbaşkanı, kurulun doğal üyeleri adalet bakanı ve bakanlık müsteşarı da dahil altısını atama yetkisini elinde tuttu. Geri kalan yedi üye de meclisin belirleyeceği hükme bağlandı. Danıştay, Yargıtay, idari ve adli hakim ile savcılar, HSK üyelerinin belirlenmesinde yetki sahibi değil.
HSK’nın yapısındaki bu değişikliklerin yargıyı yürütmeye bağlı kılan bir bürokratik organa dönüştürdüğünü söyleyen Prof. Özbudun, "HSK hakimlerin özlük haklarından, tayin ve terfi işlerine kadar yüksek yargıda en kritik kararların alındığı bir organ. Meclise de hakim olan cumhurbaşkanının tüm HSK yapısını belirlemesi yargı bağımsızlığının göstergesidir" diyor.
"Hakim-savcı atamalarında AKP’li olma kriteri"
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde hakim ve savcı atamalarında "AKP’ye ya da MHP’ye yakın olma kriteri"nin işlediği iddiaları hep öne çıktı.
Prof. Yekta Güngör Özden "İki sene önce tam 303 AKP’li avukatın yargıç ve savcılığa atandığını duyduk. Sonra bu rakam binlerle katlandı. Çünkü Türkiye’de tek adamın amaçları, yargıyı ele geçirdi" diyor.
İlhan Cihaner de daha önce 70 barajı olan yazılı bir sınavdan geçen hakim ve savcı adaylarının, 15 Temmuz sonrasında barajsız sınavla atandığını söylüyor. Cihaner, "Cumhurbaşkanlığı sisteminde baraj kaldırıldı. AKP’li, MHP’li kimliği öne çıkmayanların hakim-savcı diye atanamadığını da herkes biliyor. Halkın hukuka güveni de böyle bitti" yorumunu yapıyor.
Atamalara yönelik iddialar
Hakim ve savcı atamalarında tarikatların, cemaatlerin etkili olduğu ididası da yargı gündeminden hiç düşmedi. İlhan Cihaner, yargıda Fethullah Gülen yapılanmasıyla etkin ve adil mücadele edilemediniğini söylerken, şimdilerde atamalarda yine tarikatların etkili olduğunu iddia edenlerden. Cihaner "Fethullahçı suçlamasıyla karşı karşıya kalan hakim ve savcıların çoğu örneğin Menzil tarikatından olduğunu söyleyerek işine sahip çıkıyor" iddiasında bulunuyor.
DW Türkçe’ye bilgi veren Adalet Bakanlığı yetkilileri ise iddiaları reddediyor. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yargıda "Fethullahçı temizliği" yapıldığını belirten yetkililer, "Hakim ve savcılar bağımsız iradeleriyle görevlerini yapıyor" şeklinde konuşuyor.
Hilal Köylü / Ankara
© Deutsche Welle Türkçe