Avrupa’nın ayrılıkçıları
16 Ocak 2009Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Kuzey ve Doğu Avrupa’da yeni birçok devlet oluştu. Örneğin Estonya, Letonya, Litvanya, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti. Ancak bu tür gelişmelerden muaf olduğu düşünülen ‘çekirdek Avrupa’da da ayrılıkçı hareketler giderek güçleniyor. Belçika’nın bütünlüğü, Flamanlar ve Valonlar arasında ikiye bölünme tehlikesiyle karşı karşıya. İskoçya’da milliyetçiler giderek güçleniyor. İspanya, Bask bölgesinin bağımsızlığını savunan ETA örgütü ve siyasi uzantılarıyla onyıllardır başa çıkmaya çalışıyor. Katalonya bölgesinde de bağımsızlık talepleri giderek daha yüksek sesle dile getiriliyor.
'Ayrılıkçı bölgelerde ekonomi güçlü'
Berlin Bilim ve Siyaset Vakfı'ndan siyasetbilimci Sabine Riedel, bağımsızlık taleplerinin ekonomik açıdan zayıf olan bölgelerden gelmediğine dikkat çekiyor ve şunları söylüyor:
„Herkes bilir, araya para girince dostluk biter. Bu son derece kritik bir konu ve Avrupa'nın hemen her yerinde zengin bölgelerin, ‘Niye ülkedeki yoksul bölgeleri biz besleyelim?’ düşüncesi içinde olduklarını gözlemliyoruz."
Kaynak dağılımı sorusunun yanında kültürel kimlik de bir başka önemli faktör. "İspanyol pasaportum benim için hiç bir şey ifade etmiyor" cümlesini Bask bölgesinde sıkça duymak mümkün. Ya da İskoçya’da, “Benim İngilizlerlerle ortak neyim olabilir ki?” sorusunu.
Kültürel kimlik vurgusu
Avrupa'daki ayrılıkçı hareketlerin sadece çok küçük bir bölümü Bask bölgesinin bağımsızlığı için mücadele eden ETA gibi terörist yöntemlere başvuruyor. Kendi dil ve kültürlerinin teşvik edilmesi gibi genelde barışçı talepler ön plana çıkıyor. Ayrılıkçı bölgeler, dış desteğe de önem veriyorlar. Örneğin 2007 yılındaki Frankfurt Kitap Fuarı'nın onur konuğu Katalonya'ydı. Böylece ilk kez bağımsız bir ülke değil, bir bölge konuk statüsündeydi ve Katalonya için bu son derece büyük bir başarı anlamına geliyordu.
'Kendi kaderini tayin' ilkesi tartışılıyor
Sözkonusu bölgeler taleplerine hukukî olarak, "ulusların kendi kaderlerini tâyin hakkı" ilkesini gerekçe gösteriyor. Bu ilkenin uygulanışı, BM İnsan Hakları Komisyonu tarafıdan denetleniyor. Ancak devletler hukuku uzmanlarının üzerinde tartıştığı konu, bu hukuk ilkesinin, mevcut bir devletten ayrılmak isteyen azınlık toplulukları için de geçerli olup olmadığı.
Avrupa'da hala tabu
Siyasetbilimci Sabine Riedel, en azından Batı Avrupa'da konunun bugüne kadar hâlâ bir tabu olduğunu söylüyor:
“Bu gerçekten çok zor bir konu. Çünkü kamuoyunda bu tür sorunlar konusunda hemen hemen hiç tartışılmıyor. Bir uzlaşma yolu açmak için diplomatik yollar deneniyor ama hiç bir zaman bu tür adımların ne gibi sonuçlar doğuracağı konusu açıkça gündeme gelmiyor."
Ayrılıkçı hareketlere sahne olan ulusal devletler ise bir şekilde günü kurtarmaya çalışıyor. Zira kimsenin elinde çözüm için genel geçerliliği olan bir formül yok. Son derece kaygan bir zemin üzerinde çok dikkatli hareket ediliyor. Bağımsızlık talep eden bölgelere geniş çaplı özerklik hakları tanınması, bağımsızlık taleplerini dindirmek için en sık başvurulan yöntem olarak dikkat çekiyor. Ancak bazı durumlarda evdeki hesap çarşıya uymadığında sorun daha da derinleşip sözkonusu bölge ulusal devletten daha da uzaklaşabiliyor.