Suriye'de durum
2 Kasım 2013Suriye'deki iç savaşta cepheler büyük ölçüde hareketsiz durumda. Hükümet birlikleri ve müttefik Hizbullah milisleri 2013 haziranında El Kuseyr kentini ele geçirdiğinden beri her iki taraf da kayda değer bir toprak parçası kazanamadı. Dera'da isyancılar her ne kadar eski kent merkezine ilerlemeyi başarsalar da hükümet birliklerini kentten dışarı püskürtemediler. Petrol bölgesi Deyrizor'da da durum farklı değil. Burada radikal İslamcı milisler etki alanlarını genişletti ancak bu da başka grupların kaybı pahasına oldu.
Kim hangi bölgelere hâkim?
Güvenlik alanında çalışmalar yapan İngiliz düşünce kuruluşu Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü'nden (Royal United Services Institute) Joshi Shashank Suriye'deki durumu şöyle özetliyor: “Her iki tarafın da ülkenin farklı yerinde pozisyonlarını sağlamlaştırdığı bir pat durumu yaşanıyor. İki tarafın da kayda değer toprak kazanımları yok. Buna karşılık her iki taraf da birçok yerde sahip oldukları müstahkem mevkileri sağlamlaştırmaya çalışıyor. Bu, rejim açısından bakıldığında Dera'dan başkent Şam'a ve Humus'tan Batı'da sahil kesimine kadar olan bir ekseni ifade ediyor. Rejimin hâkim olduğu alanı böyle tarif etmek mümkün ve buralarda son birkaç ayda rejim daha da güç kazandı. Asilerin de kendi pozisyonlarını güçlendirmeye çalıştığını düşünüyorum. Bu da kuzeybatıdan Fırat Nehri boyunca Irak sınırına kadar olan bir kesimi ifade ediyor. Ancak isyancı tarafın farklı olan yanı, tüm bu bölgeyi kontrolü altında tutan yekpare bir ittifakın olmaması. Farklı isyancı gruplardan oluşan, kendi içinde değişken ve hatta içinde çatışmaların yaşandığı bir ittifak söz konusu.”
Rejim kendini güçlü hissediyor
Suriye'de iki buçuk yıla yayılan savaşın ve yüz binden fazla ölümün ardından iki tarafta da bir yorgunluk emaresi görünmüyor. Ancak İngiliz güvenlik uzmanı Joshi Shashank rejimin kendisini karşı tarafa göre daha güçlü hissettiğine dikkat çekiyor: “Siyasi psikoloji açısından bakarsak insanlar kafalarındaki belli bir referans noktasına göre kazanıp kazanmadıklarına bakıyorlar. Rejim açısından bu nokta 2012 yılının ortaları olabilir ve o zaman rejim çöküyor gibi görünüyordu. Buna göre değerlendirildiğinde durumları oldukça iyi."
Suriye rejiminin savaş alanından farklı olarak diplomasi yoluyla da başarı elde etmesi mümkün. Şam, kimyasal silahlarının imha edilmesine izin vererek önemli bir adım attı. Kimyasal silah denetçilerinin Suriye'deki çalışmaları sürdüğü müddetçe bir askerî müdahale ihtimalinden endişe duymayacak. Ayrıca bu adımla birlikte Esad rejimi uluslararası toplum açısından da bir müzakere tarafı haline geldi. Cenevre'de tarafları bir araya getiren bir barış konferansı düzenlenmesi için çalışılıyor, ancak çeşitli anlaşmazlıklar nedeniyle başlangıçta 23 Kasım olarak planlanan tarih bir türlü kesinlik kazanamıyor.
Esad taviz vermek zorunda hissetmiyor
Konferans öncesinde Suriye rejiminin pozisyonunu Joshi Shashank şöyle yorumluyor: “Rejimin kendisini taviz vermek zorunda hissettiğini sanmıyorum. Rejim bence gelişmeleri şöyle değerlendiriyor: Her ne kadar birçok bölgeyi kontrol altında tutsa da eninde sonunda dağılacak olan bir muhalefet var. Bu muhalefet Batı'nın desteğini kaybediyor. ABD ve müttefikler kendilerine şüpheyle yaklaşıyor. Cihatçılar ılımlı güçleri bastırıyor ki bu da rejimin pozisyonunu güçlendiriyor. Ve tüm bunlar isyancı gruplardan ziyade Esad'ı Cenevre'deki müzakere masasına gelmeye teşvik edici gelişmeler. Gelmesi halinde de büyük bir propaganda başarısı elde etmiş olacak. Ne var ki bunlar onu kapsamlı tavizler vermeye teşvik etmiyor.”
Suriye'de isyancılar Esad'ın görevden çekilmesini barış için bir önşart olarak görüyor. Rejim ise buna yanaşmıyor. Zürih Üniversitesi stratejik araştırmalar profesörü Albert Stahel'in Cenevre'deki konferansla ilgili tahminleri şu yönde: "Mevcut durumu değiştirmeden Esad'ın görevden ayrılmasının nasıl sağlanacağına dair bir çekişme yaşanacağını tahmin ediyorum. Rejimin düşürülmesini kimse istemiyor. Evet Türkler ve Suudiler istiyor ama Amerikalılar, Ruslar, hele hele İranlılar bunu istemiyor. Prensipte Suudi Arabistan ve Türkiye’yi bir kenara bırakırsak herkes biliyor ki rejimin yok olması halinde bu bölünmüş ülkede önemli bir bileşen, bir nevi bir istikrar faktörü kaybolmuş olacak. O yüzden konu, rejim içerisinden biri sayesinde Esad’ın görevden çekilmesinin sağlanması ki böylece ne Amerikalılar ne Ruslar ne de İranlılar kaybetmiş konumuna düşsün.”
© Deutsche Welle Türkçe
Andreas Gorzewski / Ercan Coşkun
Editör: Beklan Kulaksızoğlu