"Aşı için yasak değil, özendirici kısıtlamalara gidilmeli"
30 Temmuz 2021Delta varyantının günlük vaka sayılarında yarattığı tırmanışın engellenmesi için aşı olmayanların kafe ve restoran gibi kapalı ve kalabalık mekanlara girişlerinin kısıtlanması uygulaması Avrupa'da yaygınlaşıyor.
Aşı karşıtları temel hak ve özgürlüklerin sınırlandığı gerekçesiyle sokaklarda protesto gösterileri düzenlese de İrlanda'da parlamentodan geçen yeni yasaya göre sadece aşı olduğunu belgeleyen kişiler kafe, bar ve restoranlara girebilecek. İtalya'da kapalı alanlara girmek için aşı kimliği gerekecek. Bu kimlik, kişinin en az bir doz aşı olup olmadığını, Covid-19 geçirip geçirmediğini ve son 48 saatte testinin negatif olup olmadığını gösterecek. Böylesi uygulamalar Fransa, Kıbrıs ve Danimarka'da da zorunlu hale getirildi.
İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Eylül'den itibaren ülkedeki gece kulüplerine sadece aşılarının tam olduğunu kanıtlayabilenlerin girebileceğini söyledi. Almanya'da nüfusun yarısı koronavirüse karşı tam aşılanmış olsa da vaka sayıları arttığı için Almanya Başbakanlık Dairesi Başkanı Helge Braun, aşılanmayanlara yönelik sonbaharda kısıtlamalar olabileceğini belirtti. Restoran, sinema veya maçlara girişte aşı olmamış kişilerin test beyan etmelerine rağmen söz konusu yer ve etkinliklere gidişinin imkânsız hale gelebileceğini kaydeden Braun'un bu açıklaması Alman kamuoyu ve siyasetinde tartışmalara yol açtı.
Türkiye'de de Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Avrupa'daki bu gelişmeleri dikkatle izlediklerini belirtirken, bilimsel verilere bakarak kapalı mekanlara girişler konusunda karar vereceklerini açıkladı. Bakan Koca, "Herkes yapıyor, herkes istiyor diye bir adım atmayacağız. Kısıtlamalarla dolu bir toplumsal hayat hiç birimizin tercihi ya da önceliği değildir" dese de kısıtlamalara tamamen kapıları kapatmadı, gereken neyse yapmaktan çekinmeyecekleri mesajı da verdi.
Bir yanda aşı karşıtları, bir yanda aşı olmakta tereddüt yaşayanlar var. Türkiye'de de Covid-19'da günlük vaka sayıları 20 bini aştı. Sağlık Bakanı Koca, aktif vakaların yüzde 87'sinin, hastanede yatan hastaların da yüzde 95'inin aşısını tamamlamamış kişilerin oluşturduğunu duyurdu. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Türkiye'de de vakit kaybedilmeden kapalı mekanlara girişte aşı zorunluluğunun getirilmesi için bakanlığa öneride bulundu.
"Aşı karşıtları engellenmeli"
Peki, tam olarak ne yapılmalı? Sağlık Bakanlığı nasıl bir strateji izlemeli?
Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (Klimik) Başkanı Prof. Alpay Azap; DW Türkçe'ye konuşurken öncelikle aşı karşıtlığı ile aşı tereddüdünün birbirinden ayrılmasını istiyor.
Aşı karşıtlarının doğrudan aşılara karşı olup, propagandayla insanların aşı olmasını engellemek isteyenler olduğunu hatırlatan Azap, "Bunlar genellikle ünlü olmak, para kazanmak ya da dikkat çekmek isteyen kişiler. Toplumda kafa karışıklığı yaratmaları engellenmeli. Yanlış bilgi verip gereksiz paniğe neden olmak suç. Soruşturulmalı. Aşı karşıtları için böylesi mekanizmalar işletilmeli. Yanlış bilgiyi yaymaları engellenmeli" diyor.
"Aşı tereddüdü büyük sorun"
Azap, aşı tereddüdünün tüm dünyada büyük ve önemli bir sorun olduğuna dikkat çekerken dünyadan örnekler veriyor:
"Bugün 'Covid aşısı temin ettiğimizde aşı olmayı düşünür müsünüz?' sorusuna 'kesinlikle olmam' diye yanıt verenlerin oranı ülkeler arasında farklılık göstermekle beraber ABD'de ve Fransa'da yüzde 30'lara ulaşıyor. Almanya'da yüzde 20, Kuzey Avrupa ülkelerinde yüzde 15 gibi çok ciddi rakamlar ortaya çıkıyor. Aşı tereddüdü yaşayan kişilerin aşıya güvenlerinin sağlanması lazım. Toplumun, aşıyla ilgili tüm süreçlerin tamamen bilimsel verilere dayalı olarak yönetildiğine güvenmesi lazım. Burada en önemli görev salgın yönetimine düşüyor."
Aşıda tereddüt yaşayanların mutlaka ikna edilmesi, aşıya özendirilmesi gerektiğini dile getiren Prof. Azap'a göre kimi kısıtlayıcı önlemler alınabilir ancak "zorlayıcı, yasaklayıcı" yöntemlerden uzak durulmalı.
Azap, "Zorlamaya başladığınız anda insanlarda bir karşı tepki oluşturuyorsunuz. O karşı tepki de daha yıkıcı olabiliyor. Sizin elde etmek istediğiniz sonucun tam tersini elde etmenize sebep olabiliyor. Tek başına zorlayıcı tedbirlerle, kısıtlayıcı tedbirlerle insanların aşı olmasını sağlamanız mümkün değil. Yapmanız gereken şey güven kazanmak" derken, kısıtlayıcı tedbirlere gidilirken de bu güvenin korunması gerektiğine işaret ediyor:
"Temel ihtiyaçlar engellenmemeli"
"Aşıda tereddütlü kişilere dönük kısıtlamaların onların vatandaşlık haklarını doğrudan engelleyecek, ihlal edecek düzeyde olmaması gerekiyor. Temel ihtiyaçlarında; örneğin markette alışveriş yapmak ya da seyahat etmek gibi. Bunlarda bir kısıtlama yapılması doğru değil ama bu kişilerin isteğe bağlı yapacağı aktiviteler; örneğin sinema, tiyatro, kapalı bir ortamda konser gibi etkinliklere girmelerinin engellenmesi söz konusu olabilir. Ya da aşı sertifikası yoksa da test sonucu talep edilebilir. Dolayısıyla yine tam bir yasaklama olmamış olur."
Azap, özendirici uygulamaların yetişkin psikolojisine daha uygun olduğuna da vurgu yapıyor. Azap'a göre aşı kartı olanların sinema, konser, maç gibi etkinliklerde indirimden yararlanması gibi bir uygulama sonuç verebilir. "Rol modeller de çok kritik" diyen Azap, halkın bu modelleri örnek alacağının aşı kampanyasında öne çıkarılması gerektiğini söylüyor. Azap, toplumda aşıyla ilgili tüm bilgilerin TTB gibi objektif meslek örgütlerinden ve uzmanlık derneklerinden elde edilmesinin de kritik önemde olduğunu anlatıyor.
"Öğrenci yurtlarında aşı koşulu şart"
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Tuğrul Erbaydar, Türkiye'de aşı karşıtlığının ve tereddüt yaşayanların Avrupa ülkelerinden daha yüksek olduğunu söylüyor.
Erbaydar, "Bu böyleyken toptancı birtakım yaptırımlara gidilmesi; hem salgının gidişatı açısından hem de sağlık sistemi ile toplum arasındaki ilişkiler, diğer aşı programları açısından geri döndürülemez başka hasarlara yol açabilir. Bunu dikkate alarak yaptırım ya da kısıtlamaların bazı önceliklendirmelerle en etkili noktalar değerlendirilerek, iyi seçilerek yapılması gerekiyor" diyor.
Örnek olarak üniversite öğrenci yurtlarını veren Erbaydar, üniversitelerin açılmasıyla birlikte Eylül ayında üniversitelerde, yurtlarda ciddi bir yoğunluk yaşanacağını söylüyor. Erbaydar, bu durumda nasıl bir tedbir alınacağı konusunda şöyle diyor:
"Öğrenci yurtlarında 7/24 bir arada yaşama tarzında, toplu yaşam olacak. Bunu düşündüğümüz zaman öğrenci yurtlarında kalacak grubun öncelikli bir grup olduğu değerlendirmesini yapabilirim. Öğrenci yurtlarında mutlaka aşılı olma koşulunun getirilmesi gerektiğini net olarak söyleyebilirim. Ama bunun dışındaki öğrenci ortamlarının kademelendirilerek, iyi risk değerlendirilerek birtakım önlemler getirilmesi gerekir. Dershanelerin niteliği, öğrenci sayısının yoğunluğu, açık hava aktivitelerinin ya da aktivite süresinin niteliği, koruyucu davranışlar, havalandırma olanakları gibi çok çeşitli faktörler söz konusu olabilir."
Prof. Erbaydar; aşı hakkı olmasına rağmen tıbbi ya da geçerli hukuki bir mazereti olmadan bilinçli olarak aşılı olmayan kişilerin, Covid-19'a yakalandıklarında tıbbi giderlerini kendilerinin karşılamasının da istenebileceğini öngörüyor. Erbaydar, "Bu tür; çok dikkatle seçilmiş mantıksal olarak çok iyi savunulabilecek müdahalelerin yapılması gerekiyor" mesajı veriyor.
Salgının hangi ortamlarda, mekanlarda daha çok yayıldığına ilişkin verilerin dikkatlice toplanması, incelenmesi ve buna göre karar verilmesi gerektiğinde ısrar eden Prof. Erbaydar, "Fabrikalar dururken AVM'lere veya restoranlara odaklanmak, sadece ticari mantıkla birtakım kararlar vermek doğru olmayacaktır. Aşısızları engellemek, aşılıları onlardan korumak gibi, toplumun bir kesiminin ihtiyaçlarını dikkate almak gibi bir yaklaşım düşünülemez" uyarısı da yapıyor.
Hilal Köylü / Ankara
© Deutsche Welle Türkçe