Solingen, Almanya'da kaşık, çatal ve bıçaklarıyla ünlü bir kentken 29 Mayıs 1993'ten beri adı ülkenin yakın tarihindeki en büyük ırkçı saldırılardan biriyle anılır oldu.
O gece dört ırkçı Alman genci, Amasyalı Genç ailesinin oturduğu binayı benzin dökerek ateşe vermişti. Yangın beş can aldı. Gülsüm İnce, Hatice Genç, Hülya Genç, Saime Genç ve Gülistan Öztürk yanarak can verdi.
Ölenler Mevlüde Genç'in iki kızı, iki torunu ve bir yeğeniydi.
Ve 29 yıl sonra onlara kavuştu.
Mevlüde Genç 30 Ekim sabahı tedavi gördüğü Solingen'deki bir hastanede sabaha karşı hayata gözlerini yumdu.
Zor bir yaşamdı Mevlüde Genç'inki.
Daha iyi bir yaşam amacıyla 1970'de Almanya'ya işçi olarak gelen eşi Durmuş Genç'ten beş yıl sonra da kendisi geldi.
Ama o hayal ettikleri daha iyi bir yaşamın bedeli de çok ağır oldu.
Beklemedikleri bir anda, yaşamlarını altüst eden o yangın geride çok büyük acılar, hüzün ve gözyaşı bıraktı.
Ama Mevlüde Genç yitirdiği evlatlarının acısını yüreğinin derinlerinde yaşadı. O hiçbir zaman acısını bağıra çağıra dillendirmedi. Sessiz ama çığlık çığlığa yaşadı... Duygularını içine gömdü. Ağzına gelen kelimeleri beyninde yüz kere, bin kere tarttı, sonra kelama döktü. Çoğu zaman sustu, zira konuşsa kalbindeki acı dışa taşacaktı. O bundan kaçındı hep.
Mevlüde Genç ile 22 yıl önce ilk röportajımı yaptığımda şunu sormuştum:
"Tarifsiz bir acı yaşadınız ama ağzınızdan hiç nefret içeren bir söz çıkmadı. Hep sevgi mesajları, dostluk mesajları verdiniz. Peki hiç mi içinizde bir öfke, nefret oluşmadı?"
Yüzüme baktı... Ve içimi buran şu sözleri söyledi:
"Evlatlarımın acısı ilk günkü gibi içimde duruyor. İçim kan ağlıyor yavrum. Ama kanı kanla değil suyla temizlerler. Mahkemede o dört ırkçının gözlerine baktım hep. Onlar da benim gözlerime baktılar. Hiçbir pişmanlık belirtisi göstermeden gözlerime baktılar... Gülümseyerek gözlerime baktılar. İşte ben o zaman içimdeki bütün kini nefreti onların gözlerinin içine boşalttım. Onlar o kinimi, nefretimi aldılar. Başkalarının suçu ne? Bağırıp çağırsam, isyan etsem kime ne yarar getirir? Benim sözlerim o zaman nefreti körükler. Bunun kime faydası olur. Allah'a sağındım, o bana sabır verdi. Benim işim sevgiyle, dostlukla. Benim nefretle kinle işim olmaz."
Bu sözler gerçekten de Mevlüde Genç'in yaşam felsefesini yansıtıyordu. O hep sevgiyi, dostluğu vurguladı. Irkçı bir avuç katilin işlediği suçtan toplumun genelini sorumlu tutmadı. "Aman sevgi kazansın, dostluk kazansın, muhabbet kazansın" dedi.
Bu sözleri onu yüceltti. Almanya'da hem Türklerin hem Almanların bilge annesi oldu. Sayısız medya kuruluşu ile röportajlar yaptı, sayısız etkinliğe davet edildi. Hep bunları söyledi. Adeta dostluk ve sevgi elçisi oldu.
Üstelik onu dönemin başbakanı Helmut Kohl'ün tavırları da yıldırmadı. Kohl düzenlenen cenaze törenine katılmamış, sözcüsü "Taziye turizmine katılmak istemiyoruz" gibi skandal bir ifade kullanmıştı.
Neyse ki ondan sonra gelen siyasetçiler bu çirkin tavrı tarihe gömecek adımlar attılar. Kohl'ün halefi Angela Merkel başbakanlık yaptığı 16 yıl boyunca Mevlüde Genç'in yanında yer aldı. Onunla el ele, kol kola yürüdü.
1996 yılında Almanya Federal Nişanı'nı aldığında da şu sözleri sarf etmişti: "Ben buraya madalya almaya gelmedim. Sizlere bir yudum sevgi, kardeşlik ve dostluk vermeye geldim."
Güle güle Mevlüde Anne, sen bu dünyada yaşanabilecek acıların belki de en şiddetlisini yaşadın ama bize sevgi, kardeşlik ve dostluk bırakıp gittin. Ruhun şad olsun.