Basın özeti
13 Kasım 2007Toplantı kapsamında buluşan Almanya Başbakan Angela Merkel ile Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy’nin, BM Güvenlik Konseyi üyelerine yaptığı ’İran’a karşı tutum sertleştirme’ çağrısını Cottbus’da yayımlanan Lausitzer Rundschau şöyle yorumluyor:
”Paris-Berlin ittifakını kritik bir sınav bekliyor. Çünkü inatçı İran’a karşı daha sert ortak bir tavır takınmanın bedelini Alman şirketleri ödeyecek. Merkel ise İran’ı askeri harekatla tehdit etmenin bedelini oy kaybı ile öder. Ama bu Merkel’ı şu anda ürkütmüyor anlaşılan.”
Alman-Fransız hükümetleri arasındaki toplantıya damgasını vuran bir diğer konu, göçmenlerin uyumu idi. Bu bağlamda, dışişleri bakanları Frank Walter Steinmeier ve Bernard Kouchner’in Türk kökenli şarkıcı Muhabbed ile yaptığı stüdyo kaydı da yorumlara yansımış. Münster’de çıkan Westfaelische Zeitung’un yorumu:
”Alman-Fransız ilişkilerinde yeni sesler işitiliyor: İki ülkenin dışişleri bakanları değişiklik olsun diye göçmenler ile birlikte şarkı söylüyor. Ama Fransa’nın dış politikada oynadığı bu oyunun sebebi açık: Sarkozy dünya sahnesinde güçlü bir karakteri canlandırmak istiyor, ama iç siyasette köşeye sıkışmış durumda. Selefi Chirac’ın tersine, sosyal politikayı serleştirme niyetinde olan Sarkozy, neye el atsa, toplumun desteğini yitiriyor. Göçmenlere yönelik genetik testler de banliyölerde yeni bir protesto dalgasını ateşleyebilir. Bakanların söylediği şarkı, tabandan gelen şikayetleri bastıramaz.”
Alman basınının yorum sütunlarına yansıyan bir diğer konu da Pakistan’daki gelişmeler. Düsseldorf merkezli Handelsblatt gazetesinde şu satırları okuyoruz:
”Pakistan’daki siyasi, ekonomik ve askerî elitler o kadar kenetlenmiş durumdalar ki, birbirleriyle güç mücadelesi yapıyorlar ancak kanlı bıçaklı kavga etmiyorlar. Ancak Pervez Müşerref şimdi bu hassas dengeyi bozmak üzere. Kendi çıkarlarını, devletin çıkarlarından bile üstün tutuyor. Hem ordu komutanı hem devlet başkanı olarak üstlendiği çifte rol, akibetinin pek de hayırlı olmayacağının işaretlerini veriyor: Ya seçimle ya da darbeyle işbaşından uzaklaştırılacak – ki diktatör Müşerref bunu vargücüyle engellemeye çalışıyor. Bir diğer seçenek de demokrasiyi ve dolayısıyla muhaliflerini bertaraf etmesidir. Batı’nın ise böyle bir durumu kabul etmesi düşünülemez. Bu nedenle de Müşerref’ten uzaklaşılıp Pakistan’daki demokrasinin kararlılıkla desteklenmesi gerekiyor. Radikal dincilerle mücadelede başarı sadece ordunun çabalarıyla kazınalamaz; topyekün bir mücadele gerektirir. Tüm bunların olabilmsi için de Müşerref’siz bir Pakistan’a ihtiyaç var.”
Son olarak İtalyan futbolunda haftasonu bir taraftarın polis kuruşunuyla can vermesi sonrası yaşanan şiddet olaylarıyla ilgili bir yorum aktarmak istiyoruz. Frankfurter Rundschau şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Dünya şampiyonu İtalya, Avrupa’nın kalbur üstü ligleri arasında en kötü stadyumlara sahip. Aynı zamanda şike ve usulsüzler de diz boyu. Bunun yanısıra yıldız oyuncuların ırkçı söylem ve tavırlarına da göz yumuluyor. Sadece ’terörist’ olarak görülen fanatik taraftar profilinin oluşması da böylece bir bakıma teşvik edilmiş oldu. Diğer yandan Almanların da aynı akibete uğramamak için dikkatli olmaları gerekiyor. Çünkü Almanya’daki alt liglerde, özellikle doğu takımlarının maçlarında da taraftarlarla polisler birbirlerine düşman kesiliyor ve kulüp yöneticileri, aşırı sağcılara göz yumuyor.”