Açlığa karşı genetik gıda
25 Ocak 2005“Sanayi ülkelerinde genetik değişime uğratılmış gıda maddesine ne ihtiyaç var?” tartışması sürerken, ABD’de tahıl fiyatlarının düşmemesi için her yıl milyonlarca ton buğday imha ediliyor. Ama Amerikan şirketleri yine de daha verimli ve zırai hastalıklara dayanıklı oldukları için genetik gıda maddesi üretiyor. Aşırı bolluğun hüküm sürdüğü zengin ülkelerde gereksiz görülen genetik tarım ürünleri üçüncü dünyada ise açlık ve fakirlikle mücadeleye önemli katkıda bulunabilir. Bunu kavrayan kalkınma halindeki ülkelerde yıllardır genetik manipülasyona uğratılmış tohum yetiştiriliyor.
Fakir üreticiler biyoteknolojiden makus talihini yenmede yararlanmak istiyor. Batıdaki laboratuvarlara muhtaç olmadan ve çokuluslu tröstlerin pençesine düşmeden üretim yapabilmek için 15 üçüncü dünya ülkesi nebati genleri araştırıyor. İklim şartlarına uygun, kuraklığa dayanıklı ve belli virüslerden etkilenmeyen bitki türleri geliştiriyorlar. Kosta Rika, Zimbabve ve Kenya gibi halkın tarımcılıkla geçindiği ülkeler genetik teknolojiyle hayat standardını yükseltme çabası içindeler.
Tarım ilaçlarından tasarruf
Uluslararası Beslenme Enstitüsü’nden Joachim von Braun, tarım ilaçlarından tasarruf edilecek her doların ya da rekolte artışındaki kazanılacak her döviz biriminin doğrudan üreticinin hayat kalitesine yansıdığını söylüyor. Özel tröstlerin yıllardır yaptığını şimdi üçüncü dünyanın bilim adamları da becerebiliyor.
Üniversitelerde, kendi topraklarında yetişen ürünlerden dayanıklı tohumluk elde etmek için imkanlar seferber ediliyor. İthal tohumluğun aksine kendi genetik tohumlar ürreticiye bedava dağıtılıyor. Üretici genetik değişime uğratılmış tohumluk için patent ücreti ödemek zorunda kalmıyor. Üçüncü Dünya’nın kendine yeterli olma arayışı, çevre sağlığıyla ilgili yöreye özgü standartların göz önünde bulundurulmasını da kolaylaştırıyor.
Joachim von Braun “Tarım tröstleri ve kuzey yarı kürenin araştırma metodları zırai sorunlarla, bitki hastalıklarıyla ve bitkilerin özelliğinden kaynaklanan yetersiz beslenme sorunlarıyla fazlla ilgilenmediler” diyor ve ekliyor: “Ama esas olan, kalkınma halindeki ülkelerin biyoteknoloji sayesinde döviz tasarruf edip halk sağlığına önem verebilmeleridir.”
Çinli bilim adamlarının araştırmaları
Çinli bilim adamları, yıllardır bitkilerin genetik özelliğini değiştirmek için çalışma yapıyorlar. Çin’de üretilen pamuğun yarısı insan eliyle genetik değişime uğratılmış. Tarım Bilimleri Üniversitesi Öğretim Üyesi Çen Zangliyang, bu sayede küçük üreticinin sağllığa ve daha rahat hayat şartlarına kavuştuğunu, çünkü zırai mücadele ilacı kullanmaktan kurtulduklarını anlatıyor. İlaç masrafı ortadan kalkan üretici otomatikman pamuktan daha fazla para kazanmış da oluyor.
Diğer kalkınma halindeki ülkeler henüz Çin seviyesine gelebilmiş değil. Beslenme enstitüsünden Joachim von Braun, biyoteknolojinin yaygınlaşmasını öncelikle uluslararası güvenlik standartlarının frenlediğini söylüyor. Braun, “Örneğin, Kosta Rika’daki bir üniversite tarafından geliştirilen virüse dayanıklı pirincin genel standartlara uygun hale gelmesi ve bütün testleri aşması iki milyon dolara mal oluyor. Kalkınma halindeki ülkeler böyle kabarık bir fatura ile karşılaşacaklarını bilmiyorlardı” diye konuştu.
Biyolojik güvenliğe mutlak öncelik tanınması gerektiği üçüncü dünya ülkelerinde de kabul ediliyor. Çünkü açlık ve fakirliğe rağmen üçüncü dünya insanı doğal çevreye sahip çıkması gerektiğinin bilincinde. Bu nedenle bazı ülkeler bütün avantajlarına rağmen yeşil genetik teknolojisine kuşkuyla bakıyorlar. Örneğin, Etiyopya Çevre Sağlığı Kurumu yetkilileri, uzun vadeli etkilerini kestiremeyecekleri bir teknolojiyle topraklarındaki bütün canlıları riske atamayacaklarını söyleyerek genetik biliminin ateşle oynamak anlamına geleceği hususunda sanayi ülkelerini de uyarmış oluyorlar.