Basın özeti
17 Kasım 2007Frankfurter Rundschau gazetesinde Gerd Höhler imzasıyla yayımlanan “Türkiye’de Kürt partisine dava” başlıklı yazıda, kuruluşunun iki yıl ardından Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) kapatılma tehdidiyle yüz yüze kaldığı belirtildi. Yazıda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın uzun süredir DTP’ye “PKK’yı terör örgütü olarak ilan etmeleri” çağrıları hatırlatıldı. Genel seçimlerde iktidar partisi AKP’ye oy kaptıran DTP yönetiminin, tabandan gelebilecek tepkileri göz önünde tutarak Erdoğan’ın çağrısına olumlu yanıt vermekten kaçındığı belirtildi.
Frankfurter Rundschau gazetesinin değerlendirmesinde, DTP’nin 8 Kasım’da yaptığı 2'nci Olağanüstü Büyük Kongresi'nde, ılımlı çizgiye sahip Ahmet Türk’ün yerine sertlik yanlısı olarak bilinen Nurettin Demirtaş’ın genel başkanlığa seçilmiş olması da vurgulandı. DTP’nin 26-28 Ekim 2007 tarihleri arasında Diyarbakır'da düzenlediği Demokratik Toplum Kongresi'nde alınan “20-25 Özerk Bölge Önerisi”nin de anımsatıldığı yazıda , “Kaybedilen oy potansiyali sözkonusu taleplerle yeniden kazanılmak istendi, ancak bu istekler partiyi kapanma tehdidiyle yüz yüze bırakıyor. Türkiye’yi kendi renkleri ve sembolleriyle 20 -25 özerk bölgeye ayırma talebi, Başsavcılığın iddianamesine yeterince malzeme veriyor” denildi.
Berlin’de yayımlanan "Die Tageszeitung" gazetesi, DTP’nin kapatılma ihtimalini geniş şekilde değerlendiriyor. Gazetenin yazarlarından Jürgen Gottschlich’in “Kürt siyasetçilere sürek avı” ve “Kaçırılan bir fırsat daha” başlıklarını taşıyan iki ayrı değerlendirme yazısında Ankara’nın tutumu eleştiriliyor. DTP’li vekiller ve yöneticilerle ilgili son haftalarda medyaya yansıyan PKK bağlantısı iddialarının ardından Yargıtay Başsavcılığı’nın iddianamesinin gündeme geldiğine dikkat çekiliyor. “Die Tageszeitung” gazetesinin yorumunda PKK ile yaşanan çatışmanın iç siyasete taşındığı, DTP’nin Meclis Grubuna son verilmesinin hatta siyasi partinin tamamen kapatılmasının hedeflendiği belirtiliyor. Yazıda şöyle deniyor:
“Ankara’nın siyasi olarak akıllıca bir tutum izlediği söylenemez. Türkiye’de siyasi ve askeri iktidar, eğer iç savaş benzeri bir ortama sürüklenilmesini istemiyorsa Kürt seçilmiş temsilcileriyle masaya oturmalıdır. Maalesef Türkiye Kürtleri arasından bir Nelson Mandela’nın çıkmadı. Ancak bu durum, görüşmeleri engellememeli. 25 yıllık baskı, sıkıyönetim ve olağanüstü hal huzur ve barış getirmedi. İlgili kişileri muhatap olarak almadıkça huzur ve barışa önümüzdeki 25 yılda da varılamayacak.”