1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Banu Güven: Milli mesele...

2 Şubat 2019

CHP'nin Avrupa Konseyi'ndeki Türkiye oylamalarında aldığı tavır ne anlam taşıyor? Banu Güven, CHP'nin konuyu iktidara yükümlülüklerini hatırlatacak bir araç olarak değil, milli bir mesele olarak gördüğü görüşünde.

https://p.dw.com/p/3Cbjs
Frankreich Europaparlament in Straßbourg
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/RIA Novosti/V. Fedorenko

CHP Türkiye'nin ana muhalefet partisi, ama belli konularda, özellikle de Avrupa'da deplasmandayken, memleketteki antidemokratik durumun altını çizen kararlardan uzak duruyor. İktidar üzerinde yaptırım gücüne sahip tek kuruluş olan Avrupa Konseyi'nde benimsediği tutum da böyle mesela. Konsey'in Parlamenterler Meclisi'ndeki (AKPM) kritik Türkiye oylamalarında konu bir anda iktidardan soyutlanıyor ve milli bir meseleye dönüşüyor. Son olarak "Türkiye'de Muhalefetteki Siyasetçilerin Kötüleşen Durumu" başlıklı tasarının kabul edildiği oylanmada da böyle oldu. CHP'li vekiller, tasarıya "Hayır" diyen AKP'li, MHP'li ve İYİ Partili milletvekilleriyle aynı safta yer aldı. Farklı pozisyonlarda olsalar da, çıkan ses aynıydı: "Hayır!"

CHP'li milletvekilleri neye "Hayır" dedi?

CHP AKPM Grubu tepkiler üzerine yaptığı açıklamada, tasarıyı eksik bulduğunu, bu yüzden reddettiği söylüyordu. Parti tarafından son seçimde tekrar aday gösterilmeyen ve cezaevine giren eski CHP milletvekili, gazeteci Eren Erdem'in durumu açıkça ifade edilmemişti. Dahası "Türkiye'de muhalefete yapılan baskıların sivil toplum mensuplarına da yaygınlaştırıldığına, örneğin Osman Kavala, Metin Akpınar, Müjdat Gezen gibi isimlerin durumuna, CHP Genel Başkanı ve milletvekillerine açılan ölçüsüz tazminat davalarına" da yer verilmemişti. AKPM tasarısında yer alan "Gazetecilerin, hakimlerin, savcıların, avukatların, akademisyenlerin ve muhalif seslerin de gittikçe artan kısıtlayıcı önlemlerle karşılaştığı" saptaması da CHP'li vekiller için tek başına yeterli değildi. CHP'nin isimlerini hiç anmadığı tutuklu HDP'liler ise tasarıya girmişti.

Mesela AKPM kararında iki yılı aşkın süredir cezaevinde tutulan ve AİHM'nin "Hürriyeti ihlal ediliyor" kararına rağmen serbest bırakılmayan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'tan, yine HDP'den milletvekili seçilen ve ancak açlık grevinin 79. gününde tahliye edilen Leyla Güven'den ve 20 yıl hapsi istenen HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü'den söz edildi. Selahattin Demirtaş'ın aday olduğu cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde de cezaevine tutulmasının "demokratik toplum kavramının merkezindeki çoğulculuğu boğmak ve siyasi tartışma özgürlüğünü sınırlamak amacını taşıdığı" vurgulandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın AİHM kararına dair "Bizi bağlamaz" sözlerine atıfla, Türkiye'nin nihai karara uymaması durumunda yaptırım gerektiren hükümlere başvurulması istendi. Aynı metinde, dokunulmazlıkları kaldırılan eski milletvekillerinin serbest bırakılması, Terörle Mücadele Yasası'nın, Türk Ceza Kanunu'nun cumhurbaşkanına hakaret davalarına zemin oluşturan 299. maddesinin ve "Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türk Milletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılamak" suçunun dayandırıldığı 301. maddesinin kaldırılması, seçimlerin özgür bir ortamda gerçekleştirilmesi, yüzde 10 barajının düşürülmesi de talep edildi. Ayrıca Abdullah Öcalan'a ve onunla birlikte İmralı'da bulunan diğer mahkumlara Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi'nin tavsiyeleri doğrultusunda muamele edilmesi talebi de metinde yer aldı.

"Ülkemizin üyeliği…"

CHP Grubu, "muhalefete yapılan baskının neredeyse sadece Öcalan'ın cezaevi koşullarına dayandırıldığını, bir siyasi partinin (yani HDP'nin) politik perspektifinin muhalefetin diğer tüm bileşenlerini yok sayarak kağıda döküldüğünü" söyleyerek karar metnini eleştirdi. Selahattin Demirtaş'ın AİHM kararına rağmen salınmamasına atfedilen önem de CHP'yi rahatsız etti: "Rapor, Türkiye'nin Demirtaş ile ilgili AİHM kararını uygulamaması halinde Türkiye'nin Avrupa Konseyi üyeliğinin geleceğini Bakanlar Komitesi'nde tartışmaya açacak kadar ileri giden bir hal almıştır."

Kısacası CHP tavrını "Ülkemizin Avrupa Konseyi'ne üyeliği, hele bu argümanlarla, sorgulanamaz" şeklinde özetledi. Bu bir ilk değildi.

Ölü taklidi yapmak

Ana muhalefet partisi Nisan 2017'de, Türkiye'nin Avrupa Konseyi tarafından yeniden denetime alınmasına dair oylamada da ret oyu vermişti. Bu konunun AKPM gündemine alınmasına dair Ocak 2017'de yapılan oylamada ise ne "Evet", ne "Hayır" demiş, hatta çekimser de kalmamıştı. CHP o oturumda oy kullanmamıştı! Ben de o gün Strasbourg'daydım. Oturumdan hemen sonra, oy dökümü henüz yapılmadığı için Deniz Baykal'a "Ne yönde oy kullandınız" diye sormuştum. Baykal beni düpedüz terslemiş, ama ısrarlarım sonucunda cevap vermişti: "Oy kullanmadık." "Neden?" diye sorduğumda ise, "Nedenini gerekli görürsem açıklarım. O zaman öğrenirsiniz" diye çıkışmıştı. CHP'li diğer vekiller de bu konuda sır vermemişlerdi.

Aylar içinde Türkiye'deki hak ihlallerine yenileri eklendi. CHP'nin Ocak 2017'deki oylamada ölü taklidi yapması, hak ihlallerini durdurmadığı gibi, Türkiye'nin denetime alınmasını da engelleyemedi. CHP bugün de, özellikle HDP söz konusuysa, sessizliğini ve mesafesini koruyor. AKPM'deki Türkiye oylamalarını, iktidara yükümlülüklerini hatırlatacak bir araç olarak değil, milli bir mesele olarak görüyor.

Değişen bir şey yok. Gerçekten şaşıran var mı?

Banu Güven

© Deutsche Welle Türkçe