"Nüktedan, kalender, alanında yetkin bir hekimdi"
13 Ağustos 2020"Mesela vizitte hasta ziyareti yaparken bütün kliniği geziyorsunuz, yorulmuşsunuz. Tek tek odalara girip günaydın, nasılsınız vs. Taburcu olan var, tedavisi süren, ağrısı olan… Yücel Abi her zaman babacan tavırla, yanında hemşire, asistan ekibiyle birlikte odaya girdiğinde mutlaka bir pozitif enerji kapıdan içeri girer, -di. Koridordan bellidir, ortamda güzel koku var; o Yücel Abi'dir..."
Dr. Suat Orak, 16 yıllık arkadaşı, meslektaşı, "abim" dediği Yücel Kutun’u böyle anlatıyor.
Dostlukları daha da eskiye dayanan Dr. Aziz Aydınalp, "nasıl biriydi" diye sorunca, "nüktedan" diyor, gülümseyerek. "Etrafıyla iletişimi son derece iyi, hasta-hekim ilişkisinde örnek olacak kadar rahatlatıcı yaklaşımı olan bir hekim" diye anlatırken birden suskunluk... Yokluğuna inanası gelmiyor. Gözleri dolu, sesi çatlamış, "hayli üzgünüm" diyebiliyor sadece.
Diyarbakır’da doğup büyüyen, Dicle Üniversitesi’nden mezun olduğu 1976’dan beri mesleğini sevgiyle, güleryüzle sürdüren kadın doğum uzmanı Dr. Halil Yücel Kutun’un kaybını 4 Ağustos’ta Türk Tabipleri Birliği, "Covid-19 nedeniyle bir meslektaşımızı daha kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz" diye duyurdu. Eşlik eden fotoğrafta insanı kuşatan bir hal var; Yeşilçam filmlerinin o naif, babacan, biraz hınzır ve muhakkak iyilik barındıran karakterlerine has bir ifade. Oğlu Kutay Kutun, TTB’nin mesajını, "Hayatında bir karıncayı dahi incitmeyen babam…" diye paylaştı.
"İnsanı en çok çocukları tanırmış"
Kırkbeş yıllık dostu Aziz Aydınalp, oğlunun mesajını okuyunca, "İnsanı en çok çocukları tanırmış" diye düşündüğünü söylüyor: "Gerçekten de öyle biriydi. Arkasından yazılanlara bakıyorum, herkesin ortaklaştığı özellikleri beyefendiliği, hümanist, insancıl, yapıcı oluşu."
Nasıl tanıştıklarını, beraber neler yaptıklarını sorunca şunları anlatıyor:
"Branşlarımız farklıydı ama benim meslek büyüğüm sayılırdı. Çünkü ben öğrenciyken o asistandı. Her zaman saygıyla davrandık birbirimize, abi-kardeş gibi olduk. Sosyal derneklerde beraber çalıştık. Emekli olduktan sonra bir özel hastanede yolumuz kesişti. Beraber çok güler, çok espri yapardık. Bazen yemekler yapıp getirirdi, hastane yemeğine alternatif. Etrafına dizilirdik. Öyle 3-5 kişi değil, 20-25 kişi olurduk. Geçmiş günlerden sadece ikimizin birebir bildiği esprili olayları anlatırken, ‘Aziz bilir, hatırlıyor musun?’ diye bana onaylatırdı muhakkak. Bu sohbetlerimiz kaldı geriye…"
Oğlunun kep törenine gitmişti
Diyarbakır’da bir özel hastanede çalışan Yücel Kutun’un virüse yakalandığı İstanbul’da anlaşıldı. Sivil havacılık eğitimi alan oğlunun mezuniyetine sevinçle gittiğini anlatıyor Aydınalp:
"Ortak bir arkadaşımız onu uçağa bırakmış. Oğlu Kutay’ın kaptan oluşunu kutlamaya, kep törenine gitmişti. Orada rahatsızlanmış. Bir iki gün sonra kız kardeşi ve abisi muayene için bana geldiler. Onların da pozitif olduğunu öğrendik sonra. Ben de muayenede temas ettiğim için kendimi karantinaya aldım, evdeyim. Şu an 14 gün dolmadı daha. Yani birkaç gün içinde kaybettik…"
Aydınalp, gereğinden önce normalleşme olduğu için hekimlerin de hastaların da risk altında olduğunu söylüyor. Çok elzem değilse hastaneye gidilmemesi konusunda uyarıyor.
"Abartı falan değil, harika biriydi"
Tanıştıkları günden beri mesai arkadaşı olan Dr. Suat Orak, hayranlıkla bahsediyor Kutun’dan:
"15-16 yıl önce SSK’ya tayinim çıkmıştı, orada tanıştık. SSK hastaneleri kapatılınca doğumevine geçtik. O günden beri taa bu malum güne kadar beraber çalışıyorduk. Bu 15 yıl içinde ben bir gün sesini yükselttiğini görmedim, beyefendiliğinden taviz verdiğini görmedim. Her zaman iyi giyimli, yaşamasını bilen, tam bir Diyarbakır beyefendisiydi. Harika diyebileceğim insanlardan. Abartı falan değil, kesinlikle öyle biriydi."
Kendisi de kadın doğum uzmanı olan Orak, sayısız ameliyata beraber girdiklerini anlatırken, "Bazen zorlanıyorduk, kafa kafaya veriyorduk. Beraber strese girdiğimiz, hastamız için endişelendiğimiz oldu. Doğumda beni yardıma çağırdığı, benim çağırdığım oldu" diyor. Sonra bir gülümseme yayılıyor yüzüne.
"Naif esprileri bizim için ışıktı"
"Bir bebeğin doğumuna şahit olmak çok güzel bir şeydir” deyip devam ediyor: "İnsanları seviyordu. Sevmesini bilen herhalde hekimliği iyi yapar diye düşünüyorum. Yücel Abi’de o yeterince vardı, emin olun. O naif esprileri bizim için ışıktı. Herkes için ışıktı."
İnsanın böyle dostları olduğunda, ondan öğrendiği çok şeyler de olur. Ne öğrendiğini anlatırken, geçmiş zaman kipi kullanmaya başlayınca duraksıyor, zorlanıyor Orak:
"Birincisi hastayla diyaloğu mükemmel… idi. Ben belki biraz daha tezcanlıyım, belki daha agresif olabilirim. Ama onun kızgın bir dakikasını görmedim. Hastaya karşı muhabbetini, naifliğini, o kıvrak zekâsını görmek kesinlikle iyi bir tecrübe… -ydi. Bazen diyordum ‘Abi hiç sinirlenmez misin?’ Yok, sinirlenmiyordu! Onda öyle bir şey yok, kızmak diye bir meleke yok yani. Ondan öğrendiğimiz çok şey oldu. İyi ki oldu…"
Yoğun bakımda, entübe halde geçen dokuz günün sonunda haber geldiğinde ne hissettiğini, ne yaptığını ise şöyle anlatıyor Orak:
"Sabah 9.30’da telefon geldi. 10-15 hasta bakmıştım, sırada bekleyenler var. Çıktım kapı önüne, herkesten rica ettim. Bir on dakika durmak istiyorum, izniniz olursa dedim. Meslektaşımı, abimi kaybettim dedim. İndim aşağıya. Orada gittim, ağladım. Yapabildiğim buydu."
Bir kere by-pass ameliyatı geçirmiş olan 70 yaşındaki Yücel Kutun’u "yaşına göre genç ve dinç" diye tarif ederken, "Nasıl bu hale geldi, inan ki bilmiyoruz" diyor.
Bu süreçte bile günde 80-90 hasta baktığını anlatırken, "Hepimiz önünde sonunda bu koronaya yakalanacağız. Benim hastalarım gebe. Kocası, kaynanası, bir de çocukla geliyor. Günde ortalama 500-600 insanla muhatap oluyorum. Benim burada koronaya yakalanmama ihtimalim yoktur yani" diyor.
"Koronadan ölmezsek şiddetten ölürüz"
Pandeminin başından beri Türkiye’de 26’sı hekim, 52 sağlık çalışanı hayatını kaybetti. Ancak Covid-19 hâlâ meslek hastalığı olarak kabul edilmiyor. Diyarbakır, salgının en yoğun yaşandığı illerden biri. Kısıtlamaların kalktığı 1 Haziran’dan beri, hastalar muayeneye yalnız gitmiyor. Orak, bu konuda ısrar ederlerse başlarına gelecekleri şöyle özetliyor:
"Emin olun 100 kişiden 5’i bize saldırır. Koronadan ölmezsek şiddetten ölürüz."
"Çocukluğumdan beri iyilik yapmayı bana babam öğretti"
Yücel Kutun, bir kız bir erkek çocuk sahibiydi. Oğlu Kutay Kutun, başsağlığı için arayınca nezaketle cevap veriyor telefona. Acısı taze. Konuşacak halde değil. Günler sonra yazarak anlatıyor babasını:
"Melek gibi adamdı. Asla kimseyi geri çevirmez, kimseyi üzmezdi. Ömr-ü hayatım boyunca bana bile bir kere sesini yükseltmedi. Bir kere yükseltecek oldu, onda da hemen pişman olup gözleri yaşlı bana sarılmıştı. Çocukluğumdan beri iyilik yapmayı o bana öğretti hep. ‘Kim sana ne yaparsa yapsın sen insanları incitme’ derdi, ‘varsa yapabileceğin elinden geleni yap’ derdi. Benim, ablamın ve annemin üstüne çok titrerdi, varsa yoksa biz mutlu olalım isterdi. Diyarbakır’da bir köşeden bir köşeye bile zar zor giderdik, boyacısından tatlıcısına herkesle tokalaşıp konuşmadan ilerleyemezdik. Yani üzgünüm ne diyebilirim ki…"
Ne diyebilir ki insan böyle bir yokluğun ortasında?..
Söz bitince bir video gönderiyor. Torunuyla berbercilik oynarken çekilmiş, ağlatan/güldüren eşsiz bir anı olarak kalacak videoda Yücel Kutun, dosdoğru yaşanmış bir hayatın özeti gibi gülümseyerek, kalanlara sesleniyor adeta: "Borcum yokmuş, teşekkür ederim…"
Emine Algan
© Deutsche Welle Türkçe