Ayasofya: Bitmeyen tartışma
1 Temmuz 2020Ayasofya, Türkiye’den UNESCO Dünya Miras Listesi’ne giren, dünya mimarlık tarihinin en önemli anıtlarından biri. Ancak "yeniden ibadete açılması" tartışmaları üzerinden sık sık siyasete malzeme oluyor. İstanbul’un fethinin 500'inci yıl dönümünden itibaren süregelen bu tartışma, yine gündemde.
AKP kanadı, son birkaç aydır 1934’te Atatürk’ün imzaladığı Bakanla Kurulu kararıyla müzeye dönüştürülen Ayasofya’nın ibadete açılmasına ilişkin talebini yineliyor. Bu talebin gerekçesi 'fethin kılıç hakkı' söylemiyle açıklanıyor.
Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği’nin, Ayasofya’yı müzeye dönüştüren Bakanlar Kurulu kararının iptali için Danıştay’a açtığı dava ise 2 Temmuz’da görülecek. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan son yaptığı açıklamada kararı Danıştay’ın vereceğini söyledi.
Benzer talepler daha önce de dillendirildi. Kasım 2013’te MHP milletvekili Yusuf Halaçoğlu Ayasofya’nın ibadete açılması için TBMM’ye teklif getirirken dönemin AKP Genel Başkan Yardımcısı ve hükümet sözcüsü Bülent Arınç da Trabzon ve İznik’te bulunan iki Ayasofya’nın camiye çevrildiğini hatırlatarak "Bu mahzun Ayasofya’ya bakıyoruz, inşallah güleceği günlerin yakın olmasını Allah’tan diliyoruz" demişti.
"Simgesel değeri var"
Peki bu tartışmalar neden sık sık gündeme geliyor?
Ayasofya, yüzyıllardır bir ibadet mekanı olmanın ötesinde sembolik bir anlam da taşıyor. "Kutsal Bilgelik" anlamına gelen eser, iki kez halk ayaklanmalarıyla yıkıldı. Günümüze kadar gelen yapı ise Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından 532-537 yılları arasında inşaa edildi. 916 yıllık kilise, 1453’te Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u almasıyla camiye çevrildi. 481 yıl cami olarak kaldı. 24 Kasım 1934'te Atatürk'ün de imzasını taşıyan Bakanlar Kurulu kararıyla, 1 Şubat 1935'ten bu yana müze olarak kullanılıyor.
DW Türkçe’ye konuşan Boğaziçi Üniversitesi’inden Prof. Dr. Edhem Eldem, Ayasofya’nın Hristiyan ve İslam dünyası açısından simgesel değerini, "Ayasofya gibi bir bina pek yok dünyada. 1500 yıl boyunca iki dine hizmet etmiş, mimaride büyük bir değişiklik gerekmeden bunları taşımış olan bir bina. Bunlardan dünyada bir iki tane vardır." sözleriyle açıkladı.
Prof. Eldem, Ayasofya’nın Osmanlı’da da giderek bir kültür varlığı olarak algılandığına dikkat çekiyor. Edhem Eldem, "18. yüzyılın sonundan beri İstanbul’a gelen bütün Avrupalılar, Ayasofya’yı gezmek istemişlerdir. Çünkü onlar için mimari olarak da kültürel olarak da önemli bir yapı. Dolayısıyla 19. yüzyıl boyunca devamlı Saray izin vermek zorunda kaldı" diye konuştu.
Siyasi kavgaların ortasında
Ayasofya, taşıdığı sembolik ve ideolojik değerler nedeniyle siyasi kavgaların ortasında yer alıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da 2019’da konunun siyasi boyutuna dikkat çekmişti. Erdoğan, 16 Mart 2019’da Tekirdağ’da düzenlediği bir mitingde, 'Ayasofya’nın ibadete açılması' çağrısı yapan bir vatandaşa "Mesele o değil, bu işin bir siyasi boyutu var. Yan tarafta Sultanahmet’i doldurmayacaksın, Ayasofya’yı dolduralım diyeceksin. Bu oyunlara gelmeyelim. Bunların hepsi tezgah" demişti.
Geçen 29 Mayıs’ta ise İstanbul'un Fethi'nin 567'nci yıldönümünde, Ayasofya'da Fetih Suresi okundu. Ardından iktidar kanadından müzenin yeniden ibadete açılması yönünde açıklamalar yapıldı.
İktidarın bu hamlesine İYİ Parti, Ayasofya'nın ibadete açılması ile ilgili bir araştırma önergesiyle karşılık verdi. Önerge, AKP oylarıyla reddedildi. Yunanistan'dan "1935’ten beri bir müze olan Ayasofya'da Kuran'dan alıntıların okunması, anıtsal karakterini değiştirme yönünde ve tüm dünyadaki Hristiyanların dini duygularına bir tepki uyandırmak için yapılan kabul edilemez bir girişimdir" tepkisi geldi.
Bunun üzerine "Sakın ha! Ayasofya ile ilgili ‘Orayı camiye çevirmeyin' diyorlar. Türkiye'yi siz mi idare ediyorsunuz, biz mi? Danıştay'ın vereceği kararı bekliyoruz. Kararı verdikten sonra atılması gereken neyse o adımlar atılır." diyen Erdoğan Danıştay'ın vereceği karara işaret etti.
"İbadet mekanlarını zorla değiştirmek haramdır"
Peki bu talep dini bir gerekçeye mi dayanıyor?
DW Türkçe'ye konuşan ilahiyatçı İhsan Eliaçık’a göre cami talebini dile getiren ilahiyatçılar olsa da bunun dini bir gerekçesi yok. Talebi dile getirenlerin dayandıkları tek sebebin İslam tarihindeki kılıç hakkı denilen olay olduğunu söyleyen Eliaçık, "Bunun da Kuran’da yeri yoktur. İnsanların ibadet mekanlarını, yaşadığı şehirleri zorla ele geçirmek ve ibadet mekanlarını zorla değiştirmek haramdır" dedi.
Ayasofya’nın halkın ihtiyacı için açılmadığını vurgulayan Eliaçık "Gerek Bizans döneminde gerekse Osmanlı döneminde, Kralların taç giydiği, sultanların hutbe irad ettiği, gösteri yaptığı, Cuma selamlığına çıktığı yer orası. Dolayısıyla benim görüşüme göre Muhammed Peygamber dirilse gelse girmezdi. Hiçbir peygamber oraya girmezdi. Onlar mahalle aralarındaki mescitlere giderlerdi veya açık alanda çadırda falan ibadet ederlerdi" yorumunu yaptı.
"Niye kılıç hakkı? Biraz da barış hakkı konuşsun"
Ayasofya’nın müze olarak kalmasının İslam ve Hristiyan dünyası arasında barışın sembolü olduğunu düşünen Eliaçık, "Niye hep kılıç hakkı oluyor. Biraz da barış hakkı konuşsun. Barışın hakkı da orayı ne kilise ne cami yapmaksızın müze olarak bırakıp insanların ibretle seyretmesini sağlamaktır. Eğer illa orada ibadet edilmelidir deniliyorsa benim görüşüme göre mesela Cuma günleri Cuma namazı kılınabilir, Pazar günleri de Hristiyan ayini yapılabilir" görüşünü savundu.
İstanbullu Rumların Evrensel Federasyonu ise Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı Başkanı’na bir mektup göndererek, medeniyetler arasındaki karşılıklı saygı adına Ayasofya’nın politik tartışmalardan uzak tutulması gerektiğine dikkat çekti.
DW Türkçe’ye konuşan İstanbullu Rumların Evrensel Federasyonu Başkanı Nikolaos Uzunoğlu'na göre Ayasofya’nın siyasi gerilimlere konu olması doğru değil.
"Bu 1934’teki iktidara karşı bir siyasi tutumdur"
Ayasofya’nın dinler ve medeniyetler arasında barışı temsil ettiğini belirten Uzunoğlu, bu nedenle müze olarak hizmet vermesinin devamının, dinler arasında iyi ilişkilerin güçlenmesi için çok önemli olduğunu vurguladı.
İstanbul Rum toplumunun 20. yüzyılda karşılaştığı insan hakları ihlalleri yüzünden bir gurbetçi toplum olarak varlığını sürdürdüğünü dile getiren Uzunoğlu "Ayasofya konusunda yazılan ve söylenen kılıç hakkı gibi dile getirilen görüşler toplumumuz için endişe kaynağı" dedi.
Uzunoğlu "Kanımca bu konu Ayasofya’nın nasıl kullanıldığından ziyade 1934’teki iktidara karşı bir siyasi tutumdur" görüşünü savundu.
Edhem Eldem de yapılmak istenenin bir kiliseyi değil bir müzeyi camiye çevirmek olduğunu vurguladı. Eldem, Ayasofya'ya dair 1934'te müze yapılması da dahil tüm kararların siyasi olduğu görüşünde:
"Avrupa’ya, Batı’ya kendini hoş göstermek, Türkiye’nin imajını müspet bir şekilde dış dünyaya taşımak arzusuydu. Bu da politik bir seçimdir. Şu anda yapılan da politik bir seçim. Bir taraftan Avrupa’ya Batı’ya bir ayar çekme, bir şekilde onunla bir boy ölçüşme arzusu var. Diğer taraftan laiklikle ve Kemalizm ile hesaplaşma, bir de büyük çoğunluğun şu veya bu şekilde milliyetçi ve İslami damarına hitap edecek bir karar almak, bunu siyaset malzemesi olarak kullanmak arzusu."
"Evrensel bir değeri paylaşmak mı, benimdir diyip kapatmak mı?"
Ayasofya’nın dışarıdan bakıldığında bir cami gibi durduğunu, diğer yandan Osmanlı camilerinin Ayasofya’dan esinlenerek yapıldığını ifade eden Eldem, dolayısıyla Ayasofya’nın camiliğini sorgulamak için bir neden olmadığı görüşünde. Eldem "Asıl mesele siz bunu evrensel boyutunu, paylaşılmış bir miras olduğunu kabul ediyor musunuz, etmiyor musunuz? Yani siz dünyaya açılmak, evrensel bir değeri paylaşmak mı istiyorsunuz, yoksa bu benimdir diyip onu kapatmayı ve kendinize saklamayı, dolayısıyla daha ulaşılmaz kılarak o katmanlarını göstermemeyi mi seçiyorsunuz" diye sordu.
Dünyanın sayılı eserlerinden biri olan ve 1500 yıllık tarihinde tartışma konusu olmaktan kurtulamayan Ayasofya için şimdi gözler bir kez daha Danıştay kararında. Danıştay, aynı derneğin yaptığı başvuruyu daha önce iki kez reddetmişti.
Pelin Ünker
©Deutsche Welle Türkçe