"Ayasofya kararı bir provokasyon siyaseti"
11 Temmuz 2020Türkiye'de Danıştay, 1934 yılında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk tarafından imzalanan ve Ayasofya'nın müze statüsüne dönüştürülmesini öngören kararnameyi iptal ederek yapının cami statüsüne dönüştürülebileceğine hükmetti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da aynı gün Ayasofya'nın Diyanet İşleri Başkanlığı'na devredilmesine yönelik kararı imzaladı. Böylece 900 yıldan fazla Hristiyanlığın en önemli mabedi olan ve 1453'ten 1934'e kadar cami olarak kullanılan yapı yeniden bu kimliğine bürünecek.
Almanya'nın Münih kentindeki Ludwig Maximilian Üniversitesi'nde görevli Ortodoks Teolojisi Profesörü Konstantin Nikolakopoulos, Ayasofya'yı camiye çevirme kararı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "son yıllarda izlediği provokasyon siyasetinin devamı" olarak nitelendirdi. Nikolakopulos, Deutsche Welle'ye röportajda bu kararın Erdoğan için neden çok önemli olduğunu anlattı:
Deutsche Welle: Türkiye'de Danıştayı'nın, Ayasofya'nın yeniden cami olarak kullanılmasını sağlayan kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Konstantin Nikolopoulos: Ortodoks Hristiyanlar hayal kırıklığı yaşıyor. Elbette böyle bir kararı bekliyorduk. Ancak bu temelde dini bir konu değil. Alınan karar, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son yıllarda izlediği provokasyon siyasetinin bir devamı. Ayasofya'nın dönüştürülmesi gibi bir kararın tüm Hristiyanların, özellikle de Ortodoksların canını acıtacağını biliyordu. Yine de burada asıl hedef Batı dünyasının tamamı. Bu bir güç gösterisi. Erdoğan sadece İslam dünyasına hükmetmek istemiyor, aynı zamanda Türkiye'nin büyük bir güç olduğunu ve kimseden korkmadığını kanıtlamak niyetinde. Erdoğan'ın saikleri arasında tabii ki milliyetçilik ve köktendinci İslamcılık da var.
Yani başka bir deyişle sembol siyaseti izleniyor.
Kesinlikle. Konu sadece İstanbul Ekümenik Patrikhanesi ile basit bir hesaplaşmadan ibaret değil. Onun varlığı bile on yıllardan bu yana Erdoğan'ın canını sıkıyor. Patrikhane bu yüzden son senelerde çok sıkıntı yaşadı.
Ekümenik Patrikhane'nin tepkisi ne oldu?
Türk devleti tarafından gerçek kimliğiyle yani Ortodoks dünyanın ruhani liderliği olarak tanınmasa da patrikhane durumu onurlu bir şekilde kabulleniyor. Patrik Bartholomeus, Patrikhane'nin tarihi devamlılığında ısrar ederek, pek çok itiraza rağmen merkezin İstanbul'da kalması için uğraşıyor. Şunu da hatırlatmak isterim ki, (Türkiye'de) milliyetçi siyasi güçler Patrikhane'yi bir "yılan yuvası" olarak görüyor ve daha önce buraya yönelik suikast girişimleri ve bombalı saldırılar oldu.
Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesinin engellenmesi için dış dünyadan Türkiye'ye yeterince baskı yapıldığını düşünüyor musunuz?
Bence yapılmadı. Örneğin Fransa ve Rusya'dan protesto eden sesler yükseldi ama bunlar ya geç geldi ya da çok cılız kaldılar. Almanya ise net bir duruş sergilemekten kaçındı. UNESCO ancak Perşembe günü bir açıklama yayınlayarak, Erdoğan'ı bu adımı atmaması konusunda uyardı; ancak bana göre bu daha çok bir ricaydı. Oysa 2 Temmuz'dan bu yana herkes ne olacağını biliyordu. Danıştay o gün Türkiye Cumhurbaşkanı'nın bir imza ile Ayasofya'yı camiye dönüştürebileceğini duyurmuştu.
Siz Ayasofya'nın cami olarak kullanılacağını düşünebiliyor musunuz?
Evet, bu benim için zor da olsa düşünebiliyorum. Geçtiğimiz yıllarda da orada küçük çaplı ibadetler yapıldı, örneğin 1453 yılında İstanbul'un düştüğü 29 Mayıs gününün yıl dönümünde. Bu uygulama şimdi devam edecek. Ancak ben UNESCO'nun ve bazı ülkelerin, Ayasofya'nın haftanın belli günlerinde müze olarak ziyarete açık kalması konusunda ısrar edebileceklerini düşünüyorum.
İncil Teolojisi Profesörü Konstantin Nikolakopulos Münih Ludwig Maximilian Üniversitesi'nde eğitim veriyor. Nikolakopulos aynı zamanda "Orthodoxes Forum" adlı bir dergi çıkarıyor.
Söyleşi: Panagiotis Kouparanis
© Deutsche Welle Türkçe