Avrupa'da sağ popülizmin yükselişi
28 Temmuz 2011Avrupa Birliği’ne, göçmenlere ve özellikle de Müslümanlara karşı olmak... Bunlar Avrupa’daki sağ popülist partilerin ortak yanlarını oluşturuyor.
Fransa’da Millî Cephe’nin (FN) lideri Marine Le Pen, partisini aşırı sağcı imajdan kurtarıp, halkın farklı kesimlerinden destek almak için çaba gösteriyor. Yapılan kamuoyu yoklamaları, ”bir zamanlar zengin olan Avrupa kıtasının, gösterilen zayıflık yüzünden neredeyse bir enkaza dönüştüğünü” söyleyen Marine Le Pen’e desteğin arttığını gösteriyor. Bunun yanı sıra Le Pen, Avrupa’nın diğer sağ popülist partilerden, İtalya’daki Kuzey Ligi ve Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) ile de iyi ilişkilere sahip. Bu her iki parti de, yabancılara ve Avrupa’ya karşı olan söylemleriyle dikkat çekiyor.
Macaristan'da durum
Avrupa’dan bir diğer örnek de Macaristan. Ülkede geçen yıl yapılan seçimler, sağ partilerin zaferi ile sonuçlandı. Mecliste üçte iki çoğunluğu elde eden merkez sağdaki Genç Demokratlar Partisi (Fidesz), anayasada değişikler yaptı. Macar ulusal kültürü bir gurur kaynağı olarak benimsendi, bunun yanı sıra medyaya getirilen sınırlamalarla eleştirel bakışa sahip gazeteciler işsiz bırakıldı. Sosyal Demokrat Parti Avrupa Parlamentosu Milletvekili Birgit Sippel, Macaristan anayasasında yapılan değişikliklerin geriye atılmış bir adım olduğu görüşünde. Sippel, ”yeni anayasasının 21’inci yüzyılın ruhunu taşıdığına bizi inandırmaya çalışıyorlar. Ama anayasasının Hrıstiyan Tanrı temeline dayanması, Hrıstiyanlığa, Macarların özel bir halk olduğuna vurgu yapılması, tüm insanların haklarını kabul eden Avrupa değerleri ile hiç bağdaşmıyor” diyor.
Avrupa'nın kuzeyinde sağ popülizm yükselişte
Avrupa’nın kuzeyindeki ülkeler de sağa kaydı. Danimarka Halk Partisi’nin lideri Pia Kjaersgaard, yabancılar politikasının sertleşmesinde ve sınır kontrollerine başlanmasında rol oynuyor.
Finlandiya’daki genel seçimlerde de ”Gerçek Finler” adlı aşırı sağcı parti oyların yüzde 19’unu aldı. Parti, Portekiz gibi iflas etmiş ülkelere yardım yok, eşcinsel evliliklere hayır, göçe hayır gibi sloganlarla başarıya ulaştı. Ancak hükümette yer almayan ”Gerçek Finler,” siyaseti muhalefet sıralarında şekillendirmeye çalışıyor.
Hollanda da benzer bir durum söz konusu. Ülkedeki azınlık hükümeti, Geert Wilders’in liderliğindeki Özgürlük Partisi’nin (PVV) dışardan desteğiyle kuruldu. Wilders, Kur’an-ı Kerim ve İslam’a karşı söylemleriyle tanınıyor. Wilders, ”Hollanda İslamiyet tarafından tehdit edilince, benim de konuşmam gerekiyor” diyor. Wilders hakkında dava açılan davadan da, ifade özgürlüğü gerekçe gösterilerek, beraat etti.
Hollandalı yazar Hans-Maarten van der Brink, toplumsal havanın çok değiştiğini, yasaların sertleştirildiğini, göçmenlere yönelik hoşgörünün azaldığını belirtiyor. Van der Brink, ülkesinde yaşanan çelişkilere işaret ediyor: ”Hollandalıların durumu aslında oldukça iyi. Hollandalılar çok mutlu insanlar. Özel hayatlarından memnunlar, Avrupa’nın diğer ülkeleri ile karşılaştırıldığında ekonomik açıdan da durum harika. İşte belki de bu yüzden huzursuzluk yaşanıyor, yani ‘şimdi durumumuz iyi ama gelecekte bu durum kötüleşebilir’ diye.”
Duyulan kaygılar, tartışmaları alevlendirince, adeta bir günah keçisi aranıyor. Genellikle de, toplumun en zayıf kesimi olan etnik azınlıklar ve göçmenler, günah keçisi olarak görülüyor. Yeşiller Partisi Avrupa Parlamentosu Milletvekili Sven Giegold, bu konuları siyasi bir tartışmaya dönüştüren partilere toplumun orta sınıflarının oy verdiğine dikkat çekiyor. Giegold, "Tanrı’ya şükür Almanya’da değil ama, komşusu olduğu bir çok ülkede bu olguyu görüyoruz. Bunun siyasi bakımdan çok ciddiye alınması gerekiyor" diyor. Popülist partilerin oy kaybetmesi için de, insanların aydınlatılması, kaygılarının giderilmesi gerekiyor.
© Deutsche Welle Türkçe
Haber: Birgit Schmeitzner / Çeviren: Jülide Danışman
Editör: Ahmet Günaltay