Coşkun Taş: Mutlu bir "Kürk Mantolu Madonna" hikâyesi
13 Temmuz 2024"Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna romanını okudunuz mu?" diye soruyorum Coşkun Taş'a, 1959'da Almanya'ya neden geldiğine ve niçin geri dönmediğine dair ayrıntıları öğrenince.
"Hayır. Neden?" karşılığını veriyor 90 yaşındaki eski milli futbolcu. Romanın baş kahramanının hikâyesiyle kendi yaşam öyküsü arasındaki benzerlikleri benden duydukça da gülmeye başlıyor.
Kürk Mantolu Madonna romanında, babasının isteği üzerine gittiği Almanya'da Almanca öğrenip Türkiye'ye dönmeyi amaçlayan bir gencin (Raif Efendi) bu ülkede bir Alman'a aşık olmasıyla gelişen olaylar anlatılır.
Taş da aynı yaşlarda dil öğrenip Türkiye'ye dönme niyetiyle gidiyor Almanya'ya. Zira Türkiye'de mali müfettiş olabilmesi için yabancı dil bilmesi gerekiyor.
Türkiye'ye döndükten sonra bir bankada memurluk yapan Raif Efendi karakteri gibi Coşkun Taş'ın da Almanya'ya bağlanan hikâyesinde babası önemli rol oynuyor. Baba İhsan Taş, Birinci Dünya Savaşı'ndan hemen önce Alman İmparatorluğu'nun Türkiye'den eğitim için getirdiği 3 bin öğrenci arasında yer alıyor. Ancak baba Taş, torna eğitimi sırasında sol gözünü kaybediyor. Savaştan sonra döndüğü Aydın'da evleniyor ve Coşkun Taş dünyaya geliyor.
Almanya'da 25 yaşından beri yaşadığı Köln kentindeki evinde ziyaret ettiğimiz Coşkun Taş, o günleri "Babam her akşam rakı içerdi. İçerken de bana Almanca şarkılar söylerdi" diye anlatıyor. Ardından coşkuyla bu şarkılardan birini söyleyip gülüyor yeniden o anlara gidercesine. "8-9 yaşındaydım. Babam işte bu şekilde Alman sevgisini bana aşıladı. İlkokuldayken bütün Alman şehirlerini ezbere bilirdim" diye de ekliyor.
Taş'ın hikâyesi, elbette Raif Efendi'nin kitapta bir noktadan sonra giderek dokunaklı bir hâl alan öyküsünden ciddi farklılıklar da gösteriyor. Romanda Raif Efendi Türkiye'ye dönmek zorunda kalırken Taş ömrünü Almanya'da geçiyor. Bu da iki ismin hikâyelerindeki kırılma noktası oluyor.
70 yıldır gözünün önünden gitmeyen an
1954 yılında Coşkun Taş henüz 19 yaşındayken Almanya genç futbolcunun hayatında bir kez daha önemli bir kilometre taşı olarak karşımıza çıkıyor. Beşiktaşlı futbolcu, İsviçre'deki 1954 Dünya Kupası'nda Türkiye ile Almanya arasında oynanan ve 7-2 sona eren mücadelede Türkiye'nin iki golünden birinin asistini yapan isim olarak tarihe geçiyor. Bu karşılaşma aynı zamanda Taş'ın milli takımdaki son maçı oluyor. Yetmiş yıl önce oynanan bu maçtaki bir an ise hâlâ gözünün önünden gitmiyor:
"Bir an hatırlıyorum. Karşımdaki oyuncu Laband isimli Hamburglu bir oyuncuydu. Onu geçtikten sonra bir savunma oyuncusu daha çıktı karşıma. Onu da geçtikten sonra 18 üzerinden bir şut atmıştım. Keşke o golü atabilseydim. O hâlâ gözümün önünde."
1954 Dünya Kupası'nda mücadele eden A Milli Takım'ın hayatta kalan son üyelerinden Taş, Türk futbol tarihi açısından önem taşıyan bir başka karşılaşmada da sahadaydı. Beşiktaş'ın Avrupa'da sahaya çıktığı ilk maçta mücadele eden Taş, Real Madrid'le 1958 yılında Santiago Bernabeu'da oynadıkları bu maça ilişkin şunları aktarıyor:
"Uçaktan indik. Orada çalışanlar bile elleriyle bize '5' işareti yapıyordu. Sahaya çıktık. İlk kez gece maçı oynuyoruz. 120 bin seyirci. Tezahürattan sahadaki arkadaşlarıma sesimi duyuramıyordum. İlk devre 0-0 bitti. İkinci devre sürekli yükleniyorlar ama bizim kaleci Varol hepsini kurtarıyor. Düşünebiliyor musunuz? Karşımızdaki oyuncular (Ferenc) Puskas, (Alfredo) Di Stefano, (Paco) Gento. Uzun süre dayandık ama sonunda 2-0 yenildik."
Kariyeri boyunca birçok dünya yıldızına karşı oynayan Taş, Türk Milli Takımı ve Beşiktaş'ta da Lefter Küçükandonyadis, Turgay Şeren ve Süleyman Seba gibi efsanevi isimlerle aynı takımda ter döktü. Seba ile "abi-kardeş" ilişkileri olduğunu söyleyen, ileride Beşiktaş'ın en başarılı başkanlarından biri olarak tarihe geçecek olan bu ismin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) geçmişine ilişkin hatırladıklarını da aktarıyor: "Süleyman Abi sağ açık oynuyordu, ben sol açık. MİT'te çalıştığını duyuyorduk ama sonradan iyice öğrendik."
Almanya'ya giden ilk Türk futbolcu
Ve takvimler 1959 yılını gösterdiğinde Coşkun Taş'ın Almanya hikâyesi başladı.
Aslında birçok Türkiye kökenli göçmen gibi Taş'ın da başlangıçtaki niyeti Almanya'da kısa süreli kalmaktı. "Bütün gayem mali müfettiş olmaktı. Mali müfettiş olmak için de bir lisan bilmek lazım. Üniversitede okuduğumuz Almanca ile konuşma imkânımız yoktu. Hiç olmazsa futbol vasıtasıyla bir Almanya'ya gideyim, eğer bir takım bulabilirsem Almanca öğreneyim, döneyim tekrar, bu imtihana gireyim, vazifeme başlayayım diye düşündüm" diyor söyleşi boyunca elinde ya da kül tablasında duran purosundan bir nefes çekmeden önce.
Almanya'daki bir kulübe transfer olmasına ise ünlü spiker Halit Kıvanç yardımcı oluyor:
"O zaman Halit Kıvanç, Kicker Magazin'in Türkiye temsilcisiydi. Ondan rica ettim. 'Halit Abi, yazar mısın?' diye sordum. Bir baktım, FC Köln Başkanı Franz Kramer'den bir mektup geldi. O mektup üzerine kendime dedim ki: Hazırlıklarını yap."
Beşiktaş kulübü de Coşkun Taş'a Almanya hayalini gerçekleştirebilmesi için kolaylık sağlıyor. Bonservisini ücretsiz veriyorlar. O dönem Türkiye'de döviz edinmek zor. Aynı zamanda Demokrat Parti Çanakkale Milletvekili olan Beşiktaş Başkanı Nuri Togay'ın yardımıyla bulduğu 500 markla İstanbul'dan yola çıkıyor Taş. Önce gemiyle Venedik'e, oradan da trenle Köln'e gidiyor. Köln'e ulaştığında cebinde sadece 37 Mark kalıyor. Bulduğu ilk telefon kulübesinden FC Köln kulübünü arıyor. Böylece Taş'ın Köln'deki hayatı başlıyor.
Türkiye'den Almanya'ya transfer olan ilk profesyonel futbolcu olarak iki ülke arasındaki işçi göçünün başladığı 1961'den önce gurbetin yolunu tutan Taş, Köln'de oynarken Başkonsolos'tan bu kentte sadece 18 Türk yaşadığını öğreniyor.
Kendisinden sonra Almanya'ya gelecek göçmenlerin çoğu gibi Taş'ın da bir süre sonra Türkiye'ye geri dönme planı lafta kalıyor.
Almanya'ya gittiği 1959 yılının sonlarında tanıştığı Gerda Hanım'la 1962'de dünyaevine giren Taş bir sene sonra oğulları Güner'in doğumuyla da baba olunca artık iyice bu ülkeye yerleşiyor.
Futbolculuktan soğutan ayrımcılık
Türkiye'de takım arkadaşları ona kısaca "Co" diyordu. Ancak FC Köln'deki takım arkadaşı Hans Schäfer "Co"yu "Yo" yaptı. Ünlü Alman futbolcu maçta Taş'a "Yo-yo" diye seslenmeye başladı. Taş'ın lakabı da "Yo-yo" kaldı. Taş'ı profesyonel futbolculuktan soğutan olay ise 1960 yılında yaşandı. Başarılı bir sezon geçirdiği FC Köln'ün Almanya şampiyonasında finale çıkmasında büyük pay sahibi olan Taş, gösterdiği üstün performansa rağmen bu maçta oynatılmadı. Taş'a göre, kulüp yöneticileri final maçında sadece Alman oyuncuların forma giymesini istemişti.
Bu olaydan kısa süre sonra futbolculuğu bırakan Taş, Ford'dan gelen teklif üzerine bu şirketin fabrikasının futbol takımını çalıştırmaya başladı. Ford'da bir de masabaşı iş sahibi oldu. Yıllarca top peşinde koşturduktan sonra artık oturduğu yerden çalışacaktı. Belki mali müfettiş değildi ama bir başka beyaz yaka işteydi. Satış departmanında çalıştığı Ford'daki işinin yanı sıra alt liglerde de antrenörlük yapıp yaklaşık 20 yıl Köln'deki mahalli federasyonlarda görev aldı. Ford'da çalıştığı 30 yılın sonunda emekli olduğunda satış planlama şefiydi. Emeklilikten sonra 1995'te mahalli federasyonlar için hakem atamaları, maç skorları ve fikstür gibi kayıtları dijital ortama geçiren bir bilgisayar programı yazdı. Bu program için Taş'a 30 bin mark ödendi. Spor alanındaki entegrasyon çalışmalarından ötürü Yüksek Hizmet Madalyası'na layık görüldü.
Bilinenin aksine 1935'te değil, 1934'te doğdu. 1953'te Belçika'daki FIFA gençler şampiyonasında Türk Milli Takımı'nda oynayabilmesi için yaşı küçültülmüştü. Bir yıl sonra da A Milli Takım'la Dünya Kupası deneyimi yaşadı.
Futbolculuk kariyerindeki iki kulübün Taş'ın hayatındaki anlamı çok büyük. Oturma odasındaki süs eşyaları arasında FC Köln'ün sembolü olan keçi figürü dikkat çekiyor. Aynı odadaki çalışma masasının köşesindeyse Beşiktaş bayrağı bulunuyor.
Alman vatandaşlığı da bulunan Taş, ömrünün çok büyük bölümünü Almanya'da geçirmiş olsa da Türkiye'yi her zaman başka bir yere koyuyor:
"İnsan memleketini unutur mu? Kalbimde dolaşıyor tabii. Hele ki milli takımda oynadıktan sonra insan bunu hiç bırakamaz. Benim şimdi iki milliyetim var."