Barış Pehlivan, gazeteci, 40 yaşında ve 12 yıl içinde 5 kez hapse girerek dünyanın çok az yerinde kaydedilebilecek bir rekoru elinde bulunduruyor. Ona bu rekoru "Erdoğan'ın Yeni Türkiyesi" armağan etti. Organize suç örgütü liderleri, sokakta ellerini kollarını sallayarak gezerken, gazeteci Barış hapsedildi.
İlk tutuklanması yoldaşı ve adaşı Barış ile birlikte 2011'de oldu. Ergenekon kumpaslar zincirinin bir halkası olan Oda TV davasında, hükümeti devrimeye teşebbüs etmekle suçlanıyorlardı. O davanın duruşmalarındaki halleri gözümün önünde. Pehlivan 27, Terkoğlu 29-30 yaşlarındaydı. Birden içine düştükleri saçma sapan bir davanın duruşmasında, başlarını arkaya çevirip meslektaşlarına umutla gülümsüyorlardı. O zamanlar iktidar ortağı olan Gülen cemaatinin yargıdaki kadroları, her bir duruşmada o umudu bitirmeye çalıştı, ama nafile. İki Barış da dışarıda yayına veremedikleri "Sızıntı: Wikileaks'teki Türk Ünlüler" kitabını içeride yazdı. İktidarın o zamanki ortağı gitti, şimdi de MHP var. Gazetecilerin hayatı iyileşmedi.
Barış'ın son hapishane hikayesi de, Libya'da yaşamını yitiren bir MİT görevlisinin cenaze törenini, o dönem haber müdürü olduğu ODA TV'de haberleştirmesiyle ilgili. MİT görevlisinin cenazesinin kamuya açık yapılmasına, adının da daha önce de zikredilmiş olmasına rağmen tutuklanmıştı Barış. Aynı haber nedeniyle 6 Mart 2020 tarihinde gazeteciler Barış Terkoğlu, Hülya Kılınç, Eren Ekinci, Aydın Keser, Ferhat Çelik ve Murat Ağırel de hapse girdi. Ekinci ve Terkoğlu dışındaki gazeteciler, gizli istihbarat belgelerini ifşa etmekten 3 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırılıp, denetimli serbestlikle, haklarında yeni bir dava açılmaması şartıyla salıverildi.
Yeni dava açılması uzun zaman almadı
Denetimli serbestlik koşuluyla tahliye edilen gazetecilerin işi ayrı zor. "Yeni bir dava açılmaması koşuluyla" demek, böyle bir ülkede gazeteciye, "İşini yapma" demekle eş anlamlı çünkü. İktidara biat etmeden yoluna devam eden bir gazeteci hakkında suç duyurusu yapılması ya da, arzu edilirse, dava açılması işten değil. Barış'ın başına gelen de bu. Yazarı olduğu Cumhuriyet gazetesinde, Yargıtay Üyesi Ömer Faruk Aydıner'in ismini kodlayarak yazdığı yazıyla ilgili suç duyurusu, 30 Mart 2023'te davaya dönüştü. Yani üstü kapalı yazmak bile tahammül edilir bir şey değildi. Barış Pehlivan'a yine Silivri yolu göründü. Ha bu arada, Barış aynı nedenle bir süre önce de cezaevine girip, Kovid tedbirleri kapsamında bir gün kalmıştı. Kovid önlemleri Temmuz sonu kaldırıldı ve mahkeme Barış'ın denetimli serbestlikten yararlanamayacağına kanaat getirdi. Birçok suçlu tahliye olurken, gazeteciye yine hapis düştü. Bunda iki Barış'ın imzasını taşıyan Süleyman Soylu kitabının yayınlanması da bir rol oynamış olabilir.
Barış hapisteki gazetecilerden sadece biri
Barış Pehlivan, beşinci kez hapse girmeden önce Halk TV'de şöyle bir mesaj yayınladı: "Maalesef sadece gerçekleri yazdıkları için, sadece gazetecilik yaptığı için düzenli olarak insanlar hapse giriyor. Benimkisi aslında bu büyük kavgada, bu okyanusta sadece bir kum tanesi. Mücadeleye devam edeceğim."
Barış'ın yaşadıkları, Türkiye'de AKP iktidarı boyunca gazetecilerin yaşadıklarının kum tanesi kadar küçük olmasa da, sadece bir parçası. Biat etmiyor ve araştırmacı gazetecilik yapmaya devam ediyorsanız, hep topun ağzındasınız. Kürtseniz, yerelde çalışıyorsanız, durum daha da fena. Kapınız çalınmak yerine koçbaşıyla kırılabilir ve neyle suçlandığınızı bilmeden kendinizi hapiste bulabilirsiniz. Gazeteciler Abdurrahman Gök, Dicle Müftüoğlu, Sedat Yılmaz ve daha bir çoğu gibi. 2017 Newrozu'nda 22 yaşındaki Kemal Kurkut'un polis kurşunuyla can verdiği anı fotoğraflayan Abdurrahman Gök, hapiste 100. gününü geçenlerde geride bıraktı. Tele1 TV Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ da, Erdoğan-AKP iktidarının Kürt politikasını eleştirdiği için hapiste.
İktidar bir türlü öğrenemiyor. Gazeteciler, mesleklerinden ötürü "cezalandırdıkça", kalemlerine, işlerine daha büyük tutkuyla sarılırlar. Bu hep böyle oldu. Barış Pehlivan da, yol arkadaşı Barış Terkoğlu ile birlikte üretmeye devam edecek. On iki yıl önce yaptıkları gibi, başka meslektaşları gibi, "yine yazacaklar."
Bu adaletsiz, hukuksuz düzenin mimarları da bir gün gidecekler, geriye bizler isimlerimiz, yazılarımız, haberlerimiz kalacak.